Millete rağmen...

14 Mayıs cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerini geride bıraktık. Seçim sonuçları hiç şüphesiz toplumun tüm kesimlerinde şaşkınlıkla karşılandı. Zira özellikle Muharrem İnce'nin adaylıktan çekilmesinin ardından muhalif seçmende oluşan 'Seçim ikinci tura kalmadan bitti' hissiyatı ve muhafazakar seçmende oluşan 'Demek ki buraya kadarmış' endişesi açılan sandık sonuçları ile birlikte vatandaşları hayrete düşürdü.

Muhalif kesimden bir güruh seçim sonrası oluşan tabloyu iyimser yorumlayıp 'CHP tarihindeki en yüksek oy oranı' olarak tanımlasa da iktidara giden yoldan gayrı hiçbir sonucun muhalif seçmeni tatmin etmediği aşikar.

Başa geçtiği 2010 yılından beri CHP'nin başında 8 seçim kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu bana göre 9'uncu seçimi olan 14 Mayıs başkanlık seçimlerini de kaybetmiştir. Zira ilk turu yüzde 49.50 ile tamamlayan Erdoğan'ın ikinci turda seçimi kaybetme ihtimalini Aziz Yıldırım dönemi Fenerbahçe'sinin Kadıköy'de derbi kaybetmesi kadar imkansız görüyorum.

Parti temsilcileri tarafından yürütülen müzakereler, altılı masa liderlerinin mutabakat metinleri, topluma verilen barış dili, hiçbiri zafere giden yolda 50+1'e yetmedi. Küçük ortak olarak nitelenen DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti'nin CHP saflarından girdiği hiçbir bölgede pozitif katkı sunamaması, 'Karadeniz'in has evladı' olarak nitelenen Ekrem İmamoğlu'nun Karadeniz'de gözle görülür bir artışa etki etmemesi, Mansur Yavaş'ın milliyetçi cenahtan beklediği karşılığı bulamaması, kesinleşecek bir mağlubiyet sonrası 'Ben demiştim' demek için sabırsızlıkla bekleyen İYİ Parti'nin altılı masadan inip kalkan grafiği pekala seçime etki eden unsurlardan.

Fakat halkanın son zincirinde tüm sorumluluğun Kemal Kılıçdaroğlu'nda olduğunu unutmamak gerek.

Ben unutmayacağım zira 14 Mayıs seçimlerinde ilk kez oyumu Kılıçdaroğlu'nun şahsından yana kullandım. O aday olsun istediğimden değil, aday olduğunda sevindiğimden değil, seçilirse sonsuz güven duyduğumdan değil. Yeni bir ses, yeni bir soluk, yeni bir başlangıç aradığımdan...

Ortaya çıkan seçim sonuçlarından sonra bir yanım üzgün ve mağlup hissetse de diğer yanım 'oh olsun' diyor, millete rağmen milletle inatlaşanlara. Aday anketlerinde bırakın Yavaş ve İmamoğlu'nu, terlikle yarışsa terlikten bile daha az oy alacakken küçük ortakların da desteğiyle başkan adaylığını millete dikta eden Kılıçdaroğlu'nun evvela CHP seçmenine, sonra Türk milletine büyük bir özür borcu olduğunu düşünüyorum.

17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları, 28 Mayıs gezi olayları, 15 Temmuz darbe girişimi, istisnası olmayan enflasyon oranları, ekonomik kriz, hayat pahalılığı, HÜDA-PAR'ın Ak Parti kadrolarından seçime girmesi, ülkenin teröre verdiği candan fazla insanı birkaç saniyede deprem felaketinde kaybetmesinden sonra bile Erdoğan yüzde 49,50 gibi bir oy oranına ulaşıyorsa muhalefetin şapkasını çıkarıp önüne koyması gerekir. Depremin etkilerinin büyük olduğu Kahramanmaraş'ta, Malatya'da, Gaziantep'te bile millet hala 'Bizi bu durumdan kurtarırsa Erdoğan kurtarır' diyorsa geri kalan tüm liderlerin kendi aciziyetlerinin farkına varması gerekir.

Zira sanılanın aksine Erdoğan giderse devlet elden gitmez ama Erdoğan seçilirse altılı masa liderleri tarih sahnesindeki yerini alır. Hayırla yâd edilmeyecekleri ise aşikar.

Öyle ya, 'hâyrolsun' vatana ve millete...