Bigalı erkekler 1970’lerde genellikle Gönen’deki pavyona giderlerdi. Yüksek alkollü sürücülerin, hülyalı zihinleriyle, dar yollarda çılgınca sürdükleri gaz tenekeleri kolayca ölümlü kazaların mekânı olurdu. Annelerimizin mahalle ziyaretlerinde kulak misafiri olduğumuz hikâyeler, pavyonları cehennemin dibi, çalışanlarını zebani gibi algılamamıza yol açardı. Bu hikâyelerdeki tek günahsız ve de pürü pak taraf, zavallı ve de şeytanın iğvasına uymuş saf kocalar olurdu. Hele ki bu günahsız, böyle bir kazada rahmeti rahmana kavuştuysa, okunan mevlitlerde şeytanın yuvasına fazladan beddua kaldırılırdı.

Tabii tüm bu algı, testi kırıldıktan, yani olan olduktan sonraki durumu yansıtıyor. Pavyona gitmeye niyetlenmiş ya da zinhar niyete meyillenmiş kocaları men etmek için, kocanın nev’ine göre, çemkirme, büyü, kavga ve de üstüne dayak yeme gibi, her şey yapılır, başarılamazsa kadere razı olunur ve yukarıda zikrettiğim biçimde davranılırdı.

Hele ki kasabada böyle bir mekân açılması ihtimali, pavyona gidişi kolaylaştıracağından büyük bir tepkiye yol açardı. Ben böyle bir duruma tanık olmadım. Ancak İbrahim Dizman’la yaptığımız canlı tarih çalışmaları sırasında böyle bir mekânın Biga’da açıldığını ve bir süre sonra kapandığını öğrenmiştim.

Bar ile pavyon karışımı bir mekân olduğu anlaşılan Nil Bar hakkında yerel ve ulusal basında yayınlanan birkaç haber ilginç bilgiler veriyor.

***

İlk habere Cahit Renda’nın yayınladığı Birlik gazetesinde rastladım. 19 Kasım 1962 tarihli, “Biga’da bar açılıyor” başlıklı ve H. Şen (muhtemelen Hasan Şen) imzalı yazı, mizahi bir üslupla bar açılışını haber veriyor:

“Bizim ezelî dostumuz Nadir Kızılok, gülerek ve pürneşe Şehir Kulübünden içeri girdi. Masamızda Yusuf Uysal da vardı. Eh, dedik, Nadir Beyin gülüşü boş değil. Herhalde mühim bir şey olacak.

Nadir Kızılok,

“Dostum Şen,

Hayatın olsun gülşen,

Eksilmesin hiç neşen…”

Demesiyle masamıza oturması bir oldu ve “Duydunuz mu” dedi; “Biga’da fevkalade bir bar açılıyormuş” ve ilave etti; “Tabii değil mi? Hep beraber gideriz. Hatta resmi küşadında ben birkaç mısra ile mukabele ederim. İcap ederse makası Şen’in eline verir barın resmi küşadını ona yaptırırız. Ne de olsa Avrupa, Amerika görmüş (Saka’nın dediği gibi) adam. Barların nasıl açılacağını bilir. Hem gençliğinin çoğu barlı yerlerde geçmiş.”

Girişten de anlaşıldığı gibi tam bir erkek muhabbetini aktaran Şen’in yazısının devamı şöyle:

“Peki, Nadirciğim, bundan sonra ne olacak? “Hiç.  Tıpış, tıpış eve gider. Hatunlara hesap verirken, Fin hamamındaki gibi terler ve bazılarımız da mükemmel bir sopadan geçiriliriz. Bunda hiç şüphe yok” dedi. Aldanıyorsun Nadirciğim. Aldanıyorsun. Biz resmi küşat için davetliyiz. Hem sen, şiir filân. Ben resmi küşat. Bu resmî bir vazife sayılır. Yusuf Uysal ağabeyimize gelince (ağabey burada takdir mahiyetindedir); onun averajı bizden fazladır. Kendisi Biga’nın popüler müzisyeni sayılır. Popüler dedim ya. Yine aklıma, şu, popüler anketi geldi. Ankette, popüler müzisyen kelimesi olsa idi, bütün reyleri mutlaka Yusuf alırdı. Ne ise, sadede gelelim. Bar demek müzik ve neş’e demektir. Bütün gün, hatta bütün hafta 'çalışan vücutlar, karma karışık olmuş kafalar, hiç olmazsa, haftada bir gece bir kaç kadeh parlatır biraz eğlenirse, iş adamını gelecek haftada daha çok iş yapmaya hazırlar. Hem, bizim gibi saçları bembeyaz olmuş erkekleri değil hatun sopalasın cehennem ateşi bile yakmaz. Bu bakımdan imtiyazlı sayılırız.

(…)

Bu mevzuda en tehlikeli bekârlardır. İşittiğime göre. Bara giden erkeklere kızlarımız varmayacaklarmış. Sakın ha! Böyle bir tezada düşmeyin. Barda staj görmüş gençler, eve daha çok bağlı olurlar. Sonra, evlendikten sonra bazı gece ve arkadaşlarının ısrarıyla bara kaçamak gitmek için, bin bir dereden su getirmeye ve bu yüzden evde yumuşak davranmayı, hatta bazı mükellefiyetleri itirazsız boyun eğmeyi öğrenir ve katlanırlar. Siz hanımlar da, bara ayda, yılda bir kaçamak yapacak zavallıyı! Görmemezlikten gelirsiniz. Böylece elinizde gizli bir silâha sahip olmanın üstünlüğünü sağlar, erkeğinizi medyon bırakırsınız.

Yine siz bilirsiniz. Benden nasihat…”

***

Barla ilgili ikinci haber Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında yer alıyor. Biga’da açılacak bir barın ulusal basının ilk sayfasında nasıl yer bulduğunun cevabını başlık veriyor: “Biga’da bar-pavyon açılması kararını 100 kadın protesto etti”… 4 Aralık 1962 tarihli haber şöyle:

“İlçemizde bundan bir müddet evvel kaymakamlığa müracaat edilerek bir bar - pavyon açılması için izin istenmişti. Bunu haber alan yüz küsur kadın toplanarak kaymakamlığa başvurmuşlar ve durumu protesto etmişlerdir.”

Protestonun pek de sıradan olmadığı memleketimizde pavyon açılışının protestosu gazetenin dikkatini çekmiş ve ilk sayfadan vermiş olmalı…

***

Peki, sonuçta ne oldu? Yani bu protesto işe yaradı ve bar açılmadı mı? Hayır… 6 Aralık 1962 tarihli Birlik gazetesinden Nil Bar açılışının gerçekleştiğini öğreniyoruz.

“Nil Bar açıldı” başlıklı kısa haber şöyle:

“Aylardır dedikodusu yapılan, açılıp açılmayacağı her gün münakaşa edilen Nil Bar nihayet açılmış, dün akşamdan itibaren de faaliyete geçmiştir.”

***

Ancak tanıkların ifadesine göre barın ömrü pek kısa olmuş ve çok geçmeden de kapanmış. Bar beklediği işi yapamadığı ya da baskılar sürdüğü için kapanmış olmalı… Pavyonların, o yıllarda, harman sonrası daha canlı oldukları düşünülürse zamanlamanın yanlış olduğu da söylenebilir.

Video linki: https://www.youtube.com/watch?v=0PoJFX8z51g&ab_channel=B%C4%B0GAMBigaAra%C5%9Ft%C4%B1rmalar%C4%B1Merkezi