Evet, bütün bu sorular soruluyor. Ancak bu sorular artık sadece şehir dışına seyahat edenlere sorulmuyor. Şehir içinde seyahat edenlere de sorulmaya başlanıyor.  “HES kodunuz var mı?“  “Yok.“  “Tamam o zaman, siz giremezsiniz.“ Tabi, insanlar böyle bir durumla karşılaşınca hemen sorgulamaya başlıyor.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir açıklama yaptı. İstanbul Kart ile HES kodu eşleştirmesi yapmayanlar toplu taşıma araçlarına binemeyecek, dedi. Bilindiği gibi, HES kodu uygulaması şehir dışına seyahat edenler için zaten zorunluydu. Nereye gidiyorsunuz? Kiminle gidiyorsunuz? Ne zaman gideceksiniz? Ne zaman döneceksiniz? Kimlerle temas ettiniz? “Bütün bunları bilmek istiyoruz“ deniliyordu. “Neden bilmek istiyorsunuz“ diye soranlara da  “Hem toplumun hem de sizin sağlığınız için“ cevabı veriliyordu. Hadi gelin biz de bugün “toplumun sağlığını“ konuşalım o zaman. Bir seneye yakın zamandır yaptığımız gibi...

Evet, bütün bu sorular soruluyor. Ancak bu sorular artık sadece şehir dışına seyahat edenlere sorulmuyor. Şehir içinde seyahat edenlere de sorulmaya başlanıyor.  “HES kodunuz var mı?“  “Yok.“  “Tamam o zaman, siz giremezsiniz.“ Tabi, insanlar böyle bir durumla karşılaşınca hemen sorgulamaya başlıyor. Çünkü herkes bu kodun varlığından haberdar değil. Haberdar olanlar da kapsamın bu kadar genişlemeye başladığının farkında değil. Farkına varanlar da ancak “girmek istedikleri yere girmelerine izin verilmeyince“ durumu fark ediyorlar. Mesela bir teyze. Kim bu teyze? Bilmem, ben de tanımıyorum. Sadece geçtiğimiz günlerde “HES kodu olmadığı için“ pazar yerine girmesine izin verilmediğini biliyorum. Onu da medya söyledi zaten. Teyze çırpınıyor, “Bırak da gireyim evladım“ diyor, karşısındaki görevli “HES kodunuz olmadan alamam teyze“ diye cevap veriyor ve sonuç olarak teyze pazar yerine giremiyor.

Evet, HES kodunun kapsamı genişlemeye başladı. Şehir dışına çıkışlar için sorulan sorular, artık şehir içi seyahatler ve “pazar yerine girişler“ için de sorulmaya başlandı. Kimsin? Nerede oturuyorsun? “Riskli“ bölgede misin? Hastalığa yakalandın mı? Temaslı mısın, temassız mısın? Normalde tanımadığınız birisi size gelse ve “Nereye gidiyorsun“, “Ne zaman gideceksin“, “Ne zaman döneceksin“ ve buna benzer birçok soruyu arka arkaya sorsa, bu sorulara hevesli hevesli cevap vermek istemezdiniz herhalde, değil mi? İstemezdiniz. Ama mesele sağlık olunca, hem siz cevap vermek için can atıyorsunuz hem de diğer insanlar. Belki de “can atmak zorunda kalıyorsunuz!“

Bu konularla ilgili konuşulduğu zaman, bazı insanlar bu uygulamanın sağlık için çok önemli olduğunu düşünüyorlar. “Kimin taşıyıcı olup olmadığını bilmiyoruz, öğrenmenin başka yolu yok“ diyorlar. Doğru, bu konuda faydaları var. Ancak bu konuda şüpheleri olanlar da var.  “Benim her an nereye gittiğimi, ne yaptığımı, kimlerle temas ettiğimi biliyor olmaları benim ‘mahremiyetimi’ tehlikeye atıyor“ diyenler de var. Haklılar mı? Evet, onlar da haklılar. Sizce “HES kodu uygulaması“ daha da yaygınlaşırsa neler olur? Bunları konuşalım mı? Konuşalım.

HES kodu hem ulaşımda hem de hayatın diğer alanlarında “hem zorunlu hem de yaygın“ olursa, daha doğrusu, hayatın her alanında  “HES koduna sahip olmak bir zorunluluk haline getirilirse“ neler olur? HES kodu, bir nevi yurt dışına çıkış için kullanılan “pasaport“ haline gelmez mi? “Şartları sağlamayanlar“, “tehlikeli sayılanlar“ bir yerlere giremez hale gelmezler mi? Böyle şeyler söylenince bazıları “Ne olacak hemşerim, zaten nüfus cüzdanını herkese göstermiyor musun“ gibi şeyler söylüyorlar. Gerçekten böyle mi? Herkes sizden nüfus cüzdanınızı göstermenizi istiyor mu? Hayır. Herhangi bir resmi işlem yapacağınız zaman ya da buna benzer bir durumda nüfus cüzdanınızı göstermeniz isteniyor. Bir bakkalın size “Dur bakalım, nüfus cüzdanını göstermeden giremezsin ya da çikolatalara dokunamazsın“ diye bir şey söylediğini duymazsınız, duyarsanız da gülüp geçersiniz. Ama HES kodunu “her yerde göstermek“ zorunlu hale gelirse, işte o zaman gülüp geçemezsiniz. Artık bakkala, markete, manava ya da herhangi bir “resmi ya da özel kuruma“ girerken  “bu koda sahip olması ve onu göstermesi beklenen, ancak göstermek istemeyen“ insanlara gülüp geçmeye başlarsınız. “Deli mi bu“ dersiniz ? “Herkes gösteriyor, bu neden göstermiyor; biz aptal mıyız? “ dersiniz! Onu HES kodu almaya ve göstermeye zorlarsınız. Neden? “Toplum sağlığı için!“

Bu anlattıklarımda bir gariplik seziyor musunuz? Sezmiyor musunuz? O zaman gelin devam edelim. Bu uygulamaya güvenmeyenlerin neden güvenmediklerini sorduğunuz zaman neler diyorlar, ona bir bakalım. Diyorlar ki, “Bu uygulama sayesinde bizim kimlerle görüştüğümüzün, ne zaman görüştüğümüzün, ne kadar görüştüğümüzün, nerede görüştüğümüzün bilgisine birileri ulaşmış oluyor ama biz kimin ulaştığını bilmiyoruz.“ Haklılar mı? Haklılar. Bu veriler nereye gidiyor? Bu verilerle ne yapılıyor? Virüs bitince,  “biterse“ bu uygulama kaldırılacak mı? Yoksa, başka bir sebep ileri sürülerek sürekli hale mi getirilecek? Bu konuda endişeleri  “olmayanlar“, olanlara “Yahu, telefonlarımızdaki bütün uygulamalar zaten bu bilgileri biliyor, ne olacak ki?“ diyorlar. Yani, diyorlar ki “Sadece HES kodu uygulamasında bu risk“ yok. Haklılar mı ? Haklılar. Telefonunuza bir uygulama indirdiğiniz zaman, bu uygulama sizden “izin istiyor“, diyor ki; “Bak sevgili kullanıcı, elindeki bu telefonu ve içindeki uygulamaları  kullanacaksan, bizim seninle ilgili bazı bilgilere ulaşmamız gerekiyor. Sen bize müsaade et; şu fotoğraflarına, belgelerine bir bakalım.“ Evet, bunu söylüyor.  Ulaşmasına izin vermezsen de “Yahu, ne olacak? Ne yapacağız sanki senin bilgilerini, lazım işte. İzin ver bir bakalım, yoksa uygulamayı kullanamazsın“ diye uyarıyor ve izin vermezsen bu dediğini yapıyor; sana uygulamayı kullandırtmıyor.

Bakayım, baya bir yazmışım. Bu yazının üstüne bir  “keyif çayı“ içilir mi? İçilir aslında. Ama bu meseleleri düşününce kederlenmiyor da değilim. O zaman bir  “keder çayı“ mı içsem? Çünkü ben mutlu olduğumda da mutsuz olduğumda da çay içerim, daha doğrusu aklıma ilk olarak çay gelir. Mutlu olmak için de mutsuz olmak için de çay içtiğim zamanlar olmuştur. Belirsizlikten kurtulmak istediğim zamanlarda da içerim. İçinde bulunduğum duruma göre ne çayı içeceğim değişir yani. Tabi bazen “keyif çayı olarak“ başlayan çay saati “keder çayına“ da dönebiliyor. Bu çay meselesini abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz. “Çay seviyorsun, tamam ama bu kadar çaydan bahsetmen bana abartılı geldi“ diyor olabilirsiniz.  Bu anlattıklarıma “keyfekeder“ de diyor olabilirsiniz. Tamam, bitireyim o zaman. Ama siz de çay için. Belki bir şeyler düzelir o zaman...