Bombalar icat ediliyor… Savaşlar var; algılar, aşılar…

Bombalar icat ediliyor… Savaşlar var; algılar, aşılar…

Ruhu kaydırak olanlara hep rastlıyorum. Mizah yaparsam anlatacağım. Beşiktaş’ta Leman Kültür var. Gidip konuşalım… Konuşurken gözlerin genişlesin… Gözlerin uzun replikli ve sesin her seferinde şiirsel. Uzun geceler gibisin. En iyisi bir sokak lambası çizeyim. Sözlerini topla, saçların nasılsa dağınık kalıyor.

Dünden kaçanları anımsıyorum… Seksenlerden geçen “içe varış” sözleri bulalım… Sandığı açalım ve eski gazetelere bakalım. Sokaklara dağılalım… Bir çorbacı arayalım.

Kuzeyde Bir Yer, Şubat, Ufak Tefek Cinayetler… Dizilere adlar takalım…

Önemli olan şaraptır. Kırmızıyı yanımıza alalım…

Masamıza yapraklar, üzümler türküler, fıkralar koyalım.

Kaç enstrüman var üstümde, kaç koku; anlamıyorsun.

Hiç erimese dediğim bir kadın hemencecik eriyor.

Çay demini tuttuğunda biraz reçel ve biraz kar manzarası arıyorum.

Koridor sona erdiğinde bir film başlıyor… Yönetmenle beraber olmak sahneye ve kulise yaklaştırıyor.  İnsan koridorda sadece yürümüyor düşlerini de tarıyor.

Oyun zamanlarında bazı insanları görmek iyi geliyor. Örneğin Tarantino’yu, Polanski’yi, Tarkovski’yi, Woody Allen’i…

Sinema bir karakter meselesi. Politik senaryolar zihnimde… Christina sarışın sesli ve Angelina Jolie güzel kadın. Onlara bir teklifim var. İlle de raconu olan, ille de matrak, ille de roman havalarıyla yüklü bir filme yol alıyorum. Sanatın yanındayım.

İyi bir anlatıcının hayranıyım. İyi bir radyocunun. Sadece şairlerin anlayacağı şeyler düşünüyorum:

İki Yüz Kırklar Mahallesi’nde insanlar yaşıyor…

Zola suçluyor, Polanski adaleti arıyor…

Kapitalizm işe yaramıyor…

Yıldızlar geceye yağıyor. Gün ekmek ve çayla aydınlanıyor…

İskender’den Çin Lokantası’nı okuyorum…

Yeraltı şiirlerine selam yoluyorum…

Oyun bitiyor ve biz gülüyoruz