“Hakikat“ Arapça kökenli bir kelime. Bizim dilimizde ise “doğruluk“ anlamına geliyor. Ama, kelime bu haliyle  bizim için tek başına bir anlam ifade etmiyor gibi. Sanırım bu kelimeyi hangi anlamda kullanacağımı daha net bir şekilde sizlere açıklamam gerekiyor.

“Hakikat“ Arapça kökenli bir kelime. Bizim dilimizde ise “doğruluk“ anlamına geliyor. Ama, kelime bu haliyle  bizim için tek başına bir anlam ifade etmiyor gibi. Sanırım bu kelimeyi hangi anlamda kullanacağımı daha net bir şekilde sizlere açıklamam gerekiyor.

Hepimiz, günlük hayatımızın düzenli, sorunsuz bir şekilde devam etmesini isteriz. Elbette bu en doğal hakkımız. Bunun için de, karşımıza çıkan olaylara, nesnelere, insanlara; kısacası her şeye anlamlar vermeye, onları belirli özellikleriyle tanımlamaya çalışırız. Bazılarına “doğru“ bazılarına  “yanlış“ bazılarına “iyi“ bazılarına da “kötü“ gibi anlamlar veririz. Ama sonuç olarak, verdiğimiz anlamların “hakikat“ yani “doğru“ olduğunu düşünme eğiliminde oluruz. Peki, bu tanımlamaları yapmak için hangi yolları kullanırız ? Öncelikle, bugüne kadar gördüğümüz, duyduğumuz, yaşadığımız her şeye yani “deneyimlerimize“  başvururuz. Onlara bakarak neyin doğru olduğuna karar vermeye çalışırız. Bir de aklımız var elbette.

Yaşadığımız şeylere anlam vermek için “aklımızı“ da kullanırız. Bazılarımız sadece deneyimlerine güvenirken; bazılarımız da sadece aklına güveniyor olabilir. Ama, bazılarımız her ikisine de güveniyor olabilir. Bunların ikisine de güvenmeyip sadece “hisleri“ ile hareket edenlerimiz de olabilir muhakkak. Ya da  neyin doğru olduğuna karar vermek için hepsini kullananlar da olabilir. Bir şeyi doğru olarak kabul ederken hangi yöntemleri kullanırız peki, düşündünüz mü daha önce ? Ben kendimce tespit ettiğim en temel yöntemleri sizlere aktarayım isterseniz. Günlük hayatta  “bir şeyin“ sürekli meydana geldiğini, onun hep aynı şekilde olduğunu görüyorsak, bu şey hakkında bir düşünce oluşur kafamızda. Sonrasında da, aynı şeyin, kafamızda oluşan düşünceye  “her seferinde“ uyacak şekilde gerçekleştiğini gördükçe düşüncemizin doğru olduğuna inanmaya başlarız. Bundan sonra bu olayı,  “doğru olduğunu düşündüğümüz“ düşüncemize göre değerlendirmeye başlarız. Başka bir yöntem de, düşüncemizde  “tutarlılık ve bütünlük“ aramamızdır. Örneğin; dürüst bir insanın nasıl olması gerektiği konusunda kafamızda belli bir düşünce olduğunu varsayalım.

Günlük hayatta bu düşüncemize göre davranan insanlara dürüst insan gözüyle bakmaya başlarız. Ancak, karşımızdaki insan düşüncemize uymayan birkaç davranışta bulunduğu zaman, hemen o kişinin dürüstlüğünden şüphe etmeye başlarız. Bir başka yöntem, düşüncemizin doğru olup olmadığını başkalarına sormamızdır. Başkaları da düşüncemizi onaylıyorsa, doğruluk oranının arttığını düşünmeye meyilli oluruz. Bir diğer yöntem, bir düşünce bize fayda sağlıyorsa ona doğru dememizdir. Bunların yanında, otoritelerin doğru dediği şeylere doğru deme eğiliminde olmamızı da sayabiliriz. Örneğin; doktor, belirli bir alanda neyin doğru olduğunu söyleyebilecek yeterliliğe sahip bir kişidir bizim gözümüzde. Bu sebeple, onun söylediklerini doğru kabul etmeye meyilli oluruz. Çünkü  “bilgi“ ve  “yetki“ onun elindedir. Aynı zamanda, geleneklerin doğru dediği şeylere doğru demeye de eğilim gösterebiliriz. Bunların yanı sıra; televizyonu, gazeteleri, sosyal medya gibi araçları da sayabiliriz. Onlar da belirli şeylere “doğru“ derler. Örnekler uzatılabilir.

Peki, doğru dediğimiz şeylerin  “kesinlikle doğru“ olduğundan emin misiniz ? Olduğundan başka türlü olamazlar mı? Ya biz yanılıyorsak ? Hayat, insanlar, olaylar sürekli değişiyor; ama bazı  “doğrular“ hep oldukları yerde doğru olarak kalıyorlar mı? Tek bir doğru olduğuna mı inanıyorsunuz? Tek bir doğru varsa, neden insanlar sürekli tartışıyor, neden bulamıyorlar o  “tek“ doğruyu ? Tek ise, çok uzaklarda olabilir mi? Yoksa  “dipsiz bir kuyu“ nun dibinde mi ? Ya, dipsiz bir kuyunun dibindeyse ve insanlar onu  “keşfetmek“ için kuyunun dibine indilerse ? Ya, doğru dediğimiz şey keşfettiğimiz değil de bizim  “icat ettiğimiz“ bir şey ise? Ya, “hakikatin hakikati“ tek bir hakikat olmaması ise ? O zaman kuyunun dibine inenler orada ne yapıyorlar ? İsterseniz onlara bir göz atalım. Bakalım “tek doğru“ yu bulabilmişler mi. Bulamamışlarsa, elimizi uzatalım da çıkaralım onları kuyudan ve hep beraber “icat ettiğimiz“ doğruları arayalım. Ama kavga etmeden...