Saatler tik tak.

Saatler tik tak.

Her mevsim bir diğerinin öncesinde ve bir diğerinin önünde. An, ikindiden önce. Her yolculuk, kendine yolculuğunu da başlatıyor insanın. Üşüyorum. Bir yanın usulcacık çekmeceye uzanıyor. Düşünüyorum. Gözlerin yorumsuz kalıyor. Biraz caz camları buğuluyor. Aklımızdan çıkmıyor klarnet, saksafon ruhumuza üfleniyor…

Bazen bana yaz, seni merak ediyorum. Afallayan bir yanım var, seni tanıyor. Kurşunkalemlerim var biliyorsun. Benim sözcüklerimi ve mizahımı doldur kalem kutuna. Radyolarımı ve kasetlerimi sevmeni istiyorum. Yolculuklardan döndüğüm ama yolumdan dönmediğim zamanları anlatacağım. Fotoğrafı, felsefeyi ve aşkı konuşacağım. Hem güneşi seveceksin hem de sokak lambalarıyla yolunu bulacaksın.

Ahmet Arif şiir okuyor… Ben şiir okursam tamtamlar çalıyor. Daha çok radyo istiyorum, daha çok kaset çalar. Müzik ve şiir birbirine karışıyor. Büyük bir sol anahtarını duvarıma asıyorum.

Yürümek rastladıklarımızla ve böceklerle ilgilidir… Yürürken aklıma dergiler geliyor. Koklama, dokunma ve okuma hareketleri yapıyorum. Yazmadığım yazıları ve yüzmediğim yazları düşünüyorum. Kaç kırmızı kalemle çizilir üstü yazmadıklarımın, bilmiyorum.

Bir “80’ler Kasabası” kurma ihtimalimiz var. Bir de radyo istasyonu kuralım. Birkaç saat kuralım, hayallerimiz d’olsun. Birkaç saat konuşalım ve iyi müzik çalsın. Kasabanın girişine bir “GÜNEŞ” karalayalım… Oradan ayrılmayalım.

Göreceli yaygara… Hayat doğru hızda değil. Kendime terapistim. Meselemiz Rolling Stones değil, rolling shutter… Yüksek alkol var. Tablolar bu yüzden çerçevesiz, şiirler bu yüzden yer altında. Yüzler bu yüzden dağınık kadrajlarda.  

Bir Dali çekmecesi çekiyorum… Çelişkiler ilkeleri zorluyor. Doğa dengeye dönük bir isyan içinde. Bardaklar soğuk zamanlarda daha da ince. Psikanaliz şart ve bütün umutlar mavide.

Bakışları biraz şubat biraz mart olan kadınlar tanıyorum. Mektup, yağmur ve şiir kokan posta kutuları kullanıyorlar. Şarkılara konu olan aşkları var. Fotoğraf çektirirken hep telefon kulübelerine yaslanırlar.

İstasyonlar ve İspanyollar şiir yazdırıyor. Danslarının tamamı kırmızı. Biliyorum, çok kurşunkalem harcıyor bakışları.

Şişe koleksiyonları sanatımdır. Bu gece kendimi seçemiyorum…

Baştan sona The Wall… Müzik ve tren gelince ayılacağım…

Sanrılar tik tak