Hayata Bakışımız - 13

Dünyada neler olup bittiğinden haberdar olmak için başvurduğumuz kaynakların en başında medya geliyor. Günümüzde basılı gazeteler, dergiler dijitalleşti. Radyo ve televizyon deseniz, onlar da bambaşka bir hâl almaya başladı. Bunların arasına yepyeni araçlar da katıldı. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil gerçekten. Ancak değişmeyen şeyler de var. Biz, bu araçlar ne kadar değişirse değişsin, hâlâ bu araçlar sayesinde dünyada olup bitenlerden haberdar olmaya çalışıyoruz. Peki ama bu araçları nasıl kullanıyoruz? Bu araçlar bize neler söylüyorlar? Söyledikleri her şey doğru mu?

Gün içinde medyadan uzak kaldığımız anlar oluyor elbette ama günün herhangi bir saatinde bir şekilde bu araçlarla yolumuz kesişiyor. “Onlar olmadan yapamıyoruz“ demek istemiyorum ama onlar olmadan yapamayan çok insan olduğunun da farkındayım. Herkes bir şekilde kullanıyor ya da kullanmak zorunda kalıyor bu araçları. Bütün gününü internette oyun oynayarak geçirenler de var, sadece işleri için bu araçları kullananlar da var. Elbette bambaşka amaçlarla kullananlar da var. Ama biz bugün başka şeylerden bahsedelim, yoksa sağa sola savrulmaktan söyleyeceğimiz şeyleri söyleyemeyeceğiz. Bu araçları kullanıyoruz, doğru ama bu araçların bize ne söylediğine dikkat ediyor muyuz?

Bu araçlar sürekli olarak bize bir şeyler söylüyor. Televizyonu açıp kanalları gezdiğinizde  “hiçbir program olmayan bir kanal“ bulamazsınız genellikle. Hepsinde “bir şeyler“ vardır. Kiminde yemek programı vardır, kiminde “yemek programının gelin ve kaynanalı olanı“ vardır. Başka kanallarda da bambaşka şeyler vardır. Mesele hepsinde bambaşka şeyler olması da değil, mesele bunların hepsinin “bizlere bir şeyler söylemeye çalışması“dır. Hepsinin bir mesajı var aslında. Hepsinin ortak amacı “neyin önemli olup neyin önemli olmadığını söylemek“tir aslında. Hayatımızda neye önem vermeliyiz, neye önem vermemeliyiz? Bütün dertleri bu. Kimisi sabahtan akşama kadar eğlence programı verir, kimisi sporla ilgili her şeyi. Medya denince aslında dergi de vardır bunun içinde, televizyon da vardır, gazete de vardır, sosyal medya da vardır. Çok geniştir aslında ama bunu konuşmaya şimdi gerek yok pek. Sosyal medyaya baktığımızda da televizyona benzer bir mantığın olduğunu görürüz. Mesela Twitter’a baktığınızda, sağ köşeye göz attığınızda, insanlar için neyin önemli olduğunu görürsünüz. İnsanlar neyi konuşuyor, neleri kendisine dert ediyor. Bir gün bir “futbol karşılaşmasının“ gündem olduğunu, diğer gün “deprem meselesinin“ gündem olduğunu, ertesi gün “virüs ve aşı meselesinin“ gündem olduğunu, ondan sonraki günde de “askerlik, öğrencilik“ gibi meselelerin gündem olduğunu görürsünüz. Sürekli konuşulan bir şeyler vardır buralarda. Göz attığınız zaman, herhangi bir konunun  “gündem olduğunu“ görürsünüz. Herhangi bir konu, herhangi bir şekilde, herhangi bir zaman diliminden herhangi bir zaman dilimine kadar gündem olur medyada. Konuşulur, dinlenir, beğenilir, hakeret edilir, küfür edilir, yok sayılır, göz önünde tutulur ama bir şey değişmez! Nedir o?  “Neyin konuşulup neyin konuşulmayacağını“ öğretir bize bu araçlar. Sanki  “bu meseleler belli bir süre zarfında medyada yer aldı diye“ bütün mesele halledilmiş, konuşulacak hiçbir şey kalmamış gibi hissediyor insan zaman zaman. Çünkü, herhangi bir mesele aylarca gündemde kalamıyor.  “Ekonomi“ ve “koronavirüs“ şimdilik bunun dışında gibi görünüyor. Sürekli bunları konuşuyoruz.

Mesela bir hafta boyunca deprem konuşulur. Bir yetkili çıkar bir şey söyler, diğer yetkili çıkar ona bir şeyler söyler, sonra birçok insan bu yetkililere bir şeyler söyler... Bu böyle uzar gider ama belki de hiçbir zaman “gerçekten konuşulması gereken konular“ konuşulmaz. Bağırılır, hakeret edilir, ötekileştirmeler yapılır ama  “gerçekten konuşulması gereken konular“ konuşulmaz. Bazı meseleler  “popüler“, bazı meseleler “sıradan“ hale gelir.  Birileri tarafından “sıradan olarak nitelenen meseleler“ konuşulmaya çalışıldığında, yine birileri çıkıp “insanların derdi ne, senin derdin ne“ diyerek  “sıradan meseleleri“ konuşanları susturur, kenara iter. Kadına şiddete farklı bir noktadan bakmak isteyen insanlar olursa, onlar da dışlanır. Kadına şiddet sürekli “belli bir çerçevede“ konuşulsun isterler. Evet, medyanın sıklıkla yaptığı en temel şeylerden biridir bu: “Çerçevelemek“.  “Herhangi bir konu, herhangi bir şekilde, herhangi bir zaman diliminden herhangi bir zaman dilimine kadar gündem olur medyada“ derken tam da bunu söylemek istiyordum. Medya bir şeyleri sürekli bir yerlere sıkıştırır. Sürekli çerçeveler çizer ve bu çerçevenin dışına çıkan söylemleri “önemsiz göstermeye“ çalışır.

Mesela, “koronavirüs“ün küresel sistemi yöneten kişiler tarafından bilerek üretildiğini, insanlara bulaştırıldığını, aşının da yine bizzat bu kişiler tarafından insanları sömürmek amacıyla bulunduğunu söyleyenler“ hemen “alaya alınıyor“.  “Siz çok film izliyorsunuz“ deniyor.  “Küreselcilerin hiç işi gücü yok da aşıyla insanlara bir şeyler yapmaya çalışacaklar“ deniyor. “Kahvede poker oynayan dayılar büyük resmi görmüş“ deniyor. Bir şekilde bu “ihtimal“ konuşturulmak istenmiyor. Bakın, “bu kesinlikle böyledir“ demiyorum ben. “Bu ihtimal konuşturulmuyor, önemsizleştirilmeye çalışılıyor“ diyorum. Neden konuşturulmadığını da araştırmak size kalmış bir şey. Mesela  “maske takmayan insanlar“ sanki  “toplum düşmanıymış gibi“ yansıtılıyor medyada. Tamam ama aynı medya daha yakın geçmişte maske takmanın zararlı olduğunu söylemiyor muydu? Maske 3 ay önce zararlıydı, o zaman maske takanlar etrafına düşmanmış gibi algılanıyordu, şimdi maske takmayanlar düşmanmış gibi algılanıyor. Bugün  “doğru olan“ yarın “yanlış“ oluyor. Kimse soruyor mu bu nasıl oluyor diye? Soruyor, soruyor. İnsanların bu konularda ciddi endişeleri var, medyaya pek de güvenmiyorlar gibi artık ya da bana öyle geliyor.

Bütün bunlar konuşulurken, “gerçekten toplumun düşmanı olanlar“ ne oluyor? Onlar konuşulmamaya başlanıyor.  “Çerçevenin dışında kalıyorlar“ onlar! Gündem uzun süre bir şeylerle meşgul olunca, diğer  “şeyler“ kaybolup, unutulup gidiyor. Bir bakın medyaya, hani nerede  “deprem meselesi“? Yok, ufak tefek bir iki haberle geçiştiriliyor. Yarın öbür gün  “virüs meselesi“ için de aynı şeyler olacak. O da  “çerçevenin“ dışında kalacak. Biz yine  “çerçevenin içinde kalanları“ konuşmaya başlayacağız. Çerçevenin içinde kalmak mı, çerçevenin dışında kalmak mı? Yoksa “çerçeveyi kaldırıp atmak“ mı? Hangisi? Ona da siz karar verin. Vereceğiniz cevap  “çerçeveye nasıl baktığınıza göre“ değişecektir.