Notaları mı deseydim yoksa? Bir savım var… Bazı yazılar ve bazı mekanlar da  bestelenmeli.

Notaları mı deseydim yoksa? Bir savım var… Bazı yazılar ve bazı mekanlar da  bestelenmeli. Cuarto Cubano’dan çıkmıyorum. İyi mekan. Orada görüyorum herkesi. Orada izliyorum filmlerimi. Bir plak başlattım. Ray Charles çalıyor. Başım plak çalıyor… İspanyol bir kız söyledi. Bir çalgıymış İspanya’da mekanımın ismi. #cuartocubano etiketi çok eğlenceli… “Sonbahar tüm düşünceleri harekete geçirir” diye yazmıştım bir duvarına. Slogan sayılmıştı her bir harfi… Sonra sokaklar eskidi, lambalar icat edildi. Gecelerin ortasına çoğaldım. Işıklar romdu, aklım zom. Yüzünün yarısına üşümüştüm. Alkolle tedavi Doktor Smirnoff’un fikriydi. Serkisoff bir illüzyonistti. Posta pullarına Freud çizilmemişti. Şamanistler, ateşler, sesler törenle ısıtıyordu üşüyen tenekeleri. Çabuk bitiyordu Lumiere filmleri. Kubrick izlemiştim bir keresinde. Yıllar sonra zar zor anladım Tarkovski’yi. Bir takıntım vardı, obsesif seremoni. Adını bilmediğim bir harfle başlatıyordum ismini. Bir film biterken bir diğerinde buluyordum izlerini. Bağbozumları bir haberciydi. Bağbozumları hep bir hevesti. Kapitalizm bize en çok sonbaharda tersti… 80 darbesi çoktan geçti… Ruhlar test edildi… Geceleri sevdim. Bir bira içtim Beşiktaş’ta. Bütün barları iyi bildim, onlarda beni sevdi… Yıl iki bin yirmi. Öfkem geçmedi… Moulin Rouge’de gördüm Lady Gaga’nın son halini. “La Vie En Rose” söyledi; dinledim, sanrılarım dindi. Bütün olanlar “The Wall” çözümlemesi… Freddie Mercury’i is a legend... Bitmeyen rapsodi. “Marx bir sonuçtur” diye yazıyor Steinbeck. Hâlâ yaşanıyor Gazap Üzümleri. Özgürlük senaryolarıyla gülümsüyorum, Matisse mavisiyle yazıyorum: “Ruhum ateş kenarlarında hep bir kızılderili…”