Deprem öldürmez!

Deprem öldürmez! Sistemsizlik öldürür!

Türkiye’de on ilimizde meydana gelen deprem ile oluşan trajik felakette çok sayıda kişi yaralandı ve acı çekti, hala da çekiyor. Bu tektonik kırılmanın gazabını halkımız hem maddi, hem manevi olarak maalesef acı çekerek ödüyor. Maddi taraf bir şekilde halledilir, ama bir insan hayata geri döndürülemez. Bunu kelimelerle anlatamayız. Bir insan öldü, binlerce insan öldü.

Ben de bu depremin acısını çalışma arkadaşlarım nedeniyle yakından yaşadım. Elbette izlediklerimiz, gördüklerimiz bile yeterken; çalışma arkadaşlarımın Adıyaman’daki deprem felaketini yaşamaları beni daha çok etkiledi. Şu ana kadar Adıyaman’da bulunan çalışma arkadaşlarımızdan 13'ünü kaybettik, 1 tanesi yaralı. Deprem sonrası felaketin acılarını dindirmek mümkün değil ama herkes gibi bizler de üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz. Adıyaman’da bulunan 1000 metrekarelik lokasyonumuzda (Çağrı Merkezi çalışma ofisimizde) 1500 Adıyamanlı vatandaşımızı misafir ediyoruz. İlk günden beri. Kendi imkanlarımız ile 6 TIR ihtiyaç malzemesi ve 2 tanker mazot gönderdik. Göndermeye devam ediyoruz. Bu sırada devletten bize ulaşan herhangi bir yetkili ya da yardım olmadı. Sadece Adıyaman Çevik Kuvvet Komutanı bize geldi ve 50 kişiyi bize emanet edip, göreve gitti.

Bunları depremin 4’üncü günü yazmaya başladım… Ve hala inanamıyorum. EMASYA (Emniyet Asayiş Yardımlaşma) protokolünü devre dışı bırakıp, yerine herhangi bir şey koyulmamış olmasına inanamıyorum. Hani diyorsunuz ya, ‘Valiler, kaymakamlar ve ordu nerede?’ diye. İşte bu protokol olmadığı için, yetki kullanamıyorlar bu tür durumlarda. Yukarıdan tek adamdan emir gelmeden hiçbir şey yapamıyorlar. Gerçi insan hayatının protokolü mü olur? O ayrı mesele…

Deprem öldürmez! Sistemsizlik öldürür!

Mimarlar, mühendisler ve inşaat profesyonelleri ve bilim insanları bilir ki insanları depremler öldürmez. Kötü binalar öldürür. Bu kötü binaları yapanlar ve bunu denetlemeyen kurum ve kuruluşlar öldürür.

Binlerce yapı hasar gördü veya yıkıldı ve bunların çoğu, önümüzdeki haftalarda ve aylarda tekrarlanan artçı şoklarla yıkılıp yok olacak. Bunun sebebi de deprem değil!

Bütün kasabalar ve köyler yok edildi! Kimler yok etti? Deprem değil!

Siz bunları okurken hem bizden hem de onlarca milletten kocaman yürekli gönüllüler ve yardım çalışanları çaresizce hâlâ mahsur kalanları kurtarmaya çalışıyor. Nerede vergilerimiz? Nerede AFAD? Nerede AKUT’a çöken zihniyet? Nerede 6 yaşında bir çocuğa tecavüz eden şeyhleri için sokağa çıkan dini bütün dinciler. Yoklar! Neden mi? Bu yazının konusu değil…

Gölcük ve Düzce depreminden sonra ne yapıldı? 1999’dan beri ne yapıldı?

Toplanan fonlarla güya ‘Yeni Türkiye’ inşa edildi. Şehir hastaneleri, belediye binaları, okullar, kentsel dönüşüm adı altında inşa edilen rantsal bir sürü yapı denetlendin mi? Sanmıyorum…

Gördünüz işte. Bu iki depremde ne olduysa, daha fazlası bir sonraki depremde yine olacak.

İstanbul’u da kaybedeceğiz. Dağıtamadıkları 5 maske her şeyin habercisiydi ama görmek istemedi bu toplum. Şimdi görüyorlar ama yine unutacak ve İstanbul’da tekrar hatırlayacaklar… Tarihin tekerrür etmesine hala nasıl izin verdiğimiz konusunda hüsrana uğradım, kızgınım ve endişeliyim. Düşününce biraz üzerinde, aslında normal bir şey bu. Bu kadar cehalet, bu kadar açgözlülük, bu kadar başıbozukluk… Sorgulamayan, kader diye tutturmuş dogmatik bir millet bunu her zaman yaşar. Tarih bunun örnekleri ile dolu…

Hiçbir dinsel öge, dogmatik inanç bizi depremden korumaz. Bizi depremden sadece bilim ve teknoloji kurtarabilir.

Huysuz bir yaşlı gibi konuştuğumun farkındayım. Eminim kızıyorsunuz bana ama siz talep etmedikçe insan gibi yaşamayı, bunu kimse size vermez.

Dünya, önümüzdeki 40 yılın getireceklerine hazırlıksız. Hazırlıklı olmak için bilimi daha iyi bilmeliyiz ve teknolojiyi en verimli şekilde kullanmayı öğrenmeliyiz. Bilime inanıyorsanız, fırtınaların ve depremlerin kötüleştiğini ve sıklaştığını biliyorsunuzdur. Kaynak kıtlığı, temel bir insan hakkı olması gereken şeylere erişim için çatışmaya ve gezegenimizin sürekli olarak yok olmasına yol açacak bir sürü felaket yolda.

Yürüyüşlere katılıp geleceğin gerçeklerini mi protesto etmeliyiz, sosyal medya kanallarından içimizi mi dökmeliyiz yoksa bugün için çözümler üretmeye yatırım yapmak için birlikte çalışmalı mıyız? Topluma bilimin ve teknolojinin getirdiği değerleri yeniden canlandırmak için tüm insanların ciddi bir vicdan muhasebesine ihtiyacı var. Karar verme masasında yer almak için kurumlarımıza güvenmek yerine değerlerimiz için savaşmalı ve ihtiyaç duyulduğunda bu toplumun toparlanması ve yeniden insanca yaşaması için planlı bir şekilde hareket ederek her duruma ayak uydurabileceğimizi göstermeliyiz.

Depremin üzerinden şu an 7 gün geçti. Yazımın yayınlandığı gün ise birkaç gün daha geçmiş olacak ve artık toplum olarak birlik olma zamanı.

Medeniyetin beşiği memleketimizin, umudumuzdan daha fazlasına ihtiyacı var. Yetenekli ve kendini işine adamış profesyoneller ile toplumu bir şekilde yeniden güçlendirmek için birlikte çalışmaya ihtiyacımız var. Zaman bizden yana değil ve biz adım atmadığımızda sesimizi çıkarmadığımızda ne inşa ediliyor biliyor musunuz? Bir sonraki felaket için saatli bomba olacak kötü inşa edilmiş on binlerce bina… Mezarlarımızı inşa etmelerine izin vermeyelim.

Onbinlerce insanın ölümünü önleme fırsatınız olduğunu bilseniz ne yapardınız? Lütfen bilimi seçin, sorgulayın, araştırın, kendiniz için insanca bir yaşamı tercih edin…

Şu an yaşadığımız Biga’da depreme hazırlıklı mıyız? Deprem sırasında ne yapacağımızı, depremden sonra nasıl bir çalışma içinde olacağımızı biliyor muyuz? Depreme hangi kurumumuz hazırlıklı? Depreme dayanıklı bina sayımız kaç? Kızılay’ın başında işinin ehli, sorumluluklarının başında biri var mı? Bunları biliyor muyuz? Yoksa hiçbir şey olmamış gibi, hazırlık yapmadan, beklenen depremin bir gün bizi de etkileyeceği o günü mü bekleyeceğiz… Hala zamanımız varken, yetkilileri harekete geçirmek zorundayız… Zorundayız…