KUPÜRLERDEN YANSIYANLAR

Çocukluğumda anneanneme sık sık yaşını sorardım. Genellikle yaşını değil, doğum yılını söylerdi:

-        1304…

1970’li yıllardaydık ve anneannem Refiye Çakan 1304 doğumluydu:) Bu hesabı pek anlamazdım. Sonraları Rumi 1304 yılının, doğduğu aya göre, Miladi 1888 ya da 1889 yıllarına tekabül ettiğini öğrendim. Yani bu soruyu ilk sorduğumda 80 yaşlarındaydı. 1981’de rahmetli olduğunda 92 ya da 93 yaşındaydı.

Doğduğu yıl değil de tanık oldukları onun ne kadar yaşlı olduğunu idrak etmemi sağlıyordu. Bugün Kuzey Makedonya’daki Struga Beldesinin Globochica köyünde doğup büyümüş. O anlatırken kasabalarının Prizren olduğunu söylerdi. Köylerinde rahatları yerindeymiş. Şemsi Paşa’nın Manastır Postanesi’nin önünde vurulması onların rahatını bozmuşmuş. Bu olayı her anlattığında anneannemin köyünü Şemsi Paşa’nın koruduğunu zannederdim. İşin aslı, Şemsi Paşa, II. Abdülhamit’in Makedonya’yı denetlemesi, İttihat ve Terakki’nin etkinliğini kırması için gönderdiği sert bir asker. Talihin garip bir cilvesiyle, “Deli” lakaplı Bigalı Mülazım Atıf Bey tarafından vuruluyor ve II. Abdülhamit ardından Meşrutiyet’i ilan ediyor. Balkanların dengesi hızla bozuluyor ve ardından Balkan Savaşları patlak veriyor.

İşte bu savaşlar sırasındaki büyük göçte dedem ve anneannem de Biga’ya geliyor. Göç sırasında kucağından ayırmadığı, kısa süre sonra rahmete kavuşacak bebeğini ve Alaturka bir saati anlatırdı hüzünle…

Sonra, Çanakkale Savaşları sırasında dedemin iki kez evden cepheye götürülmesi ve sağ salim dönmesini… Dedemin babası Ragıp’ın huysuzlanan ve yine kısa süre sonra rahmete kavuşacak diğer çocuğunu eğlendirmesini… Cihan Harbi’ndeki yenilgiyi… Biga’ya düşmanın girmesini ve çıkmasını… Komşularının katledilmesini… Çarşaf yasağında yıllarca gündüz sokağa çıkamamasını… Atatürk’ün ölümü… İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki yokluğu ve Tekel’in önünde kurulan asker karavanalarını…

Tarih kitaplarında okuduğum olaylara tanık olması beni büyülerdi. Aslında seksenli yaşlarındaydı. Bugün de annem seksenlerinde… Ancak anneannemin yaşadığı dönem çok daha ilginç: Savaşlar, yokluklar, katliamlar, devrimler ve eşkıya zulmü görmüş çok ilginç bir kuşak mensubuydu.

***

Dönemin en uzun yaşamış insanı kabul edilen Zaro Ağa’nın hikâyesini de ilginç kılan yaşadıklarıdır. Uzatmamak için, 1934’te ölen Zaro Ağa’nın, ilk çalıştığı yerin 18. yüzyılda Selimiye Kışlası’nın inşaatı olduğunu söyleyeyim.

Geçenlerde Biga haberlerini tasnif ederken Cumhuriyet gazetesinde bir habere rastladım. Zaro Ağa’nın ölümünden kısa bir süre sonra Biga’da mahkemeye gelen bir ihtiyarın, kaç yaşında olduğunu tarif için anlattıkları Cumhuriyet’in acar muhabirinin dikkatini çekmiş. Adamın beyanında en azından asırlık olduğunu anlayınca bir de fotoğrafını çekip gazeteye göndermiş.

Her ne kadar hikaye biraz asparagas koksa da (muhabir ihtiyarın Elmalı köyüne yaşadığını ve Prizren’den göçmüş olduğunu belirtiyor) zevkle okunuyor:

“ZARO’YA YENİ BİR HALEF ÇIKTI

BİGA’DA 116 YAŞINDA GENÇ BİR ADAM VAR

116 yaşında olduğu söylenen Abdurrahman oğlu Mustafa

Biga (Hususî Muhabirimizden) — Biga Sulh ceza mahkemesinde şahidlik eden ihtiyar bir adamın yaşını tayin ve tesbit için sıraladığı vak'alar nazarı dikkatimi celbetti. Mahkemeden sonra bu adamla görüştüm. Bu adamın ismi Abdurrahman oğlu Mustafadır. Bugün 116 yaşında olduğunu söylemektedir. İhtiyar Mustafa, Abdülmecid zamanında altı buçuk sene muvazzaf askerlik yaptığını, Abdülhamid zamanında ve 58 yaşında iken müstahfaz sıfatıle az bir müddet için silâh altına alındığını, Osman Paşa ile Plevnede mahsur kaldığını söyledi ve birçok muharebelerde bulunup yaralar aldığını ilâve etti.

Kendi sözlerile vekayii karşılaştırdım. Abdülmecid 1839 da padişah olduğuna göre o tarihlerde muvazzaf askerlik eden bir adamın 20-25 yaşlarında olduğu kabul edilirse, doğumu 1814, 1819 arasında olmak lâzım geliyor ki bu itibarla 116 - 121 yaşları arasında bir adamdır. Şu halde 116 yaşında olduğunu söylemesi doğru çıkıyor. Kendisi aslen Pizrenli iken birçok sebeblerle Rumeli ve Anadolunun pek çok yerlerinde bulunmuş ve nihayet 68 yaşından beri de Bigada ihtiyarı ikamet etmiştir. Şimdi Biganın Elmalı köyünde oturmaktadır.

Sekiz yaşından beri geçen tarihî vakaları hatırladığını, hafızasında hiçbir noksan bulunmadığını, gözleri biraz dumanlı gördüğünü, yedi sekiz sene kadar yeni dişleri çıkmış ise de onların da döküldüğünü, eski dişlerinden ağzında beş altı tane bulunduğunu söyledi. Filhakika ağzında beş altı diş görülüyordu.

Bu adam şimdiye kadar altı defa evlenmiş, evvelki karıları ölmüş, şimdi 35 yaşlarında olan son karısile birlikte yaşıyormuş. Beşinci karısından doğmuş, halen dört kızı ve bir oğlu olduğu gibi bunlardan doğma halen sağ on bir de torunu vardır.

Müskirat kullanmamış, kırk seneden beri tütün içmiyormuş. Yürürken gösterdiği zâf asarının gıdasızlıktan ileri geldiğini, beş on gün karnı doyasıya yemek yerse bir genç gibi dinç ve faal olacağını söyledi.”

 116 YAŞINDAKİ GENÇ BİGALI KUPÜR 

FOTOĞRAFLAR

 Bigalı Deli Atıf ve kolağası Niyazi

Bigalı Deli Atıf ve kolağası Niyazi:

Bigalı Mülazım Atıf ve “Hürriyet Kahramanı” Kolağası Niyazi Bey… Atıf (Kamçıl) Bey, 1908, 1912 ve 1914 Meclisi Mebusanı’nda, 1939 ve 1943 TBMM’de milletvekili olmuş, 1947’de İstanbul’da vefat etmiş.

 Globočica-stara

Globočica-stara

Anne tarafımın geldiği köy Globocica’nın yaklaşık bir asırlık fotoğrafı…

 Şemsi Paşa

Şemsi Paşa

Manastır Postanesi’nin önünde suikasta uğradıktan sonra ölen Şemsi Paşa…