MUHTARIN KÖŞESİ

Fasulye gibi bir nimeti böylesine bir anlamda başlığa çıkarmak çok hoş değil belki de… İnsan çarpılır alimallah.

Öncelikle gerek kuru fasulyenin ve gerekse taze fasulyenin en sevdiğim yemekler olduğunu söyleyerek peşrevi tamamlayalım.

Her ne kadar Aşağıdemirci doğumlu olsak da, esas itibarıyla Eyüp Sultan’da ömrümüz geçti desek yeridir. Kimliğimiz 1964’ten 2016’ya kadar bilfiil yaşadığımız bu semtte oluştu. Mahalle kavramını dolu dolu yaşayıp, sokağın dilini de bilen biri olarak yetiştik. Merak etmeyin efenim, Yeşilçam ürünü “salon çocuğu” olmayı da biliriz yeri ve zamanı geldiğinde... Bunu da nafile bir kostaklanma olarak görmeyin lütfen…

Çoğu çocuk gibi futbol oynamak en büyük eğlencemizdi. Çok yetenekli olduğumuz söylenemez ama hırsımla, mücadele azmimle sonuna kadar mücadele ederdim.  Bu yapım, ilgilendiğim her konuda olduğu gibi, bugün de yazı mecraında boy göstererek kendimi ortaya koymaktadır.

Fasulyeden oyuncuya gelirsek…

Az önce de ifade ettiğim üzere, futbol en büyük zevkimizdi. Kadroları oluşturmak ise işin püf noktasıydı. Bazen az sayıda oyuncu olunca bu işi en iyi beceren iki üç as oyuncu hemen bir takım oluşturur; üçe beş, üçe altı gibi sayıca dengesiz takımlar kurulurdu. Bir tarafta  üç kişi diğer tarafta Çin ordusu gibi sağa sola koşuşturup duran bir yığın oyuncu. Neticede sayıca az ama takım gücü olarak kuvvetli olan ekip kazanır gazozu da onlar içerdi.

Bazen de iki kuvvetli oyuncu takım kaptanı olarak karşılıklı oyuncu beğenir ve takımları oluştururdu. En sona gelindiğinde ise sayıca dengesiz bir durum varsa en güçsüz ve çelimsiz ve de yeteneksiz çocuğun da gönlü olsun diye “fasulyeden” diyerek takımın birisine ilave edilirdi. Yalnız bir şartla ikinci yarıda da diğer takımda oynamak kaydıyla.

Burada esas olan, hiçbir çocuğun dışlanmaması idi.

Yeri geldiğinde çocuk halimizle ne kadar duyarlı olduğumuzun bilinmesi için çok hoş bir örneği de anlatayım siz değerli okurlarıma. Sokağımızda çocuk felci geçirmiş ve yürüyebilmesi için ayaklarında demir protezler olan bir kardeşimiz bile takıma konurdu. O da olanca gücüyle düşe kalka oyuna katkıda bulunmaya çalışırdı. Kâh kalede durur, kâh ortada mücadele ederdi. Bu maçların kurallarından biri de oyunculardan birisinin kendisi gönüllü değilse eğer, kaleye sırayla geçilmesi idi. Malum herkes golü atıp kahraman olacak ya…

Şimdi gelelim bu “fasulyeden oyuncular” kimlerdir ya da as oyuncular kimdir sorusunun cevabına…

Anladınız siz onu diye biraz mugalata yapayım önce…

Malum aliniz artık altılı mı yoksa yedili mi ve hatta sekizli mi olduğu belli olmayan masa nihayet adayını belirtti. Kemal Kılıçdaroğlu nihayet cumhurbaşkanı adayı olarak açıklandı. Aylardır oynanan aday toto da nihayet sona erdi. Bol cumhurbaşkanı yardımcılı bir yapılanmanın en dikkat çeken tarafı ise, bana göre fasulyeden oyuna dahil edilen iki belediye başkanı oldu.

“Futbol asla sadece futbol değildir” diyen Simon Kuper  ne de doğru söylermiş meğer…

Alın şimdi yukarıdaki örnekleri günlük siyasete uyarlayın...

As oyuncular kim?..

Karşısındaki Çin Ordusu gibi  takım kimlerden oluşuyor?..

Ya da!..

Fasulyeden oyuncular kimler?..

Gazozu içecek oyuncuyu sual ederseniz eğer...

O da belli!

Elbette ki Recep Tayyip Erdoğan!

Söylenmediği müddetçe her türlü fikir özgürlüğünü destekleyen demokrasi havarisi okurlarımız, atış serbest!..

Meral Akşener’i iki günde paramparça edenler karşısında son sözüm şu: Kem Âlât İle Kemâlât Olmaz!..