MUHTARIN KÖŞESİ

Başlığın devamı da şöyle olacak elbet: Vatandaşın da kafası karıştı.

Seçim sath-ı mailine girdiğimiz şu günlerde, formel, enformel bütün yapılar yarış halindeler. Bilgi veriyorum deyip; dezenformasyonun babasını yapanlar karşısında kafalar karışıyor ister istemez. O kadar çok şey yazıp söyleniyor ki; olayların biraz kıyısında duran vatandaşın da zihni bulanıyor. Kişiler, kurumlar, partiler derken o kadar çok ve karmakarışık şeyler söyleniyor ki; bütün bunları ayıklamaya karışsak, günlerimizi alır, gazete sayfaları da bu yazılardan lebalep dolar taşar. Tabii ki okurun da sabrı…

Bazen kendi kendime söz veriyorum. Boş ver leeen, âlemi sen mi nizama sokacaksın, alarga dur, karışma etliye sütlüye diye ama gönül ferman dinlemiyor.

Sureti haktan görünüp manipülasyonun ağababasını yapanlar; kendi takımlarını konsolide etmek için canhıraş bir şekilde uğraşırken, kıyıda durmak da pek içime sinmiyor doğrusu.

İnceldiği yerden kopsun diyerek biz de bu hercümercin içine dalalım bakalım.

Olabildiğince sert tartışmaların yaşandığı; hamasi ve ezber nutukların atıldığı, biraz ironinin bile karşılık bulmadığı bu cangıldan yara bere almadan çıkmak zor. Meselelere at gözlüğü ile bakanların mebzul miktarda olduğu bir vasatta; biz yine de yazının sonunda, fazla kırıp dökmeden, müstehzi bir yüz bırakabilirsek ne mutlu bize.

Bu uzuuun girizgâhtan sonra ortada kuyu var yandan geç diyenlere de inat, balıklama dalalım mevzunun göbeğine.

Mevzubahis Çerkeslikse gerisi teferruat diyen bir güruhun, Türk Milliyetçiliği ile Kürt Milliyetçiliği arasına sıkışıp arz-ı endam edenlerin söylenebilecekleri üç cümlesi var:

1-TC bizi asimile etti.

2-Anadil eğitimi ya da anadilde eğitim istiyoruz

3-Çerkesçe TV istiyoruz.

Çok şükür, artık bunları kabul etmeyen ve söylemeyen yok camiamızda. Neredeyse bunları demeyenleri, kocaya vermiyorlar ya (ya da söylemeyenlere kız vermiyorlar)

Dördüncü cümleyi kurmaya mecali olmayanlar siyaset meydanında arz-ı endam edip de; her şeyin kendileri ile kaim olduğunu söylemiyorlar mı ifrit oluyorum arkadaş. Ve hatta neredeyse biz uyanmazsak güneş doğmayacak diyecekler de dilleri varmıyor zahir.

Toptancı zihniyetle bütün meselelere siyah ve beyaz diye bakanların aklına turp sıkayım. Yahu daha geride bırakın griyi; şeker pembesinden kavuniçine kadar enva-i çeşit renk var.

Siyaseten bir ilkesizliği de buradan faş edelim de herkesin malumu olsun. Konuyu yakın takip edenlerin malumudur. Kimilerine göre bir arkadaşımız bölge değişikliği yaptı. Ondan sonra da kızılca kıyamet koptu. Demirel gibi “tapulu arazime gecekondu yaptırmam" gibi bir cümle kurmadıkları kaldı. Velev ki doğru söylüyorsunuz. Yahu orada da partinizin bir adayı var. Orada da sizin adayınızla “tam bağımsız” aday karşı karşıya gelmeyecek mi? O adayın etnik kimliği farklı diye mi ona reva görüyorsunuz “sakıncalı piyade”nin o bölge adaylığını. Çok moda deyimle, “siyasi etik” denen şey var yahu. Hangi bölgeden olursa olsun illaki bu adayla karşı karşıya geleceksiniz zaten. Kaldı ki aynı şeyi düşünmeyenleri siyaseten rakip olması da doğaldır. Doğrudur. Hem nerede hareket orada bereket diye boşuna mı söylemişler. Hem o bölge münbit bir bölgedir. Tam otuz bir milletvekili çıkacak oradan. Siz birini alırsanız, daha geriye otuz kalıyor. Bırakın onu da başkası alsın.

“Kullanışlı ahmaktan kullanışlı alçaklığa…” cümlesini kuracak kadar bir embesil tavra sürüklenenlerin hali içler acısı. İşkembe-i kübradan sallayan zevata, “kılavuz ve karga” desem ne demek istediğimi herkes anlar herhalde. Ne abdestimizden ne de namazımızdan şüphemiz yok elhamdülillah; ama bu kadar pervasız bir cümleyi, bu kadar toptancı bir zihniyetle kuranların ideolog olduğu bir ortamda ben vantrilog olmayı reddeder; cümleyi de tam hedefine ulaştırırım. Yavaş tükürük ya sakala ya bıyığa bulaşırmış. Çok şükür biz “tu” dedik mi de, hedefe ulaşırız.

Liyakat sahibi olmayan zevatın elinde, oyuncak olmayı reddetmekten öte biz de ceffal kalem girişiriz cenge.

Hamaset gemisi ile yol almaya çalışanlara inat “diyalog” demeye devam edeceğiz. Bunun için palyatif çözümler yerine behemehal Çerkes Duruşu’nun gereği Xase geleneğinin yerine getirilmesi getirir.

İçinde yaşadığımız toplumda bizi bir yere koyacak yegâne çözüm aracı budur. “Dahili ve harici bedhahlarımız” bunu pek algılamasa da; siyaset sahnesine hakim kılınacak bir Çerkes Duruşu; Türkiye’deki kısır, hışır ve haşır huşur siyaset tartışmalarına da emsal teşkil edebilir.

Entelektüel düzeyi son derece sığ; vizyonerlikten uzak gri papağanlarımız ezberlerini tekrar ede dursunlar. Bütün bunlara inat, camia olarak kendimizi hızla geliştirmek; ve hala, tam bozulmamış Çerkes Duruşu ile ‘saygı görmek için saygı göstermek’ ilkesi ile hareket etmek gerektiğine canı gönülden inanıyorum.

Ve en önemlisi, seçim sürecinde geometrik bir artışla çoğalacağına inandığım kaba ve hoyrat tartışmalar kıyısında kalmalıyız. Ki yarın yüz yüze bakabilelim.

Türkiyeli Çerkes toplumunun siyasetten ne kadar uzak olduğunu son milletvekili aday listeleri çok net ortaya koydu. İktidarından muhalefetine bütün partilerde neredeyse yok mesabesindeyiz.

Bunun iki ayağı var elbet.

Birincisi kendimiz. Piyangodan büyük ikramiye bekliyorsanız; önce bilet almalı diye net bir şekilde görüşümü belirteyim. Bütün partilere neredeyse öcü gibi bakan; sanal âlemin getirdiği kolaylıkla desteksiz atış yapan yarenler şunu iyi bilsinler ki “tekkeyi bekleyen çorbayı içer”.

Siyaset yürek ister, emek ister; bilgi, beceri ister. Fedâkarlık olmazsa olmazıdır. Belki yeri geldiğinde feragat etmek de bir erdemdir. Amma velakin yine toptancı bir zihniyetle ortalığı “siyaset esnafı”na bırakmak onların ekmeğine yağ sürmektir.

Ayağında çarık, elinde asa Anadolu’yu adım adım gezenler; terli yanağın tuzunu damağında, uzamış sakalların dikenliğini yanağında hissedenler; salonlarda boyalı iskarpinlerle arz-ı endam edenlere prim vermezler. Alacakları sadece nasihattır.

Biraz daha zülf-ü yâre dokunalım:

Keskin solcularımız var. “Emek / sermaye” çelişkisinden öte cümle kuramıyorlar hala. Yüzde bir, ikinin üzerine niye çıkmadıklarını; kendisi dışındaki herkesi suçlayarak avunmaya çalışıyorlar ki bu çıkmaz yoldur. Dünyanın bir çok ülkesinde sol- sosyalist- sosyal demokrat ve hatta komünist partiler iktidara geldiler ya da iktidarın parçası oldular. Bu örnekleri iyi inceleyip, özümsemeleri ve derslerine iyi çalışmaları gerekirken hala “mit” peşinde koşuyorlar.

68 kuşağı olmadı, 78 kuşağı dediler … Şimdi de Gezi Kuşağı efsanesi yaratmaya çalışıp; kendi Lat, Menat ve Uzza’larını oluşturuyorlar. Sonra da putlarını yiyemedikleri için, birbirlerini yiyip tüketiyorlar.

Hadi 68 kuşağı bir TİP çıkardı. (Demek ki bir şeyler olabiliyormuş). Sonra ne yaptılar; işin kolaycılığına kaçıp cuntacılığa soyundular. (Bakınız ve tarih okuyunuz : 9 Mart cuntası) O zaman al sana 12 Mart cuntası... Fille yatağa girersen eğer, ezilmeyi göze alacaksın arkadaş. Ve elbette ki filler tepişirse çimler de ezilir sonunda.

Ömürleri ezber sloganlarla geçenler ve ömürleri öbürlerini ötekileştirdiklerine inat; “gericiler” solda; siz sağda kalıyorsunuz “solcu”lar(!). Kemalizm ipine sarılıp solculuk oynamaya kalkınca sağ zaten yüzünüze bakmıyor solun da aklı karışıp zihni bulanıyor. Sonra da sandıkta boğulanların cesedi bulunamıyor.

Solumuz dünyayı okuyamıyor bir türlü. Romantizmden realizme geçiş yapamadılar maalesef. Bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur ezberine ilave yapalım. Yahu naif solcu biraderlerimiz; daha sarf var, nahiv var, emsile var…

“Erken kalkan yol alır, erken yatan döl alır” darb-ı meseline karşın biz de diyelim ki; Erken kalkan solcu fraksiyon kurar , sonrasında da vatandaştan nasihat alır. (Nasihatın hangi kelimenin yerine ikame edildiğini anlamışsınızdır erenler)

“Sol, sosyalizm, komünizm!” Evet. Pekala… “Marksizm” Velev ki ona da evet. Peki Leninizm’i daha da kötüsü Stalinizm’i nereye sığdıracağız yoldaşlar. 77’de Taksim’e giden; kızıl yıldız bereli, orak çekiç bayraklı solcu/komünist silahlı birlikleri nereye sokacağız. Ölen 34 kişinin kanında dahliniz var mı diye düşündünüz mü acep.

Benden size nasihat: Dr. Kıvılcımlı’dan feyz alın. Toplumun değer yargılarını iyi algılayın ve ana gövdesini “gerici” söylemiyle küçümsemekten vazgeçip bir ve birlikte olmanın yolunu bulun. O zaman “Yar, yardımcınız olur” belki.

Kürtçü partiden “sol” çıkaranlara da şaşmıyor değilim hani. Yıllar yılı MHP’yi niye eleştirdik ki babalar. En azından adamlar ne düşündüklerini gayet net söylüyorlar. Biz de gardımızı ona göre alıyoruz bari. Suyu İmralı’dan, elektriği Kandil’den alıp demirden/taştan adam yaratmaya çalışanlar 30 bin kişinin ölümünde hiç suçu yokmuş gibi pirûpak aklanacaklar ve meydana “sol” diye salınacaklar. Üstelik sol gösterip sağ vuracaklar ve biz de bunu yiyeceğiz. (Ben yemem) Böyle giderseniz eğer; barajı aşamayacaksınız, barajı aşamayacaksınız, barajı aşamayacaksınız!..

Diğer taraftan güreşe doymayan müzmin mağlup ana muhalefet, yine politika üretmeden “karşıtlık” üzerinden prim yapmaya çalışıyor. “Bunlar gitsin!” Tamam paşam. Emrin olur! Bunlar gitsin de, sen diyorsun bu arada? Necdet Hatam’dan apartıp bir cümle kurayım da ne dediğimiz daha net anlaşılsın. Ağzınızda su varken konuşmayın. Ne dediğiniz anlaşılmıyor.

Çerkes Derneği’nde Çerkeslere ait son derece masumane birkaç sorudan irkilen “solcu(!) MV adayı avukat arkadaş; “Çerkes Miliyetçiliği”suçlaması ile misafirlik adabını bozup meydanı terk ediyorsa, yarın nasıl politika yapacak ben merak ettim doğrusu. Kemalizmle vaftiz edilen bedenlerden ancak bu kadar solculuk çıkıyormuş demek ki!

Kerameti kendinden menkul arkadaşları “mit” yapan onun dışındaki bütün görüş ve düşüncedekileri “yok” sayan ve de daha kötüsü aşağılayan, sevgili arkadaşım için söyleyeceğim şu: Büyük bir sukut-u hayale uğradım. Düzenli ve intizamlı bu arkadaş kendini bir gözden geçirirse iyi olur. Biraz demokrat olmadan bir şey çıkmaz.

Devri iktidarlarında bütün cumhuriyet tarihine oranla müthiş demokratik hamleler yapan, iktidar da nasibini almalı kalemimizin sivri ucundan. Tüm partilerin 550 kişilik listelerinin banko seçilebilecek yerlerinde, kimliğiyle ilgili hassasiyetleri olan adaylar bulamadık ne yazık ki. Çok küçük bir iki istisna hariç) Bu da camiamızda infial uyandırıyor açıkçası.

Gerekçesi her ne olursa olsun bu garabet anlaşılır bir şey değil. Kurtuluş Savaşı’ndaki teşkilatçılığımız mı sizi düşündürten husus? “ Hiç eser yok eski halimizden” deyip bir şarkı patlatalım isterseniz.

“MİT’te, askeriyede ve polis teşkilatında önemli noktalarda hep Çerkesler var” gibi ipe sapa gelmez bir şehir efsanesinden mi ürküyorsunuz bilmiyoruz. Gerçi Beyaz Türk olmuş Çerkeslerin böyle bir ipe sarılmaları anlaşılabilir bir şeydir ama vallahi de böyle bir şey yok billahi de. (Olsa keşke)

Böyle diye diye eridik bittik yahu.

Dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlayacak, haberiniz olsun!

(Editörün Notu: Yazarımız Enver Sağlam'ın 2015 seçimleri öncesi yazdığı yazıdır. Yazarımızın yazı ile ilgili notunu paylaşıyoruz: '2015 seçimleri öncesi yazdığım bir yazımı günceli yakaladığını düşündüğüm için bir kez daha yayınlamak istedim. Artık neredeyse 2023 seçimlerinin son düzlüğüne girdiğimiz bu günlerde gündeme uygun düşecektir.')