Kuva-yi Milliye destanı Biga'da sahnelendi Kuva-yi Milliye destanı Biga'da sahnelendi

Araştırmacı yazar İbrahim Dizman’ın derlediği ‘Suyun ve rüzgarın şehri Çanakkale’ kitabının Bigalı yazarları, Modena Kafe XL’da Penguen Kitapevi’nin organizasyonunda okurlarıyla bir araya geldiler. Söyleşide İbrahim Dizman, İsmail Şen, Ahmet Zeren ve Sadettin Onay, Biga ve kitap üzerine konuştular. Soru cevap bölümünün ardından ise kitabın Bigalı yazarları imza günü gerçekleştirdi. Etkinlik sonunda ise yine Biga ile ilgili yayınlanmış 3 eser, çekilişle okurlara hediye edildi. Bigalı yazar İbrahim Dizman, youtube üzerinden yayınlar yaptıkları Biga Araştırmalar Merkezi isimli sayfadan da bahsetti. Toplantının açışını yapan İbrahim Dizman; “Kitap İletişim Yayınları’ndan yayınlandı. Çanakkale’yi anlama klavuzu kod adını verdik biz aslında. Bir tanıtma kitabı değil. Ama Çanakkale’nin ne olduğunu, tarihsel çerçevesini de çizerek bugün biraz anlamaya çalışma klavuzu olarak değerlendirdik. 22 yazarlı bir kitap. 22 yazar da değişik açılardan kendi açılarından Çanakkale’yi yazdılar. Aslında odak Çanakkale merkeziydi ama Çanakkale ilini tanımak için belirli noktalara da uzanmak zorunda kaldık. O noktalardan vazgeçilmez olanlarından biri de Biga’ydı. Çanakkale’nin derin köklerini oluşturan noktaların önemli bir bölümü de Biga’da var. Aslında kitabın bütününde 22 yazarın yazılarından ortaya çıkan bir şey var. O da Türkiye’nin ve dünyanın ihtiyacı olan şeydir. Çok farklı etnik kökenlerden, çok farklı dillerden gelip burada barış içinde yaşamayı başarabilmiş insanlar topluluğudur, Çanakkaleliler. Bunu da en yoğun yaşayan şey Biga’dır” ifadelerini kullandı. Açışın ardından söyleşi doktor Ahmet Zeren’in konuşmasıyla başladı. Kitabın yazarlarından doktor Ahmet Zeren özetle; “O kadar farklı kültürdeki insanların bir araya gelip barış içinde yaşadığı muhteşem bir coğrafyada yaşadığımızı farkettim. Bize çok sıradan gelen şeylerin aslında çok önemli şeyler olduğunu farkettim. Hele hele günümüz Türkiye’sinde her noktada ayrışmaya başladığımız bu dönemde aslında bunun ne kadar değerli ve önemli olduğunu da farkettim kitap sayesinde. Yaşanılan şeylerden ders almak gerektiğini ben kendim de yazarken bir kez daha keşfetmiş oldum. Yaşadığımız pek çok sorunun geçmişte çok fazlasıyla bulunduğunu tekrar tekrar keşfetmiş oldum” ifadelerini kullandı. Bigalı araştırmacı yazar İsmail Şen ise özetle; “Bizim bir kent müzemiz var. Halimbey Konağı. Burayı zenginleştirmek için en azından en kötü ihtimalle insanlar ellerindeki fotoğrafları ya da babalarının dedelerinin ellerindeki bir faturanın ne kadar önemli olduğunu belirtmek istiyorum. Bunları korursak Biga ile ilgili çok önemli bilgiler kaybolup gitmez. Bu konuda bir hatırlatma yapmak istedim. İbrahim bana kitap için yazmamı istediğinde anneannemden özellikle dinlediğim Çanakkale Savaşı hatıralarını yazmak istedim. Onun dışında Doç. Şefik Memiş arkadaşımla beraber Çanakkale hakkında da iki tane kitabımız var bizim. Karikatürlerle Çanakkale biri, diğeri Basın Çanakkale Zaferi. Bunlardan da yararlandım. Beni en çok etkileyenlerden biri şuydu. Anneannem 1888 doğumlu. 1981 yılında da öldü. 1888 doğumlu olduğu için o dönemleri çok net hatırlıyor. 1913 yılında Biga’ya gelmişler. Dedem de 1876 doğumluydu. Anneannem çok net bir şekilde çocukluğunu, evliliğini, göç yollarında yaşadıklarını ve Biga’da yaşadıklarını anlatırdı. Zıngır zıngır camlar titrermiş. Çanakkale Savaşı’ndaki toplar patlamaya başladığında Biga’daki camların titrediğini söylerdi. Dedemin 2 defa savaşa gidiş ve dönüş hikayelerini anlatırdı. Bu anılarla o sırada bizim gazetelerde çıkan haberleri karşılaştırdığım yazım var eğer okursanız” dedi. Bigalı yazar Sadettin Onay ise çiftçilik, tarım ve hayvancılıkla ilgili yaşadıklarını da anlattığı konuşmasında; “1982 yılından beri tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorum. Çanakkale domatesi bir markaydı. 80’li-90’lı yıllarda Gerlengeç Köyü borsa gibiydi. Ben de orada ekiyordum domates falan. Orada kesiliyordu fiyat. Tabi bunu yazarken de işin bir de gerçek tarafına dönelim. O dönem ektiğimiz domateslerin hepsi yerli tohumdu. Hatta Çanakkale domatesinin 2274 diye bir markası vardı. Şimdi yerinde yeller esiyor. Tabi ben 30 senedir o tohumu muhafaza ediyorum. Eski düğünler vardı. Eski sinemalar vardı. Benim köyümde 70’li yıllarda iki sinema vardı. Düğünlerde haklama vardı. Köy insanı alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçmiyor. Kışa hazırlıklar devam ediyor. Köyde yazar olmak. Bunları yazdım. Ben tarımla uğraştığım için bazı sıkıntılardan da söz etmek istiyorum. Denizkent’i geçince musapça sapağını geçince Biga yarımadası görünür. Dünyanın neresinde görülmüş ben bilmiyorum. Üst tarafına 2 tane baraj, 3 tane gölet yap; alt tarafına da termik santral yap. Yani bu sabotaj değil mi. Böyle tarım alanlarına baraj, gölet yapıp sulamaya açıyorsun ama alt tarafında termik santrallarla zehir saçıyorsun. Koruoba’nın kavunu ünlüdür. Şimdi kavunumuz eskisi gibi olmuyor. Eskiden dönümüne 1,5 ton kadar aldığımız oluyordu. Şimdi yumruk kadar. Bunun sebebi nedir? Herkesi düşünmeye sev ediyorum. 2 senedir süt fiyatları 3-3.20. Fakat yem fiyatları, gübre fiyatları uçtu. Bu tarım nasıl kurtarılacak, aç mı kalacağız? Devlet bize sahip çıkmazsa olmaz” şeklinde konuştu. Söyleşinin son konuşmasını yapan araştırmacı yazar İbrahim Dizman ise konuşmasında özetle; “Benim çocukluğumda kahvelere gittiğinizde 5-6 dili duyabilirdiniz. Bu beni şaşırtırdı. Eski adıyla Dubaalan’dı bizim mahalle. Sorardım. Geldikleri yerleri anlatırlardı. Biz kimiz diye sorardım. Sonra anladım ki, biz bütün Bigalılar aynı durumdaymışız. Hepimiz bunların bileşkesiymişiz. Bir tarafımızda Troya var. Parion’u öğrendik. Priapos var. Ben kitapta biraz bundan söz ettim. Bir Bigalı olarak ‘kimim ben’ sorusunu yanıtlamaya çalıştım” ifadelerini kullandı. Söyleşi soru cevap bölümüyle tamamlandı. Söyleşi sonunda yapılan çekilişle Biga hakkında hazırlanmış eserler, okurlara hediye edildi. Etkinlik imza günüyle sona erdi.

Editör: TE Bilisim