Benim aklımı kurcalıyor bu durum. Biz öğretmenlerin diplomalarının yeterli olmadığını mı düşünüyoruz? Bir bakanlık başka bir bakanlığın vermiş olduğu yeterlilik belgesini mi sorguluyor?

Herkes duymuştur. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygulanacak olan yeni bir sınav var gündemde. Uzman ve Başöğretmenlik sınavı. Ama bu sefer öğrencilere değil öğretmenlere. Bakanlık diyecek ki; ‘Gel canım öğretmenim. Biz diplomana, KPSS puanına göre seni atadık ama olsun. Yine de bir bakalım. Bizim oradan buradan topladığımız ya da ona buna hazırlattığımız sorulara cevap verebilecek misin?’

Veremezse ne olacak? Hiçbir şey olmayacak aslında. Maaşları düşük olacak, ki zaten yeterince düşük. Velileri tarafından küçük görülecekler, ki zaten yeterince saygı görmüyorlar. Meslektaşları tarafından zorbalığa uğrayacaklar, ki zaten birçoğu bunu yaşıyor.

Tüm bunların yanında yine öğretmen olmaya devam edecekler.

Bu tip mesleklerde gerçekten uygulanan eğitimler, ara ara yapılan psikolojik yeterlilik testleri ya da yeterliliği derecelendirme yöntemleri önemli, fakat bunların amacı, sonuçları ve kimler tarafından hangi yöntem ile yapıldığı çok daha önemli.

Bu tip sınavlar birçok yerde uygulanıyor. Örneğin hekimlerde. Önce tıp fakültesini bitiriyorlar. Sonra yeniden kazandığı ve seçtiği alanda 4 yıl eğitim ve uygulama süreçlerinin sonunda uzman sayılıyorlar. Yani ‘Sen zaten tıp fakültesini bitirdin. Şu benim kalbimdeki rahatsızlığa tanı koy’ demiyorlar. Kardiyoloji uzmanına gidilmesi gerekiyor. Dişimiz ağrıdığında ortopediye gitmediğimiz gibi. Yani diyorum ki; kürsüyü teslim etmeden mi acaba yeterlilik araştırılsa...

******

Benim aklımı kurcalıyor bu durum. Biz öğretmenlerin diplomalarının yeterli olmadığını mı düşünüyoruz? Bir bakanlık başka bir bakanlığın vermiş olduğu yeterlilik belgesini mi sorguluyor?

Yıllardır bizi şimdi de çocuklarımızı madem uzman değillerse neden bu insanların ellerine bıraktık? Mesela 15 yıllık bir öğretmen sizin nezdinizde uzman sayılmıyorsa neden hala öğretmen olarak çalışıyor? Yazılı sınava girecek, soruları cevaplayabilirse uzman olacak, baş olacak ama cevaplayamazsa ne olacak? Sadece öğretmen. Eh işte, öyle mi yani? 15 yıllık öğretmenin deneyimi, anıları, her yıl değişen sisteme dağ gibi dayanması… Bunların hiç mi önemi yok? Ya da çocukların yaşadığını onlar da yaşasın istiyorsunuz herhalde. Zaten çocukların sınavlarıyla yeterince strese giriyoruz, bir de öğretmenlerinin sınavları için mi strese gireceğiz?  Ya öğretmenler ‘sınava hazırlanacağız’ diye rapor alırsa ne yaparız!

Yıllarca edinemedikleri itibar ve kariyeri bu sınavla geri mi kazanacaklar?

Neden bakanlık yeterlilik sınavı, milletvekilliği yeterlilik sınavı hatta belediye başkanlığı yeterlilik sınavı ve stajı yok? Seçildilerse eğer başka bir şeye gerek yok, öyle mi yani?

E bizler çocuğumuzu okula gönderirken Milli Eğitim Bakanlığı seçmiş, değerlendirmiş diye öğretmenlere güvenmiyor muyuz? Bunca yıl yanlış mı yapmışız? Öğretmenlerin yeterliliklerini sorgulamamız mı gerekiyormuş?

E hadi güvenmedik, bir de sorguladık diyelim. Bizim çocuklarımızın öğretmenlerini sevmeleri ve öğretmenleri tarafından sevilmeleri, devamında duydukları saygı zaten bir yeterliliğin göstergesi değil mi?

30-35 kişilik sınıflarda, olmayan okullarda, her şartta eğitim ve öğretim veren, öğrenciyi seven, kendi kalemini kağıdını, içtiği çayı ve kahveyi cebinden para verip alan öğretmenlerin çaresizliği bu sınavla mı son bulacak?

Bir de sınavı kimler, hangi yeterlilikteki uzmanlar yapacak? KPSS gibi mi olacak? Diyelim ki uzman oldu, diyelim ki baş öğretmen oldu, başka türlü mü öğretecekler çocuklarımıza? 70 puanı aldıktan sonra her şey bambaşka mı olacak?

Benim çocuğum uzman öğretmene gidebilmek için uzmanlık sınavına mı girecek? Ya da kura çekerken uzman kurası, baş öğretmen kurası, bir de eh işte ‘bu da 50 puanda kalan öğretmen’ kurası mı çekilecek?

Bunun bir izahı olamaz. Levent Kırca parodilerinden birini yaşıyor gibiyiz…

İyi insan her yerde iyidir. İyi bir öğretmendir, iyi bir doktordur, iyi bir yöneticidir ve ne yazık ki bu değerleri ölçebilen bir sınav henüz icat edilmedi. İyi olmayan öğretmenler, iyi olmayan doktorlar ve iyi olmayan yöneticiler ise ne yazık ki henüz gerçekçi bir şekilde yargılanmadı.

Oysa ki tahammül edip sınıflara girebilseniz keşke, okul bahçelerinde 2 teneffüs çocuklarla sohbet edebilseniz, karşılıklı maç yapsanız, okuduğu kitapları konuşsanız, şöyle eğilip ‘gözlerin çok güzelmiş’ diyebilseniz… Sonra da öğretmenler odasında öğretmenlerle size ısmarlayacakları kahveyi içebilseniz...

Yazıma uzman mı değil mi bilmiyorum ama eğitimci Müjdat Ataman'ın sözüyle son vermek isterim.

“Eğitimin derdimiz değil keyfimiz olduğu günleri yaşamak dileğiyle...”