KÜLTÜR SANAT

100’üncü yıla 5 kala: Çetin Çayırlı

Çok eski manifaturacı diye gittim Çetin Çayırlı'ya. 3’üncü kuşak devam eden bir iş yeri sonuçta 100’üncü yılını kutlamaya 5 yılı kalmış. Anlatılacak çok şey vardır niyetiyle gittim.

Kumaşlardan falan konuşacakken Carl Sagan'ın kitabından alıntılarla yazılmış başka bir kosmos kitabından bahsettiğini fark ettim Çetin Çayırlı'nın. Durdum ve ‘Çiğdem sen neredesin’ dedim kendi kendime. Yıllarca bilim teknik dergileri almış, okumuş. 50 yaşından sonra İngilizce öğrenmiş, koliler dolusu kitabı olan, Osmanlı'dan bu yana olan paraları koleksiyon haline getirmiş, dedesinin ve babasının özel eşyalarına gözü gibi bakmış ve o küçücük dükkanda muazzam düzenli ve huzurlu bir ortam yaratmış, nice beyaz yakalılarla yarışabilecek birikme sahip olan Çetin Çayırlı ile tanıştım.

İkiz torunları var ve daha şimdiden onlar için bilim teknik çocuk dergilerini alıyor. Kendinden sonra da kızının işin başına geçmesini diliyor. Müşterileri gelip gidiyordu çok. Uzatıp onu da yormak istemedim. Kısa kısa, biraz biraz konuştuk. Ama artık arada mutlaka uğrayacağım. Uzun uzun sohbet edebilmek için. Bir de dükkanında çok güzel şeyler var. Köylerde yaşayanlar bilirler. Eskiden kadınların kış aylarında kafalarına örttükleri gri ya da mavi atkılar vardı. Hatta şu anda modacılarda da görüyoruz. O atkılardan satıyorlar. Manav köylerinde kullanılan başörtüleri vardı yine. Şu anda ev tekstili ürünü olarak hem de omuza şal olarak kullanılan bir modası var. Onlardan satıyor. Tabi bunların yanında pamuk, yün kumaşlar, gaffur pijaması (çizgili kumaş) kumaşı var. Kıymetini bilen İstanbul'dan bile gelip alıyormuş. Ben çok memnun oldum. Bir manifaturacı ile sosyolojik ve sektörel bir sohbet yapmaktan dolayı. Yine bir röportaj sonrası; ‘İyi ki başlamışım şu işe’ diyorum. Her gün önünden geçtiğimiz insanların kıymetini başka türlü bileceğim yoktu zaten.

Kuruluşunuz tam olarak ne zaman?

“1928 yılında kurulduğuna dair resmi belge var. Dedem 1948 yılında manifaturacılar birliğine üye olmak için savcılıktan temiz kağıdı alırken orada ‘15-20 yıldır manifaturacıyım’ diye beyan etmiş.

Dedem İsmail Çayırlı 1928 yılında Hoşoba Köyü’nde hem manifatura hem de bakkaliye işi olarak kurmuş. Orada bir süre işini yürüttükten sonra Gümüşçay’a yerleşmiş. Rahmetli babam Mehmet Çayırlı anlatırdı. Tahmin ediyorum 2’nci Dünya Savaşı dönemlerinde buradan şeker yüklüyorduk. Yolda yağmur yağmaya başlayınca köye götürene kadar bütün şekerler erimiş. Annem Gümüşçaylı olduğu için 20 yıl kadar da orada çalışmışlar. 1945 senesinde Biga’ya gelmişler. İlk dükkan pasajın girişindeydi. Orada levhada 1945 yazıyordu. Ben de oradan biliyorum.”

Siz kaç doğumlusunuz?

“1957 doğumluyum.”

Babanız ve siz ne zaman ve nasıl devraldınız işletmeyi?

“Dedem 1961 yılında vefat etti. O zamana kadar babamla ikisi yürütüyormuş. Sonra babam devam etti. 1981 yılında emeklilik hakkını kazanınca babam da bana devretti.”

Sizin eğitiminiz nedir?

“Çanakkale Meslek Yüksekokulu Elektrik bölümünden mezun oldum. Manifatura işini de çok sevdim ve devam ettirdim.”

Tek miydiniz o zamanlar? Rakibiniz var mıydı?

“Neredeyse 30’a yakın manifaturacı vardı Biga’da. Rekabet vardı ama ticaret yüksekti. Çok güzel satışlarımız oluyordu. Her hafta mal alırdık, biterdi 1 haftada. 1950 yılından beri bütün faturaları tutuyorum. Hepsi duruyor. Bugün baktığımda çok ciddi bir ticaret yapıldığını görebiliyorum.”

Hedefleriniz var mı?

“100’üncü yılı yaşamak en büyük hayalim. Sonra da kızım Gülriz’in bu işi yapmasını istiyorum. Yapabilir çünkü bizim Çanakkale’den bile gelen müşterimiz var. Çeşidimiz hala çok. Az bulunan ürünleri satıyorum. İstanbul’dan Biga’ya geldiklerinde mutlaka gelip alışveriş yapan müşterilerimiz var. İstanbul’dan kolay kolay bulamazlar, çünkü benim bulduğumu.”

Eskisi gibi aradığınızı bulabiliyor musunuz toptancılarda?

“Birkaç yıldır ekonomik problemlerden dolayı bazı ürünleri bulamıyorum. Divitin ve Poplin’de sıkıntılarımız var. 40 yıldır tülbent alışverişi yaptığım firma, tülbent işini bıraktı.”

Hangi ürünlerinizi en çok tercih ediyorlar?

“Yüzde 100 pamuk olanlar, yünlü çeşitler, tülbent çeşitleri ve bir sürü çeşit var.”

Neden artık eskisi gibi manifaturacılar yok?

“Her şeyin hazırı çıktı ve insanlar kolayı tercih ediyorlar.”

Yüksekokul mezunusunuz. Sadece manifaturacılık mı yaptınız? Başka alanlarda yaptığınız bir şey var mı?

“2004 senesinde Ticaret Sanayi Odası her yıl kurslar açıyordu. Bu kursların hepsine katıldım. İşletme, İktisat, Muhasebe, Hukuk ve Yabancı dil gibi hepsine katıldım. 50 yaşında bilgisayar, 51 yaşında da bilgisayarlı muhasebe kursuna gittim. 1991 senesinden beri muhasebemi kendim tutuyorum. Gelecek yılın muhasebe çizelgesini bu yıldan hazırlıyorum. Kendimi geliştirmek için çok uğraştım ama kendi düzenim de gayet güzel. Düzenli şekilde hepsinin evrakları sırasıyla dosyalarımda duruyor. Yapılacak işlerimi yeni ay başlayınca o ayın kağıdını alırım önüme. Günü gününe eksiksiz ne varsa yaparım.

Kimya, Fizik, Matematik, Sanat tarihi, Astronomi bu alanlarda birçok yayın ve kitabım var, zaman oldukça okuyorum. 1972 senesinden beri Bilim Teknik dergisi aldım ve şimdi de torunlarıma almaya başladım.”

İşleriniz nasıl gidiyor? Yaşamanız için gerekli parayı kazanabiliyor musunuz?

“İşler hiç belli olmuyor. Bir gün iyi oluyor, sonra iki gün oturuyorum. Geçen hafta 2, 3 gün sefte yapmadan kapattım. Sonraki hafta hızlı gitti, hiç belli olmuyor. Dengesi yok ama olsa da olmasa da ben işimi ve burayı çok seviyorum.”

Burada paralar var. Koleksiyon mu yapıyorsunuz?

“Evet, kitap, para ve pul koleksiyonum var.  Hatalı basım paralar var. Onlar var koleksiyonumda. Buradakiler yedekli.”

Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?

“Kahve alışkanlığım falan yok. Zaman oldukça bağa gidiyorum. Orada oyalanıyorum. Burada hareketlilik sağlık anlamında bana iyi geliyor. Bir de torunlarıma zaman ayırmayı çok seviyorum.”

Hayattan istediğiniz bir şey var mı?

“Umutla bakıyorum düzelsin diye. Hala burada bu iş için mücadele ediyorsam, umudum olduğu için. Başka hiçbir sebebi yok. Bir de 2028'de 100’üncü yılımızda burada işimin başında olmak istiyorum. Psikoloğa gitmek yerine hala işe gelmeyi tercih ediyorum.”

(Röportaj: Çiğdem Özden Demiray)