ZAMANIN İZİ

Sosyal medyada fotoğraflarını ilgiyle izlediğim Hüseyin Başaoğlu, geçenlerde şöyle yazmıştı: “Biga Belediyesi ile Yeniceköy arasındaki alan eskiden Biga bağlıklarıydı. O yüzden bugünün yerleşim yerinin adı semt olarak Köşklübağ. O bölgedeki cami de aynı adı taşıyor, düğün salonu da. Biga yerlilerinin itfaiye arkası mahalle diye uzun süre bahsettiği bu alanda bugün artık itfaiye de yok, bağlıklar da can çekişiyor.”

Gözlerimi kapayıp o bölgenin bağ olduğu zamanları anımsamaya çalıştım. Yalnızca Yeni Garaj (yeni/eski garaj gibi birçok kavram da değişikliğe uğradı aslında, bunu da bir yazıda paylaşmak isterim) vardı; döne kıvrıla giden şose yol o zaman gerçekten köy olan Yeniceköy’e çıkardı. Devam ederseniz, kavun karpuz tarlaları arasından, yeşillikler içinde bir patikayı izleyerek Kalafat’a dek gidebilirdiniz. Bilmeyenler için şöyle bir betimleme yapalım: Balıkkaya’nın etekleri ile Kocabaş Çayı arasına yayılmış kasabanın üç yanı bir hilal gibi bağlarla çevriliydi ve o bağlar sosyal hayatın bir parçasıydı. Nisandan ekim ayına kadar şenlikli bir hayatın mekânı olurdu bağlar. Biga demek bu demekti biraz da.

Bunun tarihsel bir arka planı da vardı. Bakmayın, onu betimleyen  heykelcik nedeniyle varlığı da adı da zihinlerde sürgüne gönderilmiş ama Priapos, mitolojide aynı zamanda bağ ve bahçelerin koruyucusu, bereket tanrısıdır. Onun Karabiga’da, dolayısıyla Biga’da olması bir tesadüf olamaz. Antik dönemden bu yana bütün kaynaklar Biga yöresinin bağcılığını, lezzetli meyvelerini anlatagelir.

Bağlar yok bugün. Hüseyin Başaoğlu’nun sosyal medyadaki notunda belirttiği gibi, bağ denilen yerler de birkaç ağaçtan ibaret. Yerlerinde “beton uygarlığı” yükseliyor.

Beton, doğru kullanılmazsa bir canavardır; toprağı, ağacı, börtü böceği, kurdu kuşu ve en sonunda da insanı yer bitirir. Bunu da “gelişiyoruz/kalkınıyoruz” yanılgısı ile yalancı bir mutluluk yaratarak yapar.  Biga’ya olan budur yıllardır. Şimdi de bir “demir yığını” sevdası başlamış, ne yapmak istiyorlar bilemem ama zaten bozuk bir Türkçeyle uydurdukları sıfatla “Gönüllerin şehri”ni tamamen yok etme kararlılığın sembolü olarak demiri kullandıklarını düşünmüyor da değilim.