MUHTARIN KÖŞESİ - İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük acılardan biri yaşandı 21 Mayıs’ta. Kelimenin tam anlamıyla büyük bir trajedinin yaşandığı 1864 Büyük Çerkes Sürgün ve Soykırımı’nın bu yıl 157. yılını yaşayacak Çerkesler.

 İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük acılardan biri yaşandı 21 Mayıs’ta. Kelimenin tam anlamıyla büyük bir trajedinin yaşandığı 1864 Büyük Çerkes Sürgün ve Soykırımı’nın bu yıl 157. yılını yaşayacak Çerkesler.

Anavatan Kafkasya ve diasporada yaşayan bütün Çerkesler bir kez daha sürgünün müsebbibi Rusya’yı lanetle anacaklar. Medya Lokum sayfasından yazdığımız yazımızın öncelikli muhatabı elbette ki önce Çerkes okurlarımız; sonra da bu konuya ilgi gösteren takipçilerimiz. Ne acıdır ki Çerkes kamuoyunun önemli sayılabilecek kısmı bile, 157 yıl geçmesine rağmen bu konudan bihaber. Maalesef ki okumuyor araştırmıyor. Öğrendiğini aktarmıyor; hassasiyetlere saygılı davranmıyor. Bir Çerkes olarak, önce kendi camiamızı sorgulayacağız elbet. Amma velakin dışımızdaki toplumların bu konuya duyarsız kalmasını da gerektirmiyor. Hak, hukuk, adalet diyen; hümanizmden dem vuran demokrasi havarileri ve de “innemel mu’minûne ihvetun” (Muhakkak ki müminler kardeştir) diyenler dahi, kardeşlerinin bu acılı günlerini görmüyor duymuyorlar.

Bilseler de dilleri lal olmuş. Biz Bigalı Çerkeslerin derdi burada da kalmıyor aslında. 1864’te Balkanlara sürülen Çerkesler; 93 Harbi sonrası (1877-1878) Rusların tazyiki ile bu sefer ağırlıklı Biga coğrafyasına olmak üzere bir kez daha sürgün acısını yaşamışlar. Burada da çok uzun süre huzurla yaşadıkları söylenemez. Her ikisi de Çerkes olan ve birisi Kuvay-ı Seyyare Kumandanı Pişâve Ethem Bey ve o dönemin müesses nizamı Osmanlı’dan yana tavır alan Ançok Anzavur Ahmet, Biga’da karşı karşıya gelmiş ve bunun sonucunda Cumhuriyet tarihinin ilk cezalandırılan şehri Biga olmuştur. Birinci mecliste Sancak beyliği olan Biga Milletvekilleri var iken; daha sonra her ne olduysa Kala-i Sultaniye (Çanakkale) ön plana geçmiş ve Biga ikinci plana itilmiştir. Bigalı Çerkeslerin kulağına kar suyu kaçıran bir başka husus da hemen yanı başlarında olan 1921 Gönen – Manyas Sürgünü olmuştur. 150’lilikler listesinde Bigalı isim olması da bir başka kulak çekme operasyonudur. Çok dillendirilmeyen ama dikkat çekici bir başka husus da, Biga’nın Çerkes köylerinden olan Kahvetepe’nin soy isimlerinde rastlanan bol miktardaki “Türk”lü soyadları. Kantürk, Mayatürk, Kayatürk, Başarantürk, Tamtürk gibi…

Bu da Türkleştirme projesinin bir başka örneği olsa gerek. Bir başka örnek de şu: Hacıköy’de yirmibeş yıl evvel yapılan Güney Marmara Kafkas Şenliklerinde Adige bayrağı asıldı ve Çerkesçe konuşma yapıldı diye PKK göndermeleri yapılan günler dahi yaşandı Biga’da… Ve hatta köyümüz Aşağıdemirci’de yapacağımız “Kavuşma Günü” etkinliğine davet ettiğimiz yetkililerin bazıları, “Çerkes Bayrağı asılacaksa biz gelmeyelim” dediğini de duydu bu kulaklar. Hülasa: Toparlarsak eğer, karşımıza çıkan manzara şudur. Biga yöresinin 11 +1 Çerkes köyü mensuplarının asimilasyona karşı yine de iyi davrandığını söylemek mümkün. Gerçi son tahlilde, Kafkas Derneği bitkisel hayata girmiş olsa ve yapılan en önemli icraat kahvaltı düzenlemekten öte gidemese de yine de Çerkes meselesinde kalem oynatanlar, emek verenler var. Bu satırların yazarı kardeşiniz 1964’te üç yaşında iken gittiği İstanbul’da, Türkçe bilmez iken; geldiğimiz noktada çocuklarına aktarabileceği bir anadili kalmamıştır. Kaldı ki dedem Kalakutok Hajumar Efendi 1881 Kafkasya doğumludur. Ve ikinci kuşakta anadil bitmiştir. “Yurttaş Türkçe Konuş” politikalarının da etkisiyle maalesef ki anadilimiz topyekun bitti biter… Bu arada son yıllarda açılan Düzce Üniversitesi örneğinde olduğu gibi Kafkas Dilleri ve Kültürleri Bölümü gibi olumlu örnekleri de hakkaniyetle teslim edelim. Açılan anadil sınıflarını da “yetmez ama evet” diyerek olumluyalım. Etnik isimle dernekler açılmasını, yani derneklere Çerkes/Adige isimlerinin verilmesini de ayrıca güzel bir örnek olarak verelim.Darısı Çerkes TV ve Anadil Eğitimi konusuna deyip esas konumuza, 1864 Sürgün ve Soykırıma dönelim. Bu konuları mayınlı bölge gibi gören her kim varsa hakkım helal değildir arkadaş… Bu topa girmeye korkan bilumum zevat bu nasıl demokrasi anlayışıdır. Nasıl insanlıktır. Ne biçim bir din kardeşliğidir…

Tamam; “Sürgün ve Soykırım” demek oldukça zor. Uluslararası dengeleri gözetmek adına bir çırpıda söylenebilecek bir husus değil. Ama en azından 21 Mayıs’larda Çerkes toplumunun hassasiyetleri daha yüksek perdeden dillendirilebilir. Çerkes toplumunun acısını paylaşma adına yapılabilecekler gayet net. Az önce de belirttiğim üzere diğer konularda iktidarı ve muhalefeti ile Çerkeslere sahip çıkıldığının zamanı geldi de geçiyor bile. Tek tipleştirme politikalarının müsebbipleri gayet net. Bu konuda laf etmek her babayiğidin harcı değil. Mesela Ethem Beyin siyasi itibarının iadesi gibi bir husus gündeme geldiğinde “hain” ve “Çerkes” ibarelerini isminin başına getirerek Çerkesleri “potansiyel vatan haini” gösteren politikanın takipçileri, maalesef ki bu hususta “üç maymunu” oynuyorlar. Ondan sonra gelsin demokrasi havariliği… Sevsinler! Peki “hümanizm” lafazanı; sözde “halkların “kardeşliği” şampiyonu sol – sosyalist – sosyal demokrat kardeşler sizler de mi dilinizi yuttunuz. Yeşil parkasına meftun olduğunuz “Deniz”in dar ağacı arkadaşı “ Aslan” gibi adam da Çerkesti. Haberiniz var mı bilmem. Ya bizim “din kardeşlerimiz”e ne demeli?

Bakın Hadis-i Şerif’de sevgili Peygamberimiz ne diyor: Sizden biriniz kendisi için arzuladığı şeyi din kardeşi için de istemedikçe (tam) iman etmiş olamaz. Hucurat Suresi 13. Ayet-i Kerimesi ise gayet açık: Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, Allah'a en çok saygı duyanınızdır. Allah her şeyi bilendir; her şeyden haberdar olandır. Bilmem anlatabildim mi?