MUHTARIN KÖŞESİ

Deprem uzmanı değiliz. Tarihçi de… Lakin iyi bir okur olmaya gayret ediyoruz. Okumalarımı da mümkün mertebe çapraz yaparak, gündemi takip etmeye çalışıyorum.

6 Şubat 2023 günü Kahramanmaraş merkezli iki depremin yarattığı yıkım ve can kayıpları elbette çok büyük bir rakam. 11 ili kapsayan depremin alanı o kadar geniş ki, dünyadaki birçok ülkeden daha büyük. Cumhuriyet tarihi boyunca bildiğimiz depremler genellikle bir ilin ya da ilçenin adıyla anılırken; bu depremler neredeyse bölgesel bir adlandırmayla ifade edilir oldu. Diğer taraftan bu iki büyük depremin 8 saat arayla olması da yıkımın ve can kaybının çok fazla olmasına yol açtığı aşikar. Takip ettiğimiz kadar, uzmanlar dünyada böylesine bir hadisenin yaşanmadığı konusunda hemfikirler.

Hal böyle olmasına rağmen, daha depremin ilk saatlerinden itibaren ‘devlet’ odaklı bir tartışmanın yaratılması ve bu hadiseden siyasi rant devşirilmeye çalışılması da işin bir başka acı yönü.

Gerçek anlamda bir birlikteliğin yaşanılması gereken böylesine bir günde; devasa bir problemle uğraşan devletin her biriminin adeta lime lime edilmesi ise çok manidar.

“Ordu sahada değil”, “AFAD organizasyonu beceremedi”, “hükümet üyeleri nerede” gibi birçoğu dezenformasyon ürünü haberler ortalıkta kol geziyor. Kızılay zaten en baştaki günah keçisi… Neredeyse hiç bir doğru işi yok.

Elbette her şey dört dörtlük değil. Eksik gedik birçok husus olabilir. Bütün bu insanüstü gayretlere rağmen başarısız gösterilmeye çalışılan kurum ve kişilere karşın yıldızı parlatılmaya çalışılan kurumlar da var. Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri ve Ahbap Derneği gibi… Sanırsınız ki bütün iş bunların etrafında dönmüş…

Hele hele Ahbap Derneği… Dernek Başkanı Haluk Levent’in kendi yayınladığı videoda bile AFAD’ın hakkı teslim edilirken; sırf söz konusu derneğin ismi etrafında yaratılan efsane karşısında insan acı acı gülümsüyor. Nerdeyse bütün organizasyonu 30-40 kişilik bir dernek mensubu yapmış.

Kaldı ki Haluk Levent’in sicili zaten akçeli konularla ilgili oldukça netameli. Bütün bunlar görmezden gelinerek, vur abalıya misali sürekli devlet ve hükümet odaklı bir tartışmanın yaratılması oldukça manidar. “Maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek” demekten kalanı yalan.

Ahbap’ın bu kadar ön plana çıkarıldığı bir ortamda mensubu olduğum Uluslararası Kafkas Derneği’nin yaptığı çalışmaları burada yazmaktan arlanırım. Bunun gibi yüzlerce kurumun ve bireyin çabaları da takdir edilmesi gereken bir olgu.

Şahsım, yakın aile çevrem, köylülerim, üyesi olduğum Biga Muhtarlar Derneği, Biga Kızılay Şubesi ve diğer STK’lar ve de yaşadığım bölgedeki idari birimlerin çalışmalarını da yakinen takip etmiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki insanımızın gösterdiği olağan üstü dayanışma dünyaya örnek olacak nitelikte.

Biga Kaymakamlığı’nın yoğun çalışması yanı sıra, daha depremin ilk gününde inisiyatif alan Biga Belediye Başkanı Bülent Erdoğan ve çalışma arkadaşlarının çalışmaları da takdire şayan. Yine Başkan Erdoğan ve mesai arkadaşlarının deprem bölgesine bizzat giderek vatandaşlarımızın acısını yerinde paylaşması da bir başka vurgulanması gereken konu.

Biga Belediyesi tarafından başlatılan deprem arama kurtarma ekibi kurulmasına yönelik çalışmalar da bundan sonrası için çok önemli. Vatandaşlar olarak bu konuda her türlü destek olmalıyız diye düşündüğümü de belirteyim.

Bütün bunlara ilaveten şu hususu da belirtmeliyim ayrıca. Yapılaşma alanları ve bina kalitesi noktasında artık kesinlikle bir taviz olmamalı… Şili ve Japonya kesinlikle örnek alınmalı.

Geçmişe yönelik sürdürülen kavganın sonunu bir türlü bulamıyoruz. “Tencere dibin kara, seninki benden kara” misali süren tartışmalar esas gündemi kaçırmamıza sebep oluyor. Bir önceki yazımızda belirtiğimiz üzere “hiç günah işlemeyen ilk taşı atsın!”

Neyin nasıl yapılacağı konusunda son yıllarda hızla artan TOKİ yapılaşması örnek alınması gereken bir model. Yıkılan binaların yüzde 97’sinin 2000 yılı öncesine ait olması da, neyin nasıl yapılması gerektiği konusunda emsal teşkil edebilir.

En önemli konulardan biri de artık kangren haline gelmiş Kentsel Dönüşüm konusu… Bu husus siyasete malzeme edilemeyecek kadar vahim… Kişisel rantlarını düşünen bireyler ve müteahhitler karşısında önce siyasete, sonra adalete malzeme olan Kentsel Dönüşüm karşısında topyekun bir duruş sergilemeliyiz. Bu devran böyle dönerse eğer, bu türden binalar hazır mezarlarımız olacak maalesef.

Tabi bu konuda genel yönetimler gerekli hukuki düzenlemeleri de yapmalı. Vatandaşların bir araya gelemediği konularda yaptırımı olan yeni düzenlemeler gecikmeden hayata geçirilmeli. Muhalefet de buradan siyasi rant devşirmeye kalkışmamalı. Vatandaş da belki biraz daha küçük ama, daha sağlam yapılarda oturacağını bilmeli. Elli altmış yıllık miadı dolmuş binalarda korka korka yaşamaktansa, huzurla uyuyabileceği bir yuvaya kavuşmalı.

GELELİM ALTILI MASA DEPREMİNE

Altılı masa muhaliflerinin birçoğu, bu işin sonuna kadar gidemeyeceğini zaten söylüyordu. Şahsen ben de aynı kanaatteydim. “Bir evde dü zen  olsa” başlıklı yazım bunun açık kanıtı. Süleyman Demirel’in deyimini bir kez daha vurgulamakta fayda var: Çatal kazık toprağa batmaz! Çok seslilik güzeldir hoştur ama çok başlılık da biraz boştur. Öncelikle insanımızın naturasına, sonrasında da Türkiye siyasetine uymayan bir gömlektir. Ve hatta deli gömleğidir.

Allah aşkına bu kadar başat rollere soyunmuş, bu kadar baskın karakterin bir arada sorunsuz bir birliktelik yürütebileceğine en sadık Altılı Masa taraftarı bile inanıyor muydu?

Bir yıldır, bir aday çıkarma konusunda hemfikir olamayan masa erbabının yarınlarda her anlamda uyumlu ve huzurlu bir yönetim gösterebileceğine inanan varsa aklına şaşarım. Birileri de benim aklıma şaşabilir ama elli yıllık okumalarım bunun hep tam tersini gösterdi. Şimdi burada örneklerini sıralasam yazım oldukça uzar. Zaten bu minval üzere daha önce de yazmıştım. Merak eden açıp okuyabilir.

Seçim sonuçları ne olur tabii ki bilinmez. Siyasette 24 saat çok uzun bir süre ise eğer, yaklaşık iki aylık süreç de her şeye gebe olabilir. Eğer burada bir kaşkariko yoksa tabi.

Şahsım olarak ben bu çok başlılığın yaratacağı kakofoninin halkımızın ve ülkemizin yararına olamayacağını düşünenlerdenim. Halkımızın ekseriyetinin de aynı doğrultuda sandık başına gideceğinden eminim.

YAZARIN NOTU: Sondan ikinci paragrafta belirttiğim "kaşkariko" gerçek oldu... Yazarın notunun eklenme tarihi 9 Mart 2023’tür

EDİTÖRÜN NOTU: Yazının gazetemize ulaşma tarihi 5 Mart 2023’tür.