Etrafınıza bir kere daha bakın. Bakınca ilk göreceğiniz şey, gereksiz gürültünün olması olacak. Bundan emin olabilirsiniz. Sürekli bir tantana var etrafta. Trafikte her ne kadar otomobil ve motor dışında büyük araçlar görsek de en çok bu ikisini görüyoruz.

Dışarı çıkıp etrafınıza baktığınızda ne görüyorsunuz? Sizi bilmiyorum ama ben sonu gelmeyen kalabalıkları, uzayıp giden trafiği, sabırsız ve telaşlı insan yığınlarını, motor ve araba gürültüsünü, motor ve arabaların egzozlarından çıkan dumanları, birbirlerine geçmeleri için izin vermemek için adeta yarışan araç sürücülerini,  “insanları nasıl daha fazla rahatsız ederim“ diye düşünür gibi hareket eden motor sürücülerini ve daha sayamayacağım kadar çok olan başka şeyleri görüyorum.  Gördüğüm başka şeyler de var! Bunların en başında da gürültüsüyle insanları bu kadar rahatsız eden, doğayı bu kadar kirleten, insanları bu kadar rahata alıştıran bu araçlara bakışımız geliyor!

Etrafınıza bir kere daha bakın. Bakınca ilk göreceğiniz şey, gereksiz gürültünün olması olacak. Bundan emin olabilirsiniz. Sürekli bir tantana var etrafta. Trafikte her ne kadar otomobil ve motor dışında büyük araçlar görsek de en çok bu ikisini görüyoruz. Evinde pazar kahvaltısı için ekmek kalmadığını gören, bir yerden bir yere gitmek isteyen, kafa dinlemek için bir yere gitmek isteyen, diğer insanların gözüne girmeye çalışan insanlar var etrafımızda. Bunların  “hepsinin olmasa da“ bir kısmının ortak özelliği bunları motor veya otomobille yapmak istemeleridir. Şimdi “sanane arkadaşım, sen kim oluyorsun da insanların zevklerine karışıyorsun“, “isteyen istediği yere istediği şekilde gider, sen işine bak“, “sen de al kendine bir tane o zaman“, “ne yapsın insanlar, o kadar yolu yürüyerek mi gitsinler“, “işimize gücümüze nasıl gideceğiz, o kadar yol“ diyenler mutlaka çıkacaktır. Başka şeyler de söyleyenler de çıkacaktır. Hepsi kendine göre haklıdır bunları söyleyenlerin. Ama mesele bu değil. Benim anlatmak istediğim, ülkemizdeki insanların  “tam olarak ne kadar olduğunu kestiremediğim bir kısmının“, “az şey yaparak çok şeye sahip olma” isteğinin araç kullanma konusunda da kendisini göstermesidir. Yukarıda saydığım şeyleri söyleyecek olanlara bir sormak lazım! Acaba kendileri, bir taraftan “insanların zevklerine neden karışıyorsun“ derken, diğer taraftan, bisiklet kullanarak bir yerlere giden insanların “zevklerine“ karışıyorlar mı?  Sağ şeritten kurallara uygun bir şekilde giden bir bisikletliyi sağ tarafa sıkıştırıp düşmesine ya da daha büyük bir kaza yapmasına sebep olunca, arabanın içerisindeki diğer arkadaşlarıyla düşürdükleri bisikletliye bakarak kıkır kıkır gülüyorlar mı? Bisikletliye yol vermemek için ellerinden geleni yapıyorlar mı? Sağa ya da sola dönerken arkasında bisikletli olmasına rağmen sinyal vermeye gerek duymadan dönüyorlar mı? Bisiklet sürenler kendilerini solladığı zaman, bunu gurur meselesi yapıp bisikletlinin peşine takılıp onu tehdit ediyorlar mı? Bisiklet kullanan insanları küçümseyip bisiklete “çocuk oyuncağı“ gözüyle bakıyorlar mı? Bisikletli normal yolunda giderken, bisikletin geldiğini görmelerine rağmen bisikletliyi ciddiye almayıp yola fırlıyorlar mı? Her şeyden önemlisi bisikletin “nefes ve azimle çalışan bir alet“ olduğunu biliyorlar mı? İçlerinde bisiklet kullananlara saygı duyan, kendileri de bisiklet kullanan insanlar vardır mutlaka. Mesele motor ve araba kullanmak değil, mesele  “bu araçları kimin kullandığı“!

Evet, ben de aktif bir bisiklet kullanıcısıyım. Bisikletle trafiğe çıktığımda en çok gördüğüm şeylerden biri “motor ve arabası olmasa, yürüyerek veya bisikletle yüz metrelik bir yolu gidemeyecek kadar tembel ve hazırcı olanların“ bisikletlileri ciddiye almaması. Ne de olsa altında aracı var bu arkadaşların! Basıyor gidiyor. Ne nefes ne de azim gerekiyor! Belki bir dikkat ve azim gerekiyor, doğru ama siz de biliyorsunuz ki bu araçların hareket etmesi için belli şeyleri yapmak yeterli. Bisikletle bir yere gidebilmek için öncelikle nefes ve azim gerekiyor. Bunların ikisi olmazsa bisiklet bir süre sonra duracaktır, tabi bayır aşağı inilmiyorsa. Belki de bu yüzden zoruna gidiyor “bazılarının“ bisikletliler tarafından  “sollanmak“! Bir çocuk oyuncağı nasıl beni geçer! Abarttığımı düşünüyorsunuz belki ama hiç abartmıyorum. Var böyle insanlar. Bir bakıyorlar, sağda bisikletle giden biri! Komik geliyor onlara yavaş yavaş bir yere gitmeye çalışan birini görmek. Motorla gidenler, ağızlarının ve burunlarının rüzgârla dolmasından hoşlanıyorlar. Hız tutkunu onlar. Ama “sadece gidiyorlar“, rüzgârdan ve heyecandan başka bir şey  “hissetmiyorlar“! Ne kendilerini duyabiliyorlar ne de arkasında oturan arkadaşının söylediklerini. Yakıtları bittiği zaman yakıt doldurup yollarına devam ediyorlar. Bunun için azim gerekmiyor, “para“ gerekiyor! Ekstra nefese de gerek yok! Altlarındaki araç onlar için her şeyi yapıyor. Otomobil kullananlar da öyle! Onlar motor kullananlara göre biraz daha avantajlı. En azından etrafa göz atabiliyorlar, yanlarındakilerle birbirlerini duyabiliyorlar ama yolun kenarında duran küçük bir kediyi göremiyorlar. Göremedikleri için durup onu sevemiyorlar, bazen, belki de çoğu zaman, ezip geçiyorlar onu! Ağaçların hışırtısını değil “uğultusunu“ duyuyorlar! Akan bir derenin şırıltısını da duyamıyorlar. Gittikleri yerde duyuyorlardır belki de sadece. Ama giderken onu hissedemiyorlar. Yolu  “yaşamayı“ kaçırıyorlar. Yolun kenarında duran insanlara kolay kolay selam veremiyorlar! Onlarla muhabbet edemiyorlar. Araba kullananlar da motor kullananlar da yapamıyor bunu, altarındaki araçları izin vermiyor buna!

Bütün bu söylediklerimden, motor ve otomobile karşı olduğum sonucunu çıkaranlar olacaktır ama yanılıyorlar. Benim anlatmak istediğimi anlayanlar anlamıştır zaten. Ben, motor ve otomobilin insanları hazırcılığa alıştırmasına, yaptıkları gürültüye, doğayı kirletmesine, “hissettikleri zaman insanlara kendilerini daha iyi hissettirecek şeyleri insanların hissetmelerine engel olmasına“ karşıyım! Meselenin başka boyutları da var elbette. Bunlardan en önemlisi, motor ve otomobilin insanların statüsüne yaptığı katkı! Bisiklet ne kadar güzel olursa olsun, ne kadar gösterişli olursa olsun sonuç olarak bisiklet! İki tekeri var. Kime neyin gösterişini yapabilirsin! İnsanlar, belki bisiklet kullananlara buğulu gözlerle bakarlar,  “neden ben de bisiklet kullanmıyorum ki“ diye düşünerek derin bir iç çekerler ama sonra  “amaan kim uğraşacak şimdi bununla“ diye düşünüp boşverirler yine bisikleti! Motor ve otomobil öyle mi? Son model bir arabaya bindiği için kendisini dünyanın sahibi zanneden bir sürü insan var etrafta! Gerçi bu “son model otomobil“in alınması için “ne nefesler verilmiştir ne azimler gösterilmiştir“ ama mesele bu değil! Çoğu insan, sizin verdiğiniz nefesi ve gösterdiğiniz azmi görmez. Herkesle aynı iş yerinde çalışmıyorsunuz ya nasıl görsünler! Belki de size başkaları almıştır bu son model otomobili! İşte bu yüzden, bu son model arabalar gittiğimiz mekânların önüne itinayla çekilir “nefes ve azmimi görmediniz, bari sonucunu görün“ der gibi! Bunu ben aldım. Ben kullanıyorum. Arabaları, özellikle de  “bisikletleri“ ben solluyorum bununla! Egzozundan o sesleri ben çıkartıyorum, evet ben. Siz ne zannettiniz!

Bütün söylenenleri ve duyduklarını bir kenara bırakan bisiklet tutkunları var, biliyorum. Bu yazıyı okuyanların içinde de var onlardan. Etraftaki insanların kendilerini tüm küçük görmelerine, tüm dalga geçmelerine aldırış etmeden “nefes ve azimle çalışan alet“leri ile Türkiye ve dünyayı gezme plânları yapanlar ve bu plânlarını gerçekleştirenler var onların içlerinde! Selam olsun onlara.  “Yakıtınız“ hiç bitmesin...