Gözetimin gözetledikleri - 7

Uzun zaman olmuş yazı yazmayalı. Döndüm, bir baktım eski yazılarıma. Baktım, yarım kalmış bir şeyler var. Yarım kalması için başlamamıştım bu yazı dizisini yazmaya elbette. En başından en sonuna kadar ne yazacağım belliydi. Şimdi, bu “belli olanları“ yazıya dökme vakti geldi yine.

En son “Gönüllü ‘dijital itiraf’ mecraları“ adlı bir yazı yazmıştım. O yazıyı okuyan ama ne anlattığımı unutan ya da yeniden hatırlamak isteyenler olursa, geriye dönüp bu yazıyı ve yazı dizisinin diğer yazılarını okuyabilirler. En son yazıda, özet olarak, “teknolojik aletleri kullanarak belli mecralarda kendimizle ilgili bilgiler paylaştığımızdan ve bunun sonucunda da ‘dijital bir kimlik’ oluşturduğumuzdan“ bahsetmiştim. Şimdi bir adım daha ileriye gitmek istiyorum. Bu  dijital kimliklerimizin ve kimliklerimizi oluşturan verilerin bilgilerimizi paylaştığımız kişiler tarafından nasıl kullanıldığından bahsetmek istiyorum.

Evet,  sürekli “dijital itiraf“larda bulunuyoruz.  “Dijital dünya“nın içerisinde yer almak için yapmamız gerekiyor bunu. “Dijital ayak izleri“ bırakmak zorunda kalıyoruz. Belki de  “gönüllü olmak zorunda kalıyoruz“. Şimdi bir düşünelim. Verilerimizi paylaştığımız uygulamaların kaçına tam anlamıyla güveniyoruz ? Bu işlerin sonunun nereye varacağını düşünüyor muyuz ? Kim düşünüyordur, kim düşünmüyordur bilemem. Ancak; bu verilerin belli yerlerde ve belli ellerde olduğu, belli kişilerin insiyatifine bağlı olduğu çok net.  Burada bir “veri tekelleşmesi“ söz konusu. Bu tekelleşen verilerin kullanımının çoğu zaman bizim kontromüzün dışına çıkma ihtimali de çok yüksek. Bazı insanlar bu tekelleşmeden rahatsız, bazıları ise bu meseleye çok da kafa yormuyor.

Bu tekelleşmeden “rahatsız olduğunu söyleyenlerden“ birisi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı. Erdoğan, bu tekelleşmeyi ve tekelleşmenin insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini ifade etmek için “dijital faşizm“ kavramını kullanmıştı. Sanırım bu olay medyada çok yer almadı. 26 Kasım 2020’de, Erdoğan’ın bu meseleyle ilgili söylemleri medyaya yansımıştı.

Erdoğan, bu konuyla ilgili şu şekilde ifadeler kullanmıştı:  “Güvenlikten eğitime, sağlıktan enerjiye, bireysel alışkanlıklardan ticari faaliyetlere kadar her alanda giderek yaygınlaşan dijitalleşmenin en büyük zaafı, veri kontrolünün tekelleşiyor olmasıdır... Artık dünyada savaşların bile dijital tabanlı hale dönüştüğü bir dönemde böylesine bir güç temerküzünün yol açacağı sorunları tahmin etmek zor değildir. İnsanın geleneksel hayat tarzında çeyrek asır gibi kısa bir sürede yaşanan bu radikal değişimin sonu doğru bir altyapıyla desteklenmez ve adil bir anlayışla yönetilmezse modern köleliğe varır. Etnik ve dini faşizmin acılarını asırlarca çeken, sömürgecilik ve doymak bilmeyen kazanç hırsının ağır bedellerini ödeyen insanlığı bu tehditten korumak hepimizin görevidir. Bireyi bir isim veya numaradan ibaret gören dijitalleşmenin sonu faşizme çıkar. Dijital faşizme karşı hep birlikte mücadele etmeli, hep birlikte çözüm yolları aramalıyız.*  

Dijital faşizm meselesinden biraz daha söz etmeden önce dijital faşizm kavramındaki “faşizm“ kelimesine değinmek mantıklı olabilir. “Faşizm“ denildiği zaman, insanların aklına ilk olarak Hitler ve Mussolini’nin isimleri ve bu isimlerin ülkelerine getirdikleri siyasal düzen geliyor.  “Faşizm“ de diğer birçok meselenin “siyasetin“ bakış açısından tanımlanması gibi neredeyse her zaman siyaset bağlamında tanımlanıyor, bu bağlamda konuşuluyor. Böyle tanımlanması yanlış mı? Elbette değil. Faşizm kavramını araştırmaya çalıştığınız zaman, bu kavramın çok geniş bir ağa dağıldığını görürsünüz. Ancak, az önce söylediğim gibi, bu kavram genellikle ekonomik ve siyasi bağlamda tartışılmaktadır. Bunun aksine, “faşizm“i sadece bir siyasi yönetim biçimi olarak değil,  “hayatın her alanında birçok birey tarafından uygulanan bir davranış ve düşünce biçimi“ olarak görenler de var.

Ben de  “faşizm“in sadece siyasi bağlamda tartışılmasından ziyade,  bir “davranış ve düşünce biçimi, yapısı“ olarak da tartışılması gerektiğini düşünüyorum. “Bağlamın“ genişletilmesi gerektiğini düşünüyorum anlayacağınız.  “Faşizm“ denilince benim aklıma, “insanların kendi varlığının, benliğinin, düşüncelerinin, ırkının, cinsiyetinin, siyasi görüşünün ya da diğer herhangi bir özelliğinin diğer insanlarınkinden üstün olduğunu düşünmeleri ve bu ‘üstün oldukları inancını’ diğer insanlara da “her türlü yöntemi kullanarak“ benimsetmeye çalışmaları“ şeklinde bir tanım geliyor. Faşizmi bu şekilde tanımlayınca, yeryüzünde faşist olmayan bir insan kalmıyor galiba! Hayır, hayır; mesele bu değil. Bu davranışı gösteren herkese istisnasız “faşist“ dersek yanlış bir yola girmiş oluruz. Çünkü, her insanın hayatının herhangi bir döneminde mutlaka kendi düşüncelerinin doğru olduğunu düşünüp, diğer insanlara da kendi düşüncelerini benimsetmeye çalıştığı bir dönem olmuştur ve bundan sonra da olması muhtemeldir.

Olayın siyasi açıdan tanımlanmasına  girmem mümkün değil. Hem o kadar bilgi sahibi değilim hem de mesele çok geniş. Ben sadece, “faşizm şöyle yorumlansa hayata bakışımızda bir ilerleme olur mu?“ diye düşündüğümden dolayı bağlamın genişletilmesini teklif ettim. Faşizm denilince, “kendi düşüncelerinin kesinlikle doğru olduğunu düşünen ve bu düşüncesini değiştirmeyen“ insanlar geliyor gözümün önüne. Herkesin kendisi gibi düşünmesi için insanlara çeşitli yollarla baskı yapan ve kendisi gibi düşünmeyenleri  belirli niteliklerle etiketleyen; hatta bazen insanlara saldıran, onları öldürmeye çalışan insanlar geliyor gözümün önüne. Kendi düşüncelerine getirilen en ufak bir eleştiride etrafına ateş püsküren insanlar geliyor gözümün önüne. İnsanları sürekli olarak “ayrıştıran; onları ‘iyi’, ’kötü’, ‘bizden’, ‘bizden değil’ şeklinde sınıflandırarak ‘ötekiler’ yaratanlar“ geliyor aklıma. Bu davranışlar; belli bir zümreye, kişiye, sınıfa, ırka, ekonomik sınıfa, cinsiyete atfedilirse meselenin içinden çıkılamaz. Bu davranışları her kesimden, her yaştan, her cinsiyetten insan göstermiştir ve maalesef göstermeye devam edecek gibi durmaktadır.  Ancak,  “sen böyle davrandın, çünkü faşistsin“ şeklinde bir yaklaşımla herkesi damgalamak da bence pek doğru değildir. Burada  “sen faşistsin, o faşist“ gibi bir yaklaşımdan ziyade,  “davranışların faşistçe olması“ndan bahsetmek daha mantıklı olacaktır.

Şimdi gelelim “dijital faşizm“e. Aslında burada değişen bir şey yok gibi. Faşizm, dijital mecralara taşınıyor gibi. Elbette faşizmin ‘uygulanma biçimleri’nde, yöntemlerinde birtakım  “yenilikler“ gözlenebilir. Ancak, sonuç olarak,  tavır aynı tavırdır. “Sadece benim istediğim gibi düşün, davran“ tavrıdır.

Dijital faşizm’e örnek olarak, aylardır konuşulan “WhatsApp gizlilik sözleşmesi“ verilebilir. WhatsApp uygulamasının da sahibi olan Facebook şirketi, aylar önce WhatsApp uygulamasını kullananların telefonlarına  “gizlilik sözleşmesi“ni içeren bir bildirim gönderdi. Herkes ilk önce şaşırdı. Çünkü, gönderilen bildirimin içeriği tam anlamıyla “Yeni şartlarımız bunlar. İşine gelirse şu tarihe kadar sözleşmeyi onayla, işine gelmezse şu şu tarihte hesabını sileceğiz“ şeklinde bir yaklaşım içeriyordu. Şirketin bu yaklaşımına tepki gösteren milyonlarca insan, başka mesajlaşma uygulamalarına akın etti. Şirket, insanların bu tavrını görünce “Tamam tamam, sakin olun. Bu kararı 15 Mayıs’a erteliyoruz“ diyerek geri adım attı. En sonunda da geçtiğimiz günlerde  “Türkiye’deki kullanıcılar sözleşmeyi onaylamak zorunda değil“ şeklinde bir açıklama yaptı. Evet, burada çok net bir şekilde  “dijital faşizm“ tavrı ve insanların tepkisi görülüyor. **

Bir başka dijital faşizm örneği olarak  “Avrupa Birliği’nin ‘dijital aşı pasaportu’ uygulaması“ verilebilir. Bu meseleyle ilgili olarak, bir haberde şu şekilde ifadeler kullanılmıştır:  “Avrupa Birliği'nde turistlerin ve iş insanlarının yaz aylarında seyahat etmesini sağlayacak belge, Covid-19 ile ilgili aşılanmaları, testleri ve hastalığı geçirenlerin iyileştiklerine dair bilgileri içerecek. Bu üç bilgiden birine sahip Avrupa Birliği vatandaşları aşı pasaportunu alma hakkına sahip olacak. Ayrıca iki dozluk aşılardan henüz ilkini vurulmuş olan kişiler de oldukları aşının Avrupa İlaç Ajansı'nın aşı listesinde bulunduğu takdirde yine geçiş kartını alma hakkına sahip olacak. Pfizer-BioNTech, Moderna, AstraZeneca ve Janssen (Johnson & Johnson) ajansın onay verdiği dört aşı olma özelliğine sahip. AB ülkeleri, diğer aşıları kabul edip etmeyeceklerine kendileri karar verecek.“ ***

Burada da görüldüğü gibi Avrupa Birliği Ülkeleri’nde “serbest dolaşım hakkı“ yalnızca “AB ülkelerinin onayladığı aşıları olanlara“ tanınmaktadır. Habere bakıldığında,  örneğin Rus ve Çin aşılarını olanların AB ülkelerinde ‘serbestçe dolaşım hakkından mahrum kalacakları’ anlamı da çıkabilir. Çünkü, Rus ve Çin aşıları, yukarıda sayılan dört aşı arasında yer almamaktadır. Bu konuda farklı yorumlar var. Ancak, asıl mesele “aşı olmama özgürlüğünün“ konuşulmaması. “Şu şu şartları sağlayamayanlar, bunları bunları yapamayacak“ şeklinde bir yaklaşımın bulunması. Bunun denetimi, kurulan “dijital bir platform“ ile sağlanacaktır. AB ülkelerinin bu yaklaşımı “sağlık sebebiyle“ göstermeleri, bu yaklaşımın “dijital faşizm“ olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu yaklaşım hayata geçirilmese bile, sonuç olarak konuşulmaktadır.

Bu iki örneğin yanı sıra, çok sayıda başka  “dijital faşizm“ örneği de verilebilir. Ancak, yukarıda verilen örnekler hayatımızın sadece “belli bir kısmını“, “belli bir süreliğine“ etkileyen uygulamalar. “Hayatımızın tamamının“ dijital faşizm uygulamaları tarafından sarıldığı uygulamalar olsaydı neler olurdu? Bu ihtimali düşünmek bile istemiyorum!  Ancak, benim düşünmek istememem pek bir işe yaramıyor maalesef. Maalesef diyorum, çünkü,  “hayatımızın tamamında nasıl hareket  edeceğimizi“ dijital faşizme başvurarak insanlara dayatmaya çalışan birileri var. Bunlar, uzun süredir bu yöntemi yerleştirmeye çalışıyorlar. Peki kim onlar?  “Onlar“ı da bir sonraki yazıda konuşalım...  

*https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cumhurbaskani-erdogan-dijital-fasizme-karsi-hep-birlikte-mucadele-etmeliyiz/2056481

**https://www.haberturk.com/whatsapp-sozlesmesi-iptal-mi-edildi-whatsapp-tan-geri-adim-aciklamasi-geldi-3079128-teknoloji

***https://tr.euronews.com/2021/05/20/avrupa-birligi-as-pasaportu-uzerinde-anlast-ab-dijital-covid-sertifikas-n-kim-kullanabilec