Bunları yazarken bile içim acıyor, nefesim kesiliyor.

Aslında ilk yazımı daha güzel bir konu ile başlamak istiyordum ki, dün Twitter’a bakınca vazgeçtim.

Çünkü TT olan ilk haber yine kadın cinayeti idi!

Yine genç bir kadın boşanmak istediği kocası tarafından katledildi. Yine bir kadın hayattan koparıldı, yaşama hakkı elinden alındı. Babası konuştu akşam haber kanallarında; “35 defa uzaklaştırma kararı alındı” deyip isyan ediyordu. Katil elini kolunu sallaya sallaya boşanmak isteyen eşinin evine gelmiş ve kız kardeşinin gözleri önünde öldürmüş.

Bunları yazarken bile içim acıyor, nefesim kesiliyor.

Artık öyle bir hale geldik ki… Evinde şiddette maruz kalan kadın, çevresinden çekindiği, laf söz olur diye düşündüğünden dolayı ama en önemlisi eğer şikayette bulunursa daha fazlasını yaşayacağı endişesi duyduğu için maalesef sessiz kalmak zorunda kalıyor. Aile içi şiddette çoğu kez, kol değil her yeri bile kırılsa, yen içinde kalıyor. Çünkü, bu öylesine büyük bir ayıp ki; kadınlar utanıyor, konuşamıyor ve susuyor.

Oysaki biz hayatın her alanında “Ben de varım” diyebilen güçlü kadınlarız.

Anne olduk,

Kardeş, abla olduk,

Eş olduk,

Sevgili olduk…

İş hayatı için, çocuklarımız için, sosyal hayatımız için hep mücadele ettik. Etmeye de devam edeceğiz, pes etmek bizim lügatımızda asla olmadı.

Şimdi ise son yıllarda ülkemizde artan kadın cinayetlerinden dolayı hayatta kalabilmek için de mücadele etmeye başladık.

Ama!

Bir erkeğin kıskançlığı, egosunu tatmin etme duygusu yüzünden hayattan koparılmaya başlandık.

Oysaki herkes gibi yaşama hakkına sahibiz.

Sizler bu yazıyı okurken Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kim bilir kaç kadın daha kocasından, abisinden, babasından, sevgilisinden şiddet görmüş belki de öldürülmüş olacak!

Ne acıdır ki töre ve namus cinayetleri konusunda dünyada ilk üç sırada bulunuyor ülkemiz! İşte bu yüzden kadınlara daha pasif, erkeklere daha aktif bir rol biçilen namus anlayışının Türkiye’de kadına yönelik şiddetin ve namus cinayetlerinin nedeni olarak gösterilebiliyor.

Bir Türkiye gerçeği var ki hayatının tehlikede olduğunu fark edip polise başvuran kadınlarımızı ya  halen yürürlükte olan yasalarımız koruyamıyor ya da var olan yasalar gerektiği gibi uygulanamıyor maalesef.

Çoğu olaylarda kadının tahrik ettiği ya da erkeğin ruh sağlığının yerinde olmadığına dair bir rapor ile serbest bırakılmalarına şahit oluyoruz.

Cinsiyet kaynaklı adaletsizlikler var olduğu sürece kadınlarımız yok olmaya devam edecektir! Ama artık yeter, biz kadınlar ölmek değil, yaşamak istiyoruz.

Ve önemli olan diğer unsur da; böyle şiddetin var olduğu bir evde yetişen çocuklar!

An be an babasının annesine yaptığı sözlü ve fiziksel şiddete tanıklık eden küçük bireyler. Onların ruh sağlığını ya da büyüdükleri zaman toplum içerisinde nasıl davranacaklarını düşünebiliyor musunuz?

Annenin yaşadığı travmanın benzerini çocuk da yaşıyor ve o da hayata bir sıfır yenik başlıyor.

Yazdıklarımdan dolayı sakın beni feminist olarak görmeyin.

Benim için ne erkek üstün, ne de kadın… Biz kadınlar erkeklerle yan yana yürümek istiyoruz, değerimizin anlaşılmasını istiyoruz.

Kadın ve erkek bir bütünün parçalarıdır.

Arkadaşlarımızla birlikte dışarda eğlenirken yan masadan çirkin bakışlara maruz kalmak istemiyoruz. Akşam evimize giderken acaba takip ediliyor muyum diye korku yaşamak istemiyoruz. Kısa giydin, dekolten var diye yargılanmak istemiyoruz.

Lütfen biz kadınları “dişi” olarak değil “kişi” olarak görün!