Dikkatler sürekli şiddetin “kadına uygulanan tarafına“ çevriliyor. Bu mesele bu kadar konuşulunca da haliyle hemen herkes  “kadına yönelik şiddet nasıl son bulacak?“ sorusunu sormaya başlıyor. Bakın, “şiddet nasıl bitecek“ değil, “kadına yönelik şiddet nasıl bitecek“ sorusu soruluyor! Sizce bu soruyu sormak, sorunumuzu çözmeye yetecek mi? Gelin bugün bu meseleyi konuşalım ama sadece “kadına şiddeti“ değil, “genel olarak şiddeti“ konuşalım!

Şiddet meselesi Türkiye’nin gündeminden hiç düşmüyor. Sürekli şiddet meselesini konuşuyoruz. Haberlerde, dizilerde, gazetelerde, kitaplarda, sosyal medyada sürekli olarak şiddet meselesini konuşuyoruz, izliyoruz, dinliyoruz, okuyoruz, yazıyoruz ama bir türlü şiddet meselesine bir çözüm bulamıyoruz. Genellikle şiddetin “kadına karşı olan tarafını” konuşuyoruz. Her yerde “şiddetin kadına karşı olanı“ konuşuluyor. Dikkatler sürekli şiddetin “kadına uygulanan tarafına“ çevriliyor. Bu mesele bu kadar konuşulunca da haliyle hemen herkes  “kadına yönelik şiddet nasıl son bulacak?“ sorusunu sormaya başlıyor. Bakın, “şiddet nasıl bitecek“ değil, “kadına yönelik şiddet nasıl bitecek“ sorusu soruluyor! Sizce bu soruyu sormak, sorunumuzu çözmeye yetecek mi? Gelin bugün bu meseleyi konuşalım ama sadece “kadına şiddeti“ değil, “genel olarak şiddeti“ konuşalım!

“Genel olarak şiddet“ derken neyi kastediyorum sizce? Bazıları ne demek istediğimi daha yazının en başında anlamıştır. İçinizden bazıları da şaşırmıştır muhtemelen. “Ne diyorsun sen? Öldürülen, yakılan, tecavüze uğrayan, yerlerde sürüklenen, sürekli dayak yiyen bir sürü kadın varken sen ne saçmalıyorsun“ diyenler olmuştur, olacaktır! Durun durun, sakin olun! Kadına şiddeti savunuyor değilim! Ben şiddeti “kökünden kazımak“ istiyorum. “Kökü“ derken de bu kelimeyi boşuna kullanmıyorum! Eğer şiddeti, daha doğrusu “genel olarak şiddeti“ bitirmek istiyorsak, bu meselenin “köküne, kökenine“ inmemiz gerekiyor! Ben de isterim şiddet hemen bitsin ama olmuyor işte, siz de görüyorsunuz. Neden bitmiyor sizce? Yanlış sorular sorduğumuz için olabilir mi? Şiddetin ne olduğunu tam olarak bilmediğimiz için olabilir mi? İçinizden bazıları bu söylediklerimi okurken gülmüştür belki bana.  “Ne zırvalıyorsun sen“ demiştir. İsteyen istediğini anlayacaktır zaten, ne yazarsam yazayım fark etmez!

Bir düşünün bakalım. Biz  “kadına yönelik şiddeti“ bitirmek için ne yapıyoruz?  Kadına şiddet uygulayanların sadece “erkekler“ olduğunu düşünüyoruz. Eee, tamam hedef belli! Kadına şiddet meselesi gündeme gelince, hemen şiddet uygulayan kişinin bir  “erkek“ olduğunu varsayıyoruz. Neden böyle yapıyoruz? Çünkü şiddet, burada “cinsiyet bağlamında“ gündeme getiriliyor! Sanki erkekler kadınlara “sadece kadın oldukları için“ şiddet uyguluyormuş gibi! Hedef belirlendikten sonra çözüm önerileri getiriliyor gündeme. Kadınların “erkeklerin“ şiddetinden kendilerini nasıl koruyabilecekleri, kendilerini koruyamıyorlarsa kimden yardım isteyecekleri konuşuluyor! Bunlar konuşulurken gündeme hemen “devlet ve devletin kolluk kuvvetleri, mahkeme, hapishane“ gibi  “güce ve baskıya dayalı araçları“ geliyor. Yalnız dikkat edin, devletin bu araçlarının  “gündeme gelmesinin,  çözüm önerisi olarak ileri sürülmesinin“ de bir sebebi var. Nedir o? Ne olacak, bizim sürekli olarak  “kadına şiddetin fiziksel olan tarafını“ konuşmamız tabiki! Sürekli olarak kadına yönelik şiddetin “fiziksel olan tarafını“ konuşuyoruz. Tamammm, çok güzel. Sanırım herkes ne demek istediğimi anladı.  “Kadına yönelik şiddetin fiziksel tarafını“ konuşunca işler çözülüyor mu, çözülür mü hiç! Farkındaysanız bütün bu söylediklerim, şiddeti konuşma şeklimiz  “dar bir bakış açısı“! Şiddeti çözmek için yeterli güce sahip değiller. Neden biliyor musunuz? Elimizde şiddeti çözmek için yeterli bir bakış açısı yok! Ne var elimizde bir bakalım. Şiddeti uygulama biçimi “fiziksel“ ve cinsiyeti “erkek olan“ bir erkek. Çözüm önerisi olarak da  “hapse atılma“! Sizce “kadına şiddet neden bitmiyor“ sorusunu hâlâ bu şekilde ısrarla sormamız çok naif değil mi? Yahu, biz şiddetin bize gösterilen tarafını görüyoruz sadece! Televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada gördüklerimiz buzdağının görünen kısmı bile değil! Ya görmediklerimiz! Yakılan, asılan, yüzüne kezzap atılan, yerlerde sürüklenen, tecavüze uğrayan, aç bırakılan, diri diri gömülen, kolu ve bacağı kesilip bavula konulan binlerce kadın! Bu kadınlara bunları yapan başka  “erkekler“ yok mu! Yani “bazı erkekler“! Kırsalda, ormanda kimsenin görmediği başka yerlerde yukarıda saydıklarıma maruz kalan kadınlar ne olacak? Bu şiddete göz yumanlara ne yapacağız? Hapse mi atacağız herkesi? Tamam, attık diyelim. Ya kısa süre sonra dışarı çıkarlarsa? Bu şekilde olmayacağının bir garantisi var mı, yok! Bu söylediklerim, bizim konuştuğumuz her şey şiddetin “sonuç olan tarafı“! Şiddetin sebebini kaç kişi konuşuyor? Sebep derken de  “kavga etmişler, birisi kıza mesaj atmış, kız veya erkek aldatmış“ gibi şeylerden bahsetmiyorum! Bunlar da  “sebeplerin sonuçları“! Hiç soruyor musunuz  “şiddetin kaynağının neresi olduğunu“? Yukarıda saydığım her şeyden sanki  “şiddetin kaynağının erkek olduğu“ sonucu çıkıyor. Şiddetin kaynağı  “sadece erkek değil“, olamaz! Şiddetin kaynağı biziz, bütün toplum, bütün dünya! Erkekler dünyaya gökten zembille inmiyor! Onları da bir anne ve baba yetiştiyor. Bazıları anne ve babasız büyüyor! Bazıları annesinden, babasından, akrabalarından, öğretmenlerinden, komşularından, akranlarından dayak yiyerek büyüyor! Şimdi, şiddetin tek suçlusu olarak erkeği gören  “bazı kadınların“ hoşuna gitmeyecek şeyleri söyleme vakti! Şimdi biraz “tepki toplama, şimşekleri üstüme çekme“ zamanı! Evet, göze aldım bunu. Bu yüzden devam ediyorum.

Erkekleri ve fiziksel şiddeti yeterince andık. Bir gelin bakalım, “fiziksel şiddetin“ ve “cinsiyeti erkek olanların“ yanı sıra başka nasıl şiddet biçimleri varmış! Sayıyorum. “Cinsiyeti fark etmeksizin“ çocuklara, kadınlara, erkeklere, “cinsiyeti fark etmeksizin yaşlılara“,  “cinsiyeti fark etmeksizin akranlara ve arkadaşlara“, “cinsiyeti fark etmeksizin kardeşlere“, anne ve babaya, bir mesleği icra edenlere,  “fiziksel, zihinsel ve başka açılardan engeli olanlara“, farklı cinsel tercihlere sahip olanlara, farklı fikirlere sahip olanlara, doğaya, hayvanlara, bitkilere... Daha sayayım mı?  Sayarım, benim için sıkıntı yok. Az önce saydıklarım “şiddetin yöneldiği canlılar“dı! Haa, burada saydıklarıma sadece fiziksel şiddet uygulanmıyor! Yanlış olmasın. Yukarıda saydıklarım fiziksel, psikolojik, ekonomik, sosyal, cinsel, teknolojik, kültürel şiddete de maruz kalıyor! Ne oldu, pencere çok mu genişledi? “Kadına şiddeti konuşuyorduk ne güzel, niye konuyu dağıttın“ diyen kadınlarımız var mı aranızda? Desinler, devam edeceğim ben. Evettt, kadınlar da şiddet uygular. Evet evet, uygular! Unuttunuz değil mi, o kadar çok konuşmadık ki “kadınların uyguladığı şiddeti“! İçinizden bazıları yine “ama sen kadına şiddeti savunuyorsun“ diyecektir! Desinler, savunmadığım çok açık! Kadınlar çocuklara, erkeklere, yaşlılara, bir mesleği icra edenlere, akranlarına, kardeşlerine, çeşitli açılardan “engeli olan“ insanlara, farklı cinsel tercihleri olan insanlara, hayvanlara, doğaya, bitkilere şiddet uygulamıyor mu? “Kadınlar“ fiziksel, psikolojik, ekonomik, sosyal, cinsel, teknolojik, kültürel şiddet uygulamıyor mu? Uygulamaz olur mu, hem de nasıl uyguluyor! Çocuğunun canını çıkaracak kadar döven (fiziksel), onu aşağılayan (psikolojik), herkesin içinde küçük düşüren (sosyal), kendisine maddi açıdan bağımlı olduğu için sözünü dinlemesini sağlamaya çalışan (psikolojik, ekonomik, bazen de sosyal), sosyal medyada fenomen olmak ve fazla beğeni almak için çocuğunun fotoğraflarını paylaşan (siber, psikolojik, sosyal), hayvanlara ve doğaya da benzerlerini ve çok daha fazlasını yapan kadınlar yok mu? Olmaz olur mu? Peki, erkekleri peşinden koşturmak için türlü numaralar yapan, onların duygularıyla oynayan, paralarını “yemeye“ çalışan, işi bitince bir kenara atan, kendi egosunu tatmin etmek için erkekleri birbirine düşüren ve kendisinin “kılına bile zarar gelmeyen“, kadın olduğu için ayrıcalık bekleyen ve bunların çok daha fazlasını yapan kadınlar yok mu? Peki bu kadınlar “kadın görünümlü erkek“ mi, yoksa “kadın görünümlü kadın“ mı? Bunlara ne diyeceğiz? Erkeklere canavar diyen ama kendileri  “erkeklerden daha canavar olan“  “bazı kadınlar“ yok mu? Var. Yukarıda saydığım her şeyi yapan “bazı erkekler“ de yok mu? Var, olmaz olur mu!  “Şiddetin cinsiyeti, yaşı, ırkı olmaz“. Bu ülkede ve dünyada  “şiddetin her türlüsüne“ uğrayan “canlılar“ var! Bakın,  “canlılar“ diyorum! Kadına şiddeti konuşurken, sadece “erkeğe yönelik şiddeti“ değil,  “hayvanlara ve doğaya yönelik şiddeti“ de es geçiyoruz, görmezden geliyoruz çoğu zaman!

Her cinsiyetten, her yaş grubundan, her meslekten, her akraba grubundan, her cinsel tercihe sahip insan grubundan insan  “şiddetin her türlüsünü“ hayatının bir döneminde veya sürekli olarak  “canlılara“ uyguluyor! Ne yapacağız şimdi? Hapse mi atalım herkesi? Kalp kıran, bir insanı küçük düşüren, yalan söyleyen, aldatan, diğer insanları küçümseyen, “parası olduğu için kendisini dünyanın efendisi sanıp diğer insanlara ‘şiddetin her türlüsünü’ uygulayan, telefonumuzu karıştıran, insanlarla dalga geçen, “iyilik yapar gibi görünüp kötülük yapma peşinde koşan“ ve bütün bunlardan çok daha fazlasını yapan  “herkesi“ hapse mi atalım? Yerlerde mi sürükleyelim? Asalım mı? Meydan dayağı mı atalım? Yani “şiddeti yine şiddetle mi çözelim“? Gördüğünüz gibi, devletin “eli her yere uzanmıyor“! Yeryüzündeki şiddeti “biz“ çözeceğiz, “insanlar“ çözecek! Nasıl çözeceğiz? Eğitimle, güler yüzle, sabırla, iyi niyetle, okuyarak, kendimizi başkasının yerine koyarak, kendimizi diğer “canlılardan“ üstün görmeyerek, her söylenene inanmayarak... Bu saydıklarımı ve “sayamadıklarımı“ yaparak, “şiddet  tohumları içimizde filizlenmeden“, şiddetin “sebeplerini“ konuşarak “bütün canlıların“ değil, şiddetin “daha doğmadan“ kökünü kurutacağız! Fırsat vermeyeceğiz ona! Hadi, hemen herkes başlasın! Düşünsün bu yazdıklarımı ve  “yazamadıklarımı“. Ben tek başıma kurutamam şiddetin kökünü!