“Sadece mutluluk, hep mutluluk ve ne olursa olsun mutluluk” anlayışına teslim olan insanların arayışı hiç bitmez. “Mutsuzluğun kötü bir şey olduğu” inancı gözlerini öyle bir kör etmiştir ki hiçbir şeyi göremez hale gelirler. Kendileri gibi davranmayan insanlara bakarlar ama onları göremezler, görmek istemezler, görmek istemediklerini kabul etmediklerini de kabul etmezler!

Her insan mutlu olmak, mutlu etmek ve mutluluğunu diğer insanlarla paylaşmak ister. Mutsuz olmamak için elinden geleni yapar. Zaman zaman mutsuz olsa da hayatının büyük bir kısmını mutlu bir şekilde geçirmek ister. Bu şekilde düşünmek elbette doğaldır. Ancak, insanlarımızın birçok düşüncesinde olduğu gibi mutluluk düşüncesiyle ilgili de yanılgıları olduğunu düşünüyorum.

İnsanlarımızın yaşantılarına baktığımda “sürekli mutlu olmaları gerekiyormuş gibi” bir düşünce içerisinde olduklarını görüyorum. Elbette bütün insanlar böyle düşünüyor demiyorum, diyemem de. İnsanlarımızı gözlemlediğim kadarıyla, bu şekilde düşünen insan sayısında bir artış olduğunu görüyorum. Bu insanlar sürekli mutlu olmak istiyorlar. “Onları mutsuz etme ihtimali olan” küçücük bir mesele üzerine bile düşünmek istemiyorlar. “Uçsuz bucaksız” ve “hiç bitmeyecek bir mutluluk” hayaliyle yaşayan “bazı insanlar” olduğunu düşünüyorum. Bu hayallerine ulaşmak için “her şeyi yakıp yıkabilirlermiş, her şeyi boş verebilirlermiş, hiçbir kurala uymayabilirlermiş” gibi geliyor bana!

Öte yandan; sürekli mutlu olmanın mümkün olmadığını, mutluluğun belli ‘an’larda saklı olduğunu, bu anların değerini bilmek gerektiğini ve “sahte bir mutluluk” peşinde koşmak yerine bizi gerçekten nelerin mutlu ettiğini keşfederek yaşamamızın daha doğru olduğunu düşünen insanlar olduğunu da düşünüyorum. Elbette bu iki düşünce biçiminden birisine sahip olan insanlar tamamen tutarlı bir şekilde davranamayabilirler. İnsanların her düşüncesi tutarlı olamaz. Ancak, bu iki farklı düşünceye sahip olan insanları gözlemlediğiniz zaman ne söylemek istediğimi anlayacağınızı düşünüyorum.

Ayrıca, mutluluk dediğimiz şey doğrusal bir şey de değildir. Yaptığımız bir şey bizi “o an” mutlu edebilir ama bir süre sonra mutsuz olmamıza sebep olabilir ya da “o an” bizi mutsuz eden bir şey sonrasında mutlu edebilir! Aynı zamanda, “mutluluğun anlarda saklı olduğu” düşüncesi ile “şimdi mutlu olalım da nasıl olursak olalım, sonrası önemli değil” düşüncesi arasında dağlar kadar fark var! Birisinde düşünme, değer bilme, ölçülülük varken; diğerinde düşünmeme ya da düşünememe, pervasızca davranma ve ölçüsüzlük vardır! Benim şikâyet ettiğim tavır ”Mutlu olalım da nasıl olursak olalım.” şeklindeki tavırdır.

Mutluluğu “şimdiye sabitleyen” insanların “sonuç odaklı düşündüklerini” düşünüyorum. Onlar için önemli olan şey “hemen mutlu olmak”! “Hemen mutlu olmalıyım ve bu mutluluk hiç bitmemeli. Biterse hiç vakit kaybetmeden mutlu olmamı sağlayacak başka bir şey bulmalıyım.” “Hiçbir şeyin beni mutsuz etmesine izin vermemeliyim!” Bana göre, bu düşünme şekline sahip insanlar “belli bir süreç geçtikten sonra mutlu olma” düşüncesine olabildiğince uzaklar. Süreç geçmemeli onlara göre. “Hemen” sonuca ulaşmalıyız.

Bu “hemen mutlu olmalıyım” anlayışı kendisini en çok “eğlence” konusunda gösteriyor. Sanırım, insanların bir kısmı, “Ne kadar çok eğlenirsem o kadar mutlu olurum”, “Mutsuz oldukça eğlenmeliyim, ‘mutsuzluğumu unutmalıyım’.” şeklinde düşünüyorlar. O an mutsuz olan insanlar, bu mutsuzluğu “bir an önce defedilmesi gereken bir bela” olarak algılıyorlar. Şimdi, ”Nereden biliyorsun böyle düşündüklerini?”, “Genelleme yapıyorsun.”, “Eğlenmek kötü bir şey mi?”, “İnsanların eğlencesi seni ilgilendirmez.”, “Yoksa sen yapamadığın için onları kıskanıyor musun?” diyenler çıkacaktır, çıksınlar! Bütün bu söylediklerimle mutluluğun ya da eğlenmenin kötü olduğunu söylemek istemiyorum. Ben, gerçekleri reddederek ulaşılan “sahte mutluluğa” ve “hayatın eğlenceden ibaret görülmesine” karşıyım! Şimdi meseleyi biraz daha derinleştirelim.

Her insanın eğlenme biçimi, eğlenme süresi, eğlenceden sağladığı tatmin diğer insanların anlayışlarıyla benzerlikler ya da farklılıklar taşır. Ancak, içinde bulunduğumuz çağda insanlara “belli şeyleri yaparsalar eğlenecekleri ve bu eğlenmenin sonrasında mutluluğun doğrudan geleceği” düşüncesinin benimsetilmeye çalışıldığını düşünüyorum. İnsanlara “hazır eğlence paketleri” verilmeye çalışıldığını görüyorum! Bu paketlerin dağıtıldığı en temel mecra elbette medyadır!

Bu paketin içeriğinde bulunan en temel eğlence biçimlerinden bazıları “alkol, sigara ve uyuşturucu tüketimi”, “öncesi ve sonrası düşünülmeden yaşanan çok sayıda cinsel birliktelik”, “eğlence mekânlarında maruz kalınan yüksek dereceli müzik, sigara dumanı ve insan gürültüsü” ve “bol para harcama” gibi şeylerdir. İnsanların bunlara maruz kalması değil benim meselem. Benim meselem, bunların “sürekli ve ölçüsüzce yapılmasının” insanlara “hiç bitmeyecek mutluluk ve eğlenceye sahip olacakları” yanılgısını yaşatmalarıdır.

Siz de biliyorsunuz, bazı insanlar var; “hayatları bu saydığım şeyleri yapmaktan ibaret olan” insanlar var! “Bazı” insanlar var; hayatları gecenin geç saatlerine kadar alkol ve sigara tüketmek, sonrasında da “gece yarısında sokaklarda çığlıklar atarak” evin yolunu bulmaya çalışmaktan ibaret olan insanlar var! Bazı insanlar var; arkadaş, akraba, komşu, büyük, küçük, evli demeden birbiriyle cinsel ilişkiler yaşayan insanlar var! Bazı insanlar var; kavga etmeyi eğlenceden sayan ve “kavga etmek için hiçbir fırsatı kaçırmayan” insanlar var!    

Bu paketin içeriğinde “hazzın ve hızın doruklarına çıkma” da en çok üstünde durulan meselelerden biri. En tepeye çıkma, çılgınlar gibi eğlenme, sonrasını düşünmeme… Arabalarını olabilecek en yüksek hızda kullanan ve “aynı hızla dünyadan ayrılan” insanlar var! Bazı insanlar var; futbol maçlarına giderek avazı çıkacak kadar çığlık atan ve küfürler savuran ve bunun eğlenmek olduğunu düşünen bazı insanlar! Bazı insanlar var; “asker eğlencesi” adı altında bütün trafiği kilitleyen ve korna sesleriyle insanların huzurunu hiç düşünmeden bozan insanlar! Bazı insanlar var; havaya ateş açarak eğlenen insanlar!

“Hemen gelen mutluluk”, kimin rahatsız olduğunu umursamadan gelen, getirilen mutluluk! Hele bir de “cehaletin ürettiği sahte mutluluk” ile beraber geliyorsa bu mutluluk, vah halimize! Çoğu zaman da öyle olur zaten! Bu eğlence anlayışının cehaletten beslenmiyor olması neredeyse imkânsız!

Bütün bu saydıklarımı “ölçülü ve insanlara saygılı bir şekilde yapan” insanlar da var! Alkol kullanan insanlar var; kimseye zarar vermeden, sadece kendine zarar vererek. “Keşke kendisine de vermese!” Ama böyle söylediğiniz zaman hemen “İnsanların kişisel alanına giremezsin!” uyarısıyla karşılaşırsınız. “Sen yapmazsan yapma, insanları rahat bırak, yeter!” derler hemen. “Kendi tercihi.” derler hemen. İşte benim meselem de bu zaten, “kendi tercihi” söylemini sorgulamak!

Dedim ya, herkesin eğlence anlayışı aynı değil. “Bazı insanlar” var; insanların eksiklikleriyle alay ederek eğlenen, insanların önem verdiği meseleleri “önemsizleştirerek” karşı tarafın duygularıyla alay eden, insanların arasına fitne sokarak onların arasındaki bağları zayıflattıktan sonra uzaktan zevkle izleyerek eğlenen insanlar! İnsanları kendine aşık etmekten ve peşinde koşturmaktan zevk alarak “eğlenen” bazı insanlar var! “Çamur at, izi kalsın.” anlayışıyla insanlara iftiralar atan, “Bak, nasıl da kıvranıyor!” diyerek yanındakilere gösteren ve “eğlencenin ve hazzın doruklarına çıkan” bazı insanlar var! Çok eğlenen, “mutlu olan” insanlar var!

Bilgisayar koltuğuna yapışıp bilgisayar ekranından başka bir yere bakmayarak hayattan kendini soyutlayan, eğlenmekten ve mutlu olmaktan vakit bulamayarak “sabah kahvaltısını akşam yapan” insanlar var! Bütün gününü alışveriş yapmaya ayırarak “mutluluktan ve eğlenceden dört köşe olan” insanlar var! Arkadaşlarıyla kafeye giden ama telefon ekranına bakmaktan “yanındaki arkadaşlarıyla görüşmeye zaman bulamayan” insanlar var!

“İnsanların kendi tercihi” diyerek bütün bunları konuşmayalım mı? Kendi tercihleri öyle mi? “Son model arabalarıyla hızın doruklarına çıkarak eğlenirken” karşısına çıkan bir insana çarparak onu paramparça eden insanların bu davranışına kendi tercihi diyerek geçelim mi? Ölen kişinin arkasında bıraktığı insanlar da “eğlencenin kurbanları” mı olacak böyle olunca! Motoru bağırttırarak gezmeyi eğlence olarak gören zihniyete ne diyeceğiz? Unutmayalım, “Her kişisel tercihin ‘görünen ve görünmeyen’ toplumsal sonuçları da vardır!” Görmeyi bilmiyoruz diye onları yok sayamayız.

Peki,  sonsuz eğlence ve mutluluk hayaliyle bütün gece alkol, uyuşturucu ve sigara kullandıktan sonra önüne gelen her şeyi yakan, yıkan insanların bu davranışına kendi tercihi diyerek geçelim mi? Bütün akli melekelerini “hiç bitmeyecek mutluluk ve eğlence”ye teslim eden bu insanlardan “bazıları” birisini öldürürse ne diyeceğiz? Birisine tecavüz ederse ne diyeceğiz?

Sırf sahte mutluluklarına mutluluk katacaklar ve “güçsüz olmadıklarını ispatlamak için” bağıra çağıra sokaklarda dolaşacaklar diye yarın okula ve işe gidecek insanların uykusuz kalmasına, hasta insanların yataklarından fırlamasına, sınava hazırlanan gençlerin bozulan psikolojilerine ne diyeceğiz? Onların kişisel tercihi mi diyeceğiz? “Sen de hiç eğlenceden anlamıyorsun.” mu diyeceksiniz bana? Maddi durumları kötü olmasına rağmen çocuklarını “okusunlar diye” şehir dışına gönderen ve içi içini yiyen insanlara ne olacak?

Yaşlı bir insan gibi konuştum değil mi? Tabi ya, yaşlı bir insan gibi konuştum! Bir insan genç olunca “mutlaka eğlenmek zorundadır” değil mi? Sıkıcı işlerle uğraşmamalı! Boş vermeli her şeyi! Mutlaka insanlara “öğretildiği gibi” eğlenmeli! Ortamların yıldızı olmalı. Sürekli yarış halinde olmalı. “Ciddi meseleleri” düşünme zamanı gelince zaten düşünecektir değil mi? Bunları yapmıyorsa “eğlenmeyi bilmiyordur” değil mi? Evet, “bazılarının eğlendiği gibi eğlenmeyen”, bazılarının mutlu olduğu şeylerle mutlu olmayan insanlar var.

“Sadece tüketme” ve boş zamanlarını “daha da boşaltma” anlayışına dayanmadan mutlu olan ve eğlenen insanlar da var. Sayıları ne kadardır bilemem. Onlar üretirken de mutlu olurlar. Bir fikir üretirken, bir sanat eseri üretirken, bir ürün üretirken mutlu olan ve eğlenen insanlar var. Hayatı eğlenceden ibaret saymayan; gerektiği zaman, gerektiği şekilde, gerektiği kadar eğlenerek mutlu olan insanlar var. Mutsuz olacaklarını bilseler bile yaptıkları şeyler vardır bu insanların. Bilirler ki hayat sadece mutluluktan ibaret değildir. “Mutluluklar çoğu zaman mutsuzlukların içinden doğar, mutluluktan değil.”, bunu bilirler. Mutlu olmak için zorlamazlar kendilerini. “Mutluluk getiren paketlerin içeriği” çoğu zaman ilgilendirmez bu insanları. Gürültü yapmadan, kimsenin huzurunu bozmadan, yarış halinde olmadan, sakinlikten beslenerek, yukarıda sayılan şeylerin içerisinden bazılarını “ölçülü bir şekilde” yaparak yaşamaya çalışan insanlar var.

“Sadece mutluluk, hep mutluluk ve ne olursa olsun mutluluk” anlayışına teslim olan insanların arayışı hiç bitmez. “Mutsuzluğun kötü bir şey olduğu” inancı gözlerini öyle bir kör etmiştir ki hiçbir şeyi göremez hale gelirler. Kendileri gibi davranmayan insanlara bakarlar ama onları göremezler, görmek istemezler, görmek istemediklerini kabul etmediklerini de kabul etmezler!

Böyle düşünen insanlar elbette kitap okumak, araştırmak, sorgulamak, fikir değiştirmek, mutsuzluğu göze almak, yalnız kalmak, dışlanmak gibi eylemlerle de ilgilenmezler. Onlar, sadece ne kadar mutlu olduklarını kendilerine ve etraflarına “doğrulatmak”, yaptıklarının “normal olduğunu” düşünmek ve düşünülmesini sağlamak isterler! Hayatı eğlenceden ibaret gören bu insanlar “hayatın tadını çıkardıklarını” düşünürler. Kendileri gibi davrananları gördükçe daha da mutlu olurlar. Kendilerini “dev aynasında” görürler! “Hiç bitmeyecek mutluluk ve eğlence” arayışı içinde olan bu insanlar, kendilerini oldukları gibi değil de “görmek istedikleri gibi” görmek ve diğer insanlara göstermek isterler. Onlara bu imkânları sağlayan “devasa bir dev aynası” daha vardır. Onu da sonraki yazıda konuşalım…