Hayata Bakışımız - 1

“O diyorsa doğrudur“ sözü zihninizde nasıl bir çağrışım uyandırıyor? Bu sözü sık sık kullanıyor musunuz?  “O diyorsa doğrudur“ dediğiniz kaç kişi var? Kimler bunlar?  Neden böyle düşünüyorsunuz?  “Hayata bakışımız“ başlıklı yazı dizisine, bu bakış açımızı gözden geçirerek başlayalım.

Bu bakış açısını genellikle yakın çevremizde bulunan anne ve babamız, kardeşimiz, eşimiz ya da sevgilimiz, arkadaşlarımız ve akrabalarımız için kullanıyoruz. Aynı zamanda; öğretmen, polis, devlet görevlileri, dini liderler, işverenler gibi kişi ve kurumların yetkilileri için de kullanıyoruz. Bu davranışımızın çeşitli sebepleri var elbette. Yakın çevremiz söz konusu olduğunda, bu bakış açısını kullanmamızın sebeplerinden biri onların bize zarar vermeyeceğini düşünmemiz olabilir. Bu kişilerin bize verdikleri nasihatlerin, tavsiyelerin, bizim hakkımızdaki yorumlarının kötü niyetli olmayacağını varsayarız.  “Bir bildikleri var“ diye düşünmeye eğilimli oluruz. Bir diğer sebep, yakın çevremizdeki insanlarla ilişkilerimizi sürdürürken genellikle  “duygularımızı“ ön plana almamız olabilir. Yakın çevremizdeki insanlarla ilişkilerimizi sürdürürken hesaba kitaba dayalı olmayan, içten bir ilişki içerisinde olmak isteriz. Bir sonraki hareketimizi hesaplamadan hareket etmek, onlarla sırlarımızı paylaşmak, onlardan tavsiyeler alırken onların vereceği tavsiyelere güvenmek isteriz. Bu çok doğaldır. Ancak, bunu yaparken “mantığımızı rafa kaldırıp kaldırmadığımıza“ dikkat ediyor muyuz?  Mesela, “nasılsa bu insanlar benim yakınım, bana zarar vermezler; benim iyiliğimi isterler“ diye düşünüyor muyuz? Düşünmez olur muyuz! Bu şekilde düşünmesek hiç “dost kazığı“ gibi sözler ortalıkta dolaşırmıydı! Peki, kan bağımız olduğu için birilerine güveniyor muyuz? Güveniyoruz tabi. Başka ne gibi sebepler olabilir? Mesela, yakın çevremizin sözlerinin doğruluğuna inanmamızın bir diğer sebebi yakın çevremizden olmayan insanlara karşı birbirimizle dayanışma içerisinde olmak istememiz olabilir. Daha birçok sebep olabilir. Ancak, dikkat ederseniz, yakın çevremizdeki insanlardan zarar gördüğümüzde ve bu gerçeği diğer insanlarla paylaştığımızda genellikle şaşırırlar. “Nasıl olur? Bu senin yakının değil miydi? Nasıl yaptı böyle bir şey“ gibi sözler söylerler. Biz de yakınımız olan kişilerin bizim kötülüğümüzü isteyebileceklerini ya da istemeyerek de olsa bizi yanıltabileceklerini düşünmek istemeyiz. Ama istememekle olmaz; bazı gerçekler kendini gizleyemez. Bu gerçek, bizim “hayata bakışımıza“ aykırı olabilir; ama bu “gerçek“ olmadığını göstermez.

“O diyorsa doğrudur“ dediğimiz başka insanlar da var. Örneğin; doktorlar, dini liderler, öğretmenler. Bu gibi kişilerin söyledikleri şeyi doğru olarak kabul etmemizin sebebi bu kişilerin belirli bir meselede “uzman“ olmalarıdır. Uzman oldukları için onlara inanmak isteriz. Çünkü başka çaremiz yoktur; daha doğrusu bize yok gibi gelir! Polis, devlet görevlileri gibi kişilerin dediklerini de doğru olarak kabul etmek isteriz. Çünkü, hayatımızdaki çeşitli güçlükleri ortadan kaldırma gücü olan kişiler olarak görürüz onları. Bizi sıkıntılardan, belalardan koruduklarına inanırız. Doktorlar, öğretmenler gibi insanlar için de geçerlidir bu. O kadar güveniriz ki böyle olduğuna, “koskoca doktor, öğretmen, hoca yalan mı söyleyecek“ gibi sözleri de tekrarlar dururuz. Bu gibi kişilerin doğru söylediklerine inanmamızın bir diğer sebebi çıkarlarımıza uyan şeyler yapmalarıdır. Aynı zamanda, bu kişilerin söyledikleri şeylerin doğru olduğuna inanmazsak, inanmak istemezsek ya da doğruluğunu kabul edecek şekilde davranmazsak  “başımıza bir şey geleceğini“ düşündüğümüz için de bu kişilerin söyledikleri şeyleri doğru kabul ederiz; kabul etmek ‘zorunda’ kalırız!

Peki ama, yakın çevremizin ya da yukarıda saydığım yetkili kişilerin söylediği şeyleri sorgusuz sualsiz “o diyorsa doğrudur“ diye kabul etmek ne kadar mantıklı? Sorgulasak bile, bu kişilerin doğru dediği şeyleri doğru olarak kabul etmek zorunda kalınca ne yapabiliriz? Yakın çevremizdeki insanlara karşı hep tetikte mi olalım? Yakın çevremizdekilere bu şekilde yaklaşırsak “samimiyet, dostluk, güven“ nerede kalacak? Aslında asıl sorun bu değil. Asıl sorun, birilerinin dediklerini bu kişiler sırf “yakın çevremizden“ diye sorgulamadan, duygularımıza başvurarak kabul etmektir. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki; anne ve babamızın, eşimizin veya arkadaşımızın bizi bazı konularda yanıltması için ille de kötü niyetli olması gerekmiyor. Bazı gerçekleri yeterince iyi göremedikleri için de bizi yanıltabilirler. Burada asıl önemli olan, bizim bakış açımızdır. Birilerinin dediklerine, bu kişiler sırf yakınımız olduğu için güvenmememiz, aklımızı her daim devrede tutmayı öğrenmemiz gerekir. Bunun sadece samimiyet ve güvenle alakası yoktur. Doğru olmadığına inandığımız bir şeye, sırf yakın çevremizden birileri doğru dediği için doğru diyorsak göz göre göre yanlış yapıyoruz demektir. Bunun bedelini de zamanı gelince muhakkak öderiz.  “Doğru söylüyorsun ama; diğer yetkili kişilerin doğru dediği şeyler hakkında ne yapacağız“ diye düşünüyor olabilirsiniz. Haklısınız. Kolay mesele değil bu. Düşünsenize, doktor size bir ilaç veriyor ve siz “hayır ben içmem bu ilacı, çünkü doktora güvenmiyorum“ diyebilir misiniz? Herhalde diyemezsiniz. Ancak bu gibi konularda bilginizi arttırarak kendinizi korumanın yollarını öğrenmeyi deneyebilirsiniz. Mesela, bir dini yetkili size dini bir konuda bir şeyin doğru olduğunu mu söylüyor? Burada doğru ve yanlışı ayırt etmek daha kolaydır. Çünkü, her yerde bulabileceğiniz, her an ulaşabileceğiniz bir “dini kitaba“ ulaşıp bu yetkilinin doğruyu söyleyip söylemediğini araştırabilirsiniz. Devlet görevlileri kendilerinin doğru kabul ettikleri bir şeyi sizin de doğru kabul etmenizi mi istiyor? Kanuna aykırı bir iş mi yapmak istiyor? Bu hamlesini bertaraf etmenin yollarını arayabilirsiniz. Benim bu söylediklerim düşündüğüm zaman ilk aklıma gelen önerilerdir. Eğer  “hayatımızı değiştirmek“ istiyorsak “hayata bakışımızı“ değiştirmemiz gerekir! Benim yazdıklarım sadece bu konuda farkındalık yaratmaya yöneliktir. Bir sonraki yazıda “hayata bakışımızı“ gözden geçirmeye devam edeceğiz.

Bu yazıyı daha iyi kavrayabilmek için, geçen hafta yayımlanan “güncel olaylar“ başlıklı yazıma göz atabilirsiniz.