Küratör bir anarşist

Sanat denilen şey hayatın taklidi değil sezgilerin şeyidir.

Şşşşşt !

Sanat denilen şey hayatın taklidi değil sezgilerin şeyidir.

Galeride bir büyükelçi…Soğuk şehirden fotoğraflar…

Bir aynadan çıkıyorum… Cinayet var.

Kahvenin kokusuna ve kitabın kırmızısına varıyorum.

Kendime gülümsüyorum… Bu bir semptom…

Yedinci sanatın midesi bulanıyor…

Şiiri sevmeyenler yağmurdan kaçıyor…

Sert kahveler zor fikirlerime benziyor. Enrico Macias’ın sesi çok romantik. Zingeralla ise çingene.

Çingeneler Zamanı’na herkesin zihninde bir panayır ekleniyor… Bir süredir çok şiirler Çince.

Rogers Waters büyük hikaye…

Gregor Samsa alışamadı böcekliğe.

Emir Kusturica Pavli’de bir film çekse…

Gipsy Kings bir konser verse…

Dünyada zor yıllar… Faşizm gürültü yapıyor.

Mevsimler karışıyor…

“Artık bir şeyler yapmak lazım…”

“Kolombiya kahvesi içmek lazım.” Pamela’nın sesi lazım.

Bir çingene sözü der ki: “Ben böyle yaşamayı seçiyorum. Çünkü bu benim hayatım…”

Ağaçlar, kızıl saçlar ve güzel kadınlar… İlk sergimi kızıla açıyorum…

Hamburg’ta bir sokak var. Fatih Akın bir film çekiyor. 70’ler başlıyor…

Laf açan laflar, eski zaman mikrofonları, Gece Kuşu’yla başlayan konuşmalar…

Yolumuz yoldu. Tek başınaydı adamlar.

Artık ne çok virüs var. Artık ne çok yalan var.

İnsanlar hala aç ve en çok “Afrika dahil…”

Live Aid’den bu yana susmuyor mikrofonlar…