MUHTARIN KÖŞESİ

Lafı dolandıracağım biraz.

Merak etmeyin gündeme bir ayna tutacağım sonunda…

Okuma alışkanlığım çocukluk yıllarıma dayanıyor. Gazete, dergi, kitap ne bulursam okumaya gayret ederdim. Bu merakımın önemli unsurlarından biri de kısaca ‘Teksas/Tommiks’ diye isimlendirdiğimiz çizgi romanlardı. Yanı sıra Kara Murat ve Tarkan…

Bir de Oğuz ve Tekin Aral’ın Gırgır ve Fırt Dergileri.

Özellikle Gırgır neredeyse yok satıyordu.

Pek dünya görüşümüze uymasa da alır ve okurduk. Kahramanları da efsane Avanak Avni, Utanmaz Adam Şeref, Korna Kâmil, En Kahraman Rıdvan vs…

Bütün bu yazdıklarım aslında dolgu malzemesi. Girizgâh diyelim ya da…

Efendim, Gırgır’da mizahi öyküler olurdu…

Hatırladığım kadarıyla bir tanesi şöyleydi…

Bir kasabada bir dedikodu almış başını gidiyor. Rivayet o ki aynalar artık daha önce, önünde olan her şeyi göstermeye başlayacakmış. Bir sinema misali…

Ahali de bir sevinç bir sevinç… Geçmişte yaşadıkları tüm güzel anları tekrar gösterecek aynalar... Kiminin doğum günü, kiminin düğünü… Hasılı kasabalının mutluluk sarhoşluğu bir anda kabusa dönüşür. Doktor ‘Önünde kürtaj yaptığımı da ayna ya gösterirse’ diye paniğe kapılır. Kadın eşini aldattığının şahidi olan aynanın gerçekleri su yüzüne çıkaracağının kuşkusuyla kıvranmaya başlar. Rüşvetçi maliyeci, eksik tartan bakkal derken yanlışa düşmüş herkes birer ikişer aynalarını kırmaya başlar.

Sonunda kasaba ayna çöplüğüne döner…

Hikâyenin finalinde bir kişi kazanır... Bu dedikoduyu çıkaran kasabanın camcısı. Sırayla aynalarını yeniler bütün ahalinin…

Gelelim sadede…

Kıyameti yaşadı ülkemiz. 6 Şubat 2023 Pazartesi günü kabusa uyandı ülkemiz. Başta Kahramanmaraş ile Hatay olmak üzere 11 ilimiz hak ile yeksan oldu. Yıkım sonrası yaklaşık 50 bin canımız yitip gitti. Binlerce ev yıkıldı ya da ağır hasar aldı. Ekonomik maliyeti milyar milyar dolarlar…

Depremin yaralarını sarmak adına milletimizin kenetlenmesi gerçekten takdire şayan. Ve fakat akabinde başlayan karşılıklı salvolar bunalttı ahaliyi. Koyun can, kasap et derdinde misali anlayacağınız…

Şimdi sadedin de sadedine geleyim…

Herkes ama herkes kendi aynasına bir baksın lütfen…

Başta bu satırların yazarı olmak üzere bütün ahali hiç günah işlemediğine inanıyorsa ilk taşı atsın. Kopya çeken öğrenciden, parayla sınav sorularını satan öğretmene; trafik suçu işleyip rüşvet veren adamdan rüşvet alan polise; gümrükte bir türlü bitmeyen ‘manifesto’ veren ve alanlara; eşini aldatan haspadan, zampara ve de kulamparalara, din bezirganı sarıklı dindar müsveddelerine… Herkes ama herkes aynaya bir bakıp önce kendini görsün.

Siyasetin en ufak bir biriminde ayak oyunlarının âlâsını yapıp; sahte oylarla kader belirleyenler ve sonra da seçimlerde sürekli karşı tarafı oy hırsızlığı ile suçlayanlar…

Arsasını yaptıracağı evin bir kat daha yüksek olması için kendisi de dahil müteahhit ve belediye üçgeninde kurulan tezgahın mimarları; iktidar ya da muhalefette olmasına göre farklı pozisyon alan siyasetçiler; reyting/tiraj kaygısıyla popülizmin dibine vuran medya mensubu sözde aydınlar…

Literatüre geçmiş doğru dürüst makalesi olmayıp, intihalle gününü gün edip medya maymunu olmuş profesörler…

Antibiyotikli sütü üçe beşe bakmadan satanlar ve onun alıp peynir yapan kansızlar…

Eksik tartan bakkal, vergi kaçıran işadamı, sınırda kaçakçılık yapan köylü, şike yapan sporcu, ormanı yakan şerefsiz, uyuşturucu baronu alçak, milleti dolandıran üç kağıtçı, borcunu ödememeyi alışkanlık haline getiren sade vatandaş, sahte gıda üreten imalatçı derken listeyi çok uzatmak mümkün. Say sayabildiğin kadar… Bütün hepsini yazsan, yazı Manas Destanı’na döner ki ne benim yazmaya gücüm yeter, ne de sizin okumaya sabrınız…

Bütün bu insanlar biziz arkadaşlar!

Evet BİZİZ!...

Ama neredeyse istinasız herkes bir başkasını suçluyor…

Herkes rezil rüsva; kendisi pirüpak. Adeta sütten çıkmış ak kaşık(!)...

Bir de işin kolaycılığı var.

Bütün bu olumsuzluklarda parmakların yöneldiği bir grup insan var: Siyasetçiler!

Belediye meclis üyesinden, Belediye Başkanı’na; Millet Vekili’nden Cumhurbaşkanına…

Bütün bu duruşlar da konjonktürel üstelik… İktidara yakınsanız başka, muhalifseniz başka konuşuyorsanız eğer, siz de tam bir ikiyüzlüsünüz demektir arkadaş… Sanki bu insanlar aramızdan çıkmamış da Mars’tan gelmiş gibi. Bir dönem o koltuklarda oturanlar bir müddet sonra aramızda sade vatandaş olarak gezmekte… Üstelik menfaatlerimizi kotarabilmek için bir de onlara yalakalık yapmaktayız.

İşte tam da burada aynayı, hem kendimize hem de siyasilere tutalım. İşin kolaycılığına kaçıp onları suçlayarak kendimizi temize çekmeyelim.

Kendi adıma söyleyebileceğim şu: Fakir-i pür taksir bir kul olarak herkes ama herkes… Kadını erkeği; yaşlısı genci; milletvekilinden dağdaki çobana herkes ama herkes ‘Allah’ım ben nerede yanlış yaptım’ diyerek başlasın programına…

Finali de Sezen’le birlikte ‘Masum değiliz hiç birimiz’ diye yapsın!

İnşallah bu depremler top yekûn bir silkelenip, kendimize gelmeyi sağlar.