“Herkes öyle yapıyor“. Ne kadar çok duyuyoruz bu sözü çevremizde. Öyle değil mi? Herkes, herkes gibi, herkes gibi olmak ya da olmamak. Bütün mesele bu mu? Bütün mesele bu değil elbette. Daha neler neler var.

“Herkes öyle yapıyor“. Ne kadar çok duyuyoruz bu sözü çevremizde. Öyle değil mi? Herkes, herkes gibi, herkes gibi olmak ya da olmamak. Bütün mesele bu mu? Bütün mesele bu değil elbette. Daha neler neler var.

Çocukluğumuzdan erişkinliğimize, erişkinliğimizden yaşlılığımıza kadar sürekli kulaklarımızda yankılanıyor bu cümle. Anne ve babalar çocuklarından, öğretmenler öğrencilerinden, patronlar işçilerinden ‘herkes gibi’ davranmasını bekliyor. Kurallara uymasını, düzeni bozmamasını, belli şekillerde konuşmasını ve davranmasını, belli saatlerde belli şeyler yapmasını... ‘Herkese göre’ ayarlanmış bir saat misali. Öyle alışıyoruz ki herkes gibi davranmaya, herkesten farklı davrandığımız zaman kendimizden şüphelenir, kendimizden utanır hale gelebiliyoruz. Herkese uymadığımız zaman  “acaba yanlış bir şey mi yapıyorum“ sorusu beliriyor zihnimizde. Elbette her zaman herkesin her yaptığını benimsemiyoruz. Benimsemeden yaptıklarımız da var. Bir işe girip çalışmak, askere gitmek, okula gitmek gibi. Bunları yapmak istemesek de yapmak zorunda kalıyoruz. Bunları benimseyenler, severek yapanlar da vardır mutlaka. Etrafımızda, “Komşunun çocuğu okulu bitirmiş, işe girmiş. Sen ne zaman yapacaksın bunları?“,  “Arkadaşımın şu renkte bir ayakkabısı var, bende niye yok?“,  “Yaşıtların çoluğa çocuğa karıştı, ben de torun isterim, isterim de isterim“ gibi cümlelerin havada uçuşup durduğunu işitiyoruz sürekli. Herkes gibi olmayanlar, herkes gibi davranmayanlar var bir de! ‘Herkes gibi olmayan’ bu kişiler sanki herkesin düşmanıymış gibi muamele görebiliyorlar bazen, belki de çoğu zaman. Belki de herkes gibi olmayan bu insanların, herkes gibi olmak ya da olmamak gibi bir derdi yoktur. Sadece kendi istediği gibi yaşamak istiyordur. Ama hayır. Mutlaka bir gruba ait olmak zorundaymış gibi hissediyor insanlar kendilerini; aynı şekilde başkalarını da bir gruba sokmaya çalışıyorlar.

Herkes gibi yaşamak. Belli bir yaşa gelince okula başlamak, belli bir yaşa gelince askere gitmek, belli bir yaşa gelince eğer kadınsanız etrafın  “evlen, evlen artık hadi“ baskılarına dayanamayıp evlenmek, “evde kalmak“ dedikleri korku pompalama aracına maruz kalmak. Daha birçok şey sayılabilir. Bazı insanlar ‘herkes gibi’ olmaya o kadar alışıyorlar ki,  “kendin ol, kendi kararlarını vermeye çalış, özgürleşmeye çalış“ diyen insanlara bile ateş püskürür hale geliyorlar. Herkes gibi yaşamaya devam ediyorlar. ‘Moda’ denilen şeyi takip edip herkesin giydikleri eşyaları giymeye, herkes tarafından izlenen filmleri izlemeye devam ediyorlar.

Ancak, herkes gibi olmak bazı insanların canını çok sıkıyor. Sevgililerine, eşlerine, çocuklarına ,arkadaşlarına kızıyorlar “neden bana herkesin birbirine davrandığı gibi davranıyorsun“ diye. Bir yandan herkes gibi hissetmek istemiyorlar; bir yandan da herkesin birbirine davrandığı gibi kendilerine davranılmasını istiyorlar. Bir yandan herkes gibi evleniyorlar; ama bir yandan da ‘herkes gibi’ evlenmemeye çalışıyorlar!  Evet, evleniyorlar. Ancak evlenirken en şık düğün salonunu kiralayıp, en şık gelinliği ve damatlığı giymeye çalışıyorlar. Ateş püskürten pastalar, kırmızı halılar, dört bir yanda en güzel fotoğrafı çekinip sosyal medyaya koyma çabaları, düğün kalabalık gözüksün diye arasının bozuk olduğu insanları bile düğüne çağırmalar ve daha neler neler!  “Bakın“ diyorlar;  “biz de herkes gibi evleniyoruz, ama herkes gibi evlenmiyoruz“. Sessiz çığlık atıyorlar. ‘Herkes gibi’ askere gidip ‘herkes gibi’ askere gitmeyenler de var elbette. Askere gittiklerini öyle bir ilan ediyorlar ki etraflarına, hayran kalmamak elde değil!  “Biz askere gideriz; ama bir başka gideriz“ diyorlar usul usul, bangır bangır. Bir sürü borcu olanlar bile, “öyle bir evlilik teklifi yapayım ki, cümle alem bizi konuşsun“ diye düşünüyor olacaklar ki; deniz kenarında, herkesin gözleri önünde  “’dillere destan’ bir evlilik teklifi etmeye çalışıyorlar. Teklifi yaparken “arkadaşlarımız güzel pozlar yakalasınlar da sosyal medyamızda paylaşalım, sonra da hep beraber oturup gelen beğenilere sevinirken, yapılan yorumlara da abartılı cevaplar verelim“ diye düşünüyor olacaklar ki, teklif özel bir an olmaktan çıkıp televizyon dizisi edasına bürünüyor. Diz çökmeler, abartılı gülüşler... “Herkes yapar; ama biz başka yaparız“. Herkesin yaptığı gibi yapmaya çalışmak ve herkesin yaptığı gibi yapmamaya çalışmak. Ne garip değil mi? Herkes gibi yapıp herkes gibi yapmama isteği öyle bir hal alıyor ki, insanlar ‘herkes gibi ölüp herkes gibi ölmemeye’ bile çalışıyorlar. Kulağa garip geliyor değil mi? Garip gelmesin. Her gün oluyor bu etrafımızda. En güzel mezar yerini ölmeden önce kendine ayırtanlar, ölen yakınının cenazesinin ne kadar kalabalık olduğuyla övünenler, kalabalığa bakıp neredeyse ölen kişiyi peygamber ilan edenler ve neler neler!  “Bakın “ diyor ölen kişi.  “Ben öldüm; ama aslında ölmedim. Hep beni konuşacaksınız. Ben bir başka öldüm, çok güzel öldüm“.

“Herkesi ölçü alarak yaşamak“ bir kez alışkanlık haline gelince bir daha kurtulamıyor insanlar bundan. Yarış halini alıyor bütün davranışlar.  “Herkes öyle yapıyor, bizim neyimiz eksik. Değil mi? “.  “Biz geride kalamayız. Herkes ne yapıyorsa öyle yapmalıyız, ama herkes gibi yapmamalıyız“.

İnsanlar yaptıkları birçok davranışı ‘herkes terazisi’ne vurduğu için garip gibi görünen şeyler normalleşmeye başlıyor. Bu kez, herkes gibi davranmayanların da herkes gibi davranması için gizli bir işbirliği başlıyor insanlar arasında. Herkes gibi olmayanlar çeşitli bahanelerle dışlanıyor; kibirli, uyumsuz, iki yüzlü ve daha birçok sıfatla anılır hale geliyor. Bu yolun sonunun nereye varacağını tahmin etmek çok zor hale geldi artık. Bir umut bekliyoruz. Neyi mi bekliyoruz? İnsanların kendi istedikleri şeyleri kendi istedikleri şekilde yapmaya cesaret edeceği günleri! Başkalarıyla yarışmak yerine kendileriyle yarışmaya başlayacakları günleri!