İnatla ve severek yaptığımız bir ritüel olan yılbaşı kutlaması. Her yıl yeni dilekler, yeni umutlar, dualar… Eski yıldan bir kazancımız olmamıştır fakat yine de yeni gelen yıla kendimizle ilgi ağır dilekler yükleriz. Siz harekete geçmedikçe değişen tarihler ne kazandırabilir ki size? Her yıl bir şeyler kazanmak yerine kendi insanlığından kaybedenler yeni yılı boşuna beklemeyin. Çünkü tarih sizin için tekerrürden ibaret.
2019 yılında da kaybettiklerimizi yeni yılda kazanabilir miyiz? Son zamanda ölen ağaçlar, topraklar. Bir yıl boyunca hayattan koparılan kadınlarımız. Kazandığımız katiller, sapkınlar. İnançlarımızla, hayallerimizle beslenen hırsızlar. Canavarca hislerle katledilen hayvanlar. Tüm bunlar ve fazlasıyla birlikte yok olan insanlığımızdan söz etmeye gerek kaldı mı? Koca bir yılı gözümüz kapalı mı geçirdik şimdi biz. Utanmadan yeni yıldan beklentimiz mi var? Belki de dünya sadece mecburiyetten dönüyordur. Kim bilir? Siz değişmedikçe istediğinizi bekleyin yeni yıldan, sonuç değişmeyecek. Üzerimizde topraktakilerin ahı var arkadaşlar. Hayrını göremedik hayatın. Gelecek yılları daha gelmeden küstürdük kendimize. Vakit kutlama vakti değil, oturup kendimizi ayıplama vakti. Gece yarısından itibaren biriken dualarınızı gerçekleşmesi için serbest bırakın. Sonra da harekete geçin. Ertelemeyin gerçekleştirin. Tarihe değil kendinize inanın. Değişime ilk önce kendinizden başlayın. Sen değişirsen, dünya da değişir.
Eskilerin anlattığı bir hikâyeden bahsetmek istiyorum. Yılbaşı akşamları mutfaklarımızda pişen bal kabağının hikâyesi. Müslüman köylerinde yaşayan gayri Müslim kişiler yılbaşı akşamları domuz pişirirlermiş. Domuz etinin ağır kokusunu bastırabilmek adına Müslümanlar ise bal kabağı pişirmiş. Keza domuz etinin kokusunu bastıran tek koku bal kabağının kokusuymuş. Bu hikâyeden herkes kendi hissesini alabilir. Kendi hayatınıza uyarlayabilirsiniz bence, her şeyi de yazardan beklememek gerek J