Genel kurulda tasfiye kararı alındı Genel kurulda tasfiye kararı alındı
Modern ve akılcı planlama kalkınma hedeflerini ulusal devlet sınırları içinde eşit, adaletli, tahrip etmeyen, ekonomik-sosyal-kültürel-doğal dengeleri yok etmeyen nitelikleri göz önüne alarak yaygınlaştırır. Almanya bunun önemli örneklerindendir. Birkaç kentini milyon sınırının hemen üstünde tutarak, 300 bin nüfus hedefini aşma olasılığı baş gösteren kentlerin yatırımlarını hemen bir başka kente yönlendirir. Böylece ulusal ölçekte eşit ve adaletli yatırım paylaşımı oluşurken, azmanlaşmış metropoller, yoğunluklu göç alıp veren bölgelerin önüne geçilir. Keza yoğun insan yaşamlarının olduğu metropollerin sorunları, maalesef ve kesinlikle çözümsüzdür. Hal böyleyken, bizim ülkemiz; cumhuriyet tarihinin son 70 yılında, dünyada yaşanarak gözlenen bu akılcı modernist kentleşme ve yerleşme politikalarının, tersini yapmıştır. Doğu, Güneydoğu, orta ve doğu Karadeniz bölgelerine hiçbir yatırım yapmayıp, Batı ve Marmara yoğunluklu yatırımı serbest bırakmış, hatta teşvik etmiştir. Sonuç; Marmara’nın kuzeyi, İstanbul merkezli bir coğrafya çözümsüz, kirli yok oluş sürecini yaşamaktadır. Bugünkü durumda hala Marmara merkezli, yatırım fetişizmini destekleyen planlama ve yatırım programları, son 10 yılın gündemine oturmaktadır. İstanbul ve kuzey Marmara’nın önce Bursa ve Trakya’yı içine alarak batış, yok oluş serüveninin sonuna gelinmiş, akabinde de güney Marmara’yı, yani Balıkesir Çanakkale illerinin kuzeyini kapsayan yatırım ve alt yapı, ulaşım lojistiği çalışmaları başlatılmıştır. Şatafatlı siyasetçi vaatleri ve sözleriyle halka dönem dönem pompalanan bu yatırımlar, maalesef bu coğrafyanın da idam fermanı olagelmektedir. Kocaeli-Dilovası-Gebze-Tuzladan, Çatalca - Çerkezköy-Çorlu ya uzanan sanayi ve kirletici diğer yatırımlar, Bandırma-Erdek-Gönen’den, Biga-Karabiga-Lapsekiaksına uzanan, boğaz köprüsüyle Trakya’ya geçip, Gelibolu-Tekirdağ’a uzanan bir daireyi kapsar hale gelecektir. Böylece Marmara denizi kirlenme ve yok olma çemberi kapanacaktır. Marmara denizi, çevresindeki sanayi ve diğer yatırımların atıklarıyla, kirli cehennem çukuruna dönüşecektir. İstanbul’un yükünü hafifletmek teranesiyle masumlaştırılan bu dev küresel yatırım atağı, Anadolu’nun diğer noktalarından süregelen göçü daha da bünyesine çekecek, İstanbul merkezli Kuzey Marmara yaşanmazlığı, güney Marmara’ya da taşınacaktır. İstanbul’a göç ve yaşanmazlık, azalmak yerine artarken, Çanakkale ve Balıkesir kuzey sahilleri de, göç alarak, kirlenme ve çarpık yapılaşma, kurbanı olacaktır. Kuzeyimizde yaşayan bazı iyiniyetli saf arkadaşlarımızın beklentisi beyhudedir, İstanbul bu yatırım fetişizmi önermeleriyle hiçbir zaman rahatlamayacak, tam aksine kanal İstanbul gibi küresel rant projeleriyle daha da azmanlaşarak büyüyecek ve sıkışacaktır. 70 yıl önce sanayi ve yatırım için, ucuz işgücü, kolay taşınabilirlik, ulaşım lojistiği gibi avantajlar maalesef bugün de değişmeden devam ediyor. Önce yatırımcılar kararları veriyor, sonra planlar, programlar, devletin yol, köprü, otoban, liman, demiryolu ulaşımı bu bölgeye getiriliyor. Sonuç; aşırı göç, bölgeler arası dengesizlik, çarpık kentleşme, tükenen kaynaklar, yoksulluk, kirlenme ve diğerleri... Maalesef bu senaryo kesintisiz sürüyor. Son dönem Balıkesir / Çanakkale iller bütününü kapsayan planlar da bu senaryonun gerçekliğini bizlere gösteriyor. En son 2020 son ayı olan Aralık da askıdan inerek onaylanan 1/50 binlik Bütünleşik Kıyı Alanları Planıyla, ulaşım lojistiği tamamlandı gözüküyor. Keza bu plan ile Marmara’nın Güneyine birçok yük limanı, feribot iskeleleri, tersane yapılması kararlarının önü açıldı. Bundan bir önceki adım; 2018-2019 yıllarındaki çalışmalarla onaylanan demiryolu akslarıydı. Ankara ile İstanbul bağlantılı olan ve bitme aşamasına gelen; Bursa demiryolu Bandırmaya bağlanacak, İzmir Balıkesir üzerinden gelen hatla güçlenerek Gönen-Çan-Biga-Karabiga-Lapseki aksıyla Boğaz köprüsüne bağlanacak. Hatta Çanakkale Boğazı Köprüsünden geçerek, Gelibolu-Tekirdağ hattından Avrupa-İstanbul bağlantısıyla buluşacaktır. Bu demir yolu aksı özellikle metal sanayi başta olmak üzere seramik ve diğer yük taşımacılığı öncelikli sanayilerin, hasretle beklediği bir yatırım olarak tanımlanıyor. Yani yüklerin en ucuz taşındığı ulaşım biçimi, karasal düzlemde demiryolu olduğu için ve de karayoluna göre en az 1/3 oranında daha ekonomik ulaşım girdisi sağladığı için, demiryolu bu sanayinin doğrudan teşviki olarak görülmektedir. Yani mesele insan odaklı, çevre odaklı, kamu odaklı bir demiryolu önermesi değildir. Bu bölge içinde var olan ve önerilen ağır sanayi, madencilik ve diğer yük taşımacılığı sermayesini zenginleştirmektir. Onların zenginleşmesi için devlet eliyle ulaşım lojistiğine demiryolunu katmaktır. Bundan da bir önceye gidersek, Çanakkale Boğaz köprüsü ile Balıkesir-Lapseki-Gelibolu-Tekirdağ otoyollarını görürüz. 2015 yılında 1/100 binlik Çevre Düzeni Planıyla bu köprü ve otoyollar resmen bir plan ile tescillendi ve kamuoyuna güzergâhıyla birlikte sunuldu.  O günden beri, bu güzergah ve civarında oluşan arsa spekülasyonu ve buna bağlı rant, ülkemiz birinciliğini kimseye bırakmadı. Bununla öğünen yerel siyasetçiler de ekonomi sayfalarında boy boy fotoğraf vermeye devam ediyorlar. Masum gibi görünen yatırım atakları, bu coğrafyanın cehennemidir. Maalesef “cehennemin taşları da iyi niyetle örülüyor”. Hiç siz ölüme giden çamurlu yolun, iyilik olsun diye taş ile döşenmesinin ölümden ve cehennemden kurtuluş yaratacağını gördünüz mü? Önce Avrupa Asya motorlu araç karayolu aksını güneyden bağlayacak Balıkesir – Tekirdağ otoyolu ile Çanakkale Boğaz Köprüsü, ardından sanayi yük taşımacılığı öncelikli Bandırma Çanakkale Tekirdağ demiryolu aksı, son olarak ise Kıyı alanlarındaki limanlar antrepo, depo ve tersanelerle oluşan denizyolu aksı bu bölgenin ulaşım lojistik altyapısının tamamlanması için planlandığını gösteriyor. Böylece 70 yıllık Marmara ve İstanbul merkezli yoğunlaştırılmış yatırım bölgesinde yeni bir nefeslenme alanı daha yaratılmış oluyor. Buralarda nefes alınmaz hale gelince nereleri gözüne kestireceklerini bilemiyoruz. Lakin hiç kimsenin aklına gelmez mi; dengeli ulusal politikalarla ülkenin her yerine bu yatırımları yaymak, göçü durdurmak, yoksulluğu sonlandırarak yer değiştirmeleri sonlandırmak. Ulusal ölçekte durum bu vaziyette kötüleşmişken, küresel ve uluslararası bağlamda mesele nedir diye sormamız lazım. Tabii ki artık mesele küresel sermaye bağlaşıklarıyla ve uluslararası ilişkiler ve karar süreçleriyle oluşuyor. Mesele ne milli, ne de yerli... Çanakkale boğaz köprüsü ve otoyol bağlantıları, İstanbul alternatifi olarak sunuldu. Meselenin özü uluslararası TIR otobanının en genel anlamda Ortadoğu – Avrupa bağlantısının, özelde ise Akdeniz-Ege yaş sebze meyvesinin Avrupa bağlantısının sağlanmasıdır. Avrupa otoban ve TIR lobisi İstanbul köprülerindeki trafik şıkı şıklığını aşmak için, Çanakkale Köprüsünü Hükümetimize yaptırdı. Hükümetimiz de bunu “tüyü bitmemiş çocukları” borçlandırarak ve halkın cebinden borç alarak yaptırdı. Aynı küresel sermaye, kirli sanayisini Türkiye üzerindeki topraklarda üretirken, demiryolu ve denizyolu ulaşım yatırımlarını da önemli bir “kovalaklık” olarak, ortaya koydu. Zaten bu lojistiğin yani otoban-demiryolu-denizyolu ulaşımının doğrudan yaralanıcısı olan “metalik madenciliğin” küresel ayağını hepimiz biliyoruz. Madenin ön ayrıştırma sonrası elde edilen cevheri, şüpheniz olmasın bu ulaşım seçeneklerinin yarattığı en az maliyetle uluslararası kanallara akıtılacaktır. Bu yazı Çanakkale ve Balıkesir’in kuzeyi veya Marmara denizinin güneyini odaklayan son 10-15 yıllık yatırım teranesinin boyutlarını ortaya koymayı hedefledi. “Su uyur sermaye uyumaz”. Püskürtüldü denilen küresel sermaye bir başka hükümetin elçileriyle tekrar tekrar amaçlarını gerçekleştirmek için harekete geçiyor. 1950’ler de başlayan ve yatırım fetişizmiyle donatılarak bu ülkeye dayatılan politikalar hükümetler, siyasi iktidarlar değişse de devam ediyor. Bu ülkenin yer altındaki değerlerini, madenlerini aklına koyan sermaye, hedefinden hiç vazgeçmiyor. Yer üstündeki doğal çevre değerlerini yok eden kirli sanayisini bizim topraklarımızda kuruyor, ulaşımı için bizleri yıllarca borçlandırıyor.  Tabi ki, ucuz işgücü için ülkenin doğusunu boşaltıyor, kentler ve batıdaki doğal topraklar yaşanmaz hale getiriliyor. Umurlarında mı? Mimar İsmail Erten – Çanakkale

Editör: TE Bilisim