Bazen yolun sonuna geldiğimizi düşünürüz; ama aslında daha yolun başında olduğumuzu fark ederiz. Şaşırırız. Neden böyle olduğunu düşünürüz.

Bazen yolun sonuna geldiğimizi düşünürüz; ama aslında daha yolun başında olduğumuzu fark ederiz. Şaşırırız. Neden böyle olduğunu düşünürüz. Çoğu zaman anlam veremeyiz bu duruma. Bu kez benim için bu durum geçerli değil sanırım. Evet, başa dönüyorum. Ama yeniden başlamak için değil. Başa döneceğimi bile bile ilerledim, başa dönmek için ilerledim. “Neden bahsediyorsun“ diye soranlarınız varsa söyleyeyim; “Hakikatin hakikati“ başlıklı ilk yazımdan bahsediyorum.

Çok zaman geçmiş bu ilk yazının üzerinden. Belki, bazıları “ne anlatıyor bu yazıda“ diye düşündü ve anlam veremedi; bazıları daha yazının sonunu merak etmeden kapattı; bazıları okudu, kafasında bir şeyler oluştu ama yazı kısa olduğu için “tamam anladık, ne olmuş yani“ diye düşündü. Bazıları da başlığına bakarak yazıyı hiç açmadı bile. Hepsi olabilir, doğaldır. Çünkü garip bir durum gerçekten. Bütün gazetelerde siyasilerin birbiriyle laf dalaşı, kadına şiddet, savaş haberleri, göçmen meseleleri, siyasi ayak, ekonomi, faturalar, genç işsizlik ve daha nice  “güncel konu“ varken, benim  “hakikatin hakikati“ diye bir yazı yazmam garip bir durum gerçekten!  Sebebi ne olabilir bu yazının yazılmasının acaba? Gerçeklerden kopukluk mu? Hayalperestlik mi? Suya sabuna dokunmayayım da kimse bana bir şey demesin tavrı mı? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diye düşünmek mi? Bana göre hiçbiri değil! Belki bazılarına göre hepsidir. Ama düşünsenize, yukarıda saydığım ve saymadığım birçok “güncel konu“ arasında o kadar çok “malzeme“ var ki! Siyaset mi? Çok kolay. Hemen güncel bir olay seçelim, bir tarafı karşı kutbumuza koyalım, kendi dünya görüşümüzde olmayan bu karşı kutba istediğimizi söyleyelim, okuyanlar da kendi görüşleri doğrulandı diye gururlansınlar ve yazıyı yazana tebriklerini iletsinler! Böyle olmuyor mu Türkiye’de? Herkes bir konuda birbirine saldırıyor. Çözüm? Çözüm yok! Çözüm isteyen var mı? Sorsanız herkez çözüm istiyor; ama herkes olaylara kendi bulunduğu yerden bakıyor. Dünyada “tek bir doğru“ var sanıyorlar. Mesela göçmenler konusu! Herkesin fikri var değil mi bu konuda? Aylardır, yıllardır kapalı olan kapıları açtık. Neden? Göçmenler Avrupa’ya gitsin diye! Neden? Göçmenleri Avrupa’ya karşı koz olarak kullanmak için! Şimdi, biz bu konuda ne düşünüyoruz? Bazıları  “ah yazık ya, kıyamam“ diyor; bazıları “biz kapıları açtık, gitmeseydiler; hem nankör bunlar. Türkiye onlara sahip çıktı, onların yaptığına bak“ diyor;  bazıları “biraz da Avrupa uğraşsın“ diyor; bazıları  “madem gittiler, ölmeyi göze aldılar demek ki“ diyor! Bazıları, birileri. Peki, sınırda annesinin kucağında karnı aç bir şekilde uyuyan- belki de açlıktan uyuyamayan- bebekler ne diyor? Bir şey diyemiyor! Çünkü kimse onları dinlemiyor, dinleme tenezzülünde bulunmuyor. Peki Yunanistan ne diyor? Onlar da  “kendi doğrularını“ söylüyor; ama gaz kullanarak! Evet, herkes kendine göre haklı olduğunu düşünüyor. Diğerlerinin haklı olup olmamasını umursamıyor. İşte bu yüzden yazdım  “Hakikatin hakikati“ ni.  “Ya, “hakikatin hakikati“ tek bir hakikat olmaması ise?“ cümlesini işte bu yüzden kurdum.  “Doğrunun doğrusu tek bir doğru olmamasıdır“ demek için.

Peki “güncel“ dediğimiz bu olaylar neden sürekli “güncel“ olarak kalıyor? Neden herkes birbiriyle kavga ediyor? Ekonomi neden kötü ? Neden kadına şiddet var? Neden dünyanın her yerinde meydana gelen “her türlü şiddet“  ön plana çıkarılmıyor da, kadına şiddet meselesi bu kadar ön plana çıkarılıyor? Neden biliyor musunuz? Çünkü “hayata bakışımız“ hep aynı yerde kalıyor! Güncelin ne olduğu üzerine bir kez daha düşünürsek neden böyle olduğunu da anlarız belki! Güncel dediğimiz olayların “güncel“ olarak kalmasının sebebi, bizim hayata bakışımızın aynı kalmasıdır. Herkes güncel olayları konuşmak, onlar hakkında yazılar yazmak ve okumak, yorum yapmak istiyor. Kimse  “güncel olaylar neden güncel olarak kalıyor“ diye düşünmüyor! Sabit bir şekilde düşünüyoruz. Bazen de değil, çoğu zaman. Oturup bir düşünelim o zaman. Ne yapabiliriz? ‘Hayata bakışımızı’ gözden geçirebilir miyiz mesela? Her zaman haklı olamacağımızı düşünebilir miyiz? Haksız olduğumuzu kabul edip, karşı tarafın hakkını ona teslim etmeyi deneyebilir miyiz? Beraber deneyelim mi? Hayata bakışımızı gözden geçirelim hep beraber. Nereden başlayabiliriz peki? Mesela bu son  “güncel“ olayları takip ederken “o diyorsa doğrudur“ dediğiniz oldu mu hiç? Buradan başlayalım mı? İsterseniz ben “hayata bakışımız“ başlıklı bir yazı dizisi yazmaya başlayayım, “hayata bakışımızı“ beraber gözden geçirelim. Ne dersiniz? Cevabınız ‘evet’ ise zaman kaybetmeden başlayalım o zaman! Yolumuz uzun çünkü!

“Hayata bakışımız“ başlıklı yazı dizisinin ilk yazısı “O diyorsa doğrudur“ ile 7 Mart Cumartesi günü görüşelim o zaman.