MUHTARIN KÖŞESİ

Medya Lokum sayfalarında yazma maceramız oldukça inkıtaya uğradı sayılır. İnternet sitesindeki son yazımın üzerinden yedi ay, gazetedeki yazımın üzerinden de dört ay gibi bir süre geçmiş. Bu, devamsızlıktan sınıfta kalmak gibi bir şey aslında. Öncelikle sevgili kardeşim Ahmet Tunç’tan, sonra da okurlarımızdan özür dilerim.

Hep söylerim. Benim için yazmanın en zor tarafı başlığı bulup, klavyenin başına geçmek. Ondan sonrası çorap söküğü gibi geliyor.

Kunduracı piyasası bilir. Kadın ayakkabısı kısaca ‘zenne’dir. Kısacası ZENNE kadın demek. Farsça’dan dilimize geçmiş bu kelime ile ilgili güzel de bir edebi örnek var. “Bir evde dü zen olsa o evde düzen olmaz.” ‘İki kadınla evlenmeyin, evde kaos çıkar’ demek istiyor açıkçası.

Sevgili okurlarımızın lafı nereye getireceğimi az çok tahmin etmeye başladığını sanıyorum.

Malumunuz seçim sath-ı mailine girdik. 14 Mayıs 2023’te Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimi yapılacak. Cumhur İttifakı startı vereli çok oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha aday ve seçim çalışmalarını hızla devam ettiriyor. Millet İttifakı henüz adayını belirleyemediği için henüz meydanlara inemedi.

Benim yazımın da bam teli burada işte.

1970’li yıllardan beri siyaseti takip ederim. Bu süreçte çok koalisyon hükümeti gördük. Parlamenter sistemin bitmez tükenmez koalisyon pazarlıklarını ve akabinde oluşan kaosa çok şahit olduk. MC (Milliyetçi Cephe) hükümetlerinden ANASOL-D’ye o kadar çok koalisyonu gördük ki… Hiç biri uzun ömürlü olmadı. Aynı cenahta yer alanlar bile bir müddet sonra birbirlerini yemeye başladılar. Elmalarla armutların bir araya geldiği durumlarda ise işin doğası gereği dağılma daha da kaçınılmaz oluyordu.

Diğer taraftan parlamenter sistemin çift başlılığına cumhuriyetin kuruluşundan bu yana defalarca şahit olundu. En başta Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü ters düştü birbirlerine. Birisi Ankara’ya diğeri İstanbul’a gidemez durumda idiler. Dargın öldüler.

Demokrat Parti’yi beraber kuran ve 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Başvekil Adnan Menderes ve Cumhurreisi Celal Bayar da bu makûs talihi yaşadılar.

Bunu, yakın tarihte Turgut Özal ile Mesut Yılmaz; Süleyman Demirel ile Tansu Çiller’de de görüyoruz. Aynı partinin mensubu olmalarına rağmen sonunda kanlı bıçaklı oldular adeta.

Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Ahmet Necdet Sezer’i bulan ve seçtiren Bülent Ecevit’in neler yaşadığını da birazcık araştırma yapanlar görecektir. Anayasa kitapçığı fırlatmaya kadar varan anormal işler yaşandı. Ekonomi battı sonunda.

Bu acı tecrübeyi Ak Parti’yi beraber kuran Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül de yaşadı. “Cumhurbaşkanı adayımız Abdullah Gül kardeşim” diyen Erdoğan’ın son tahlilde neler yaşadığını bilmeyen var mı acep?

Bütün bu tecrübelerin ışığında, daha doğrusu acı tecrübelerin sonucunda sığınacağımız en güvenli liman Başkanlık Sistemi olmasına rağmen, bize bu kötü deneyimleri ‘Asr-ı Saadet’ misali sunanlara ne demeli bilemiyorum.

Yazımızın başlığı da burada devreye giriyor işte. “Bir evde dü zen olsa, o evde düzen olmaz”dan muradımız budur. Çatal kazık toprağa batmaz bile diyebiliriz.

Hal böyle iken altılı masa mı desek; yoksa ‘demokrasi’ kızımıza talip olanlara ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ü mü örnek göstersek bilemedim.

Pokeri çok iyi bildiğimi söyleyemem. Üniversite yıllarında fasulyeden markalarla bol bol restleştiğimiz, ve hatta kaybedecek bir şey olmadığı için ‘beş benzemez’le rest çektiğimiz yılların üzerinden çok uzun yıllar geçti. Ama bazıları da bizim o acemice ve deli cesareti restleşmemizden öte gidememişler maalesef.  Kaldı ki bunlar beş benzemez de değil. Görünürde altı, arka planda yedi benzemezle rest çeken zevata ne demeli bilemiyoruz.

Açıkçası bu acı reçeteyi ben içmem. İçene de mani olmam, olamam. Onlara afiyet olsun.

Ama ben almayayım!

(Editörün notu: Yazarımız Enver Sağlam yazısını deprem hadisesinden önce yazmış ve yayınlanması için gazetemize göndermiştir. Okurlarımızın bilgisine sunarız.)