KIYIDA KÖŞEDE BİR YER

Gündem yoğun bir şekilde seçim 2023'e kanalize olmuş durumda ve günden güne ısınmaya devam ediyor. Adaylar belli oldu. Köy köy, kasaba kasaba, ilçe ilçe ve  il il ziyaretler arttı. Zira propaganda süreci olağan akışında ve her dönem gözlemlenen malum durumlar. Yalnız çözümlenemeyen bir durum var! Hain kim?

Son 13 yıldır muktedir olan, kendisine oy vermeyen kesimi terörist ilan etmek ile kalmıyor, yanında eşantiyon olarak dinsiz yaftası yapıştırıyor! Cami avlusunda miting yapmak, zaten içinde yapılan siyaset mevzularından dolayı haşır neşir olanların yadırgamadığı bir durum! Gerçi gezi olaylarında 'camide içki içtiler' yalanını atıp kendi inanan bir gruptan başka bir davranış beklemek, abes ile iştigal olur! Kutsalını kullandıran kesim, kutsalına karışılmasından dolayı rahatsız olanları, dinsiz addetmek ile meşgul olmaktan ne zaman vazgeçecek?

Siyasetin asli görevi gayri safi milli hasılayı vatandaşları ile eşit bir şekilde paylaştırmaktır. Üretene üretim alanı, çalışana istihdam sağlamaktır. Liyâkat ve adalet olguları ile müreffeh bir yaşam için çalışmaktır. Benim dini inancım ve yaşam biçimim ile uğraşmak, siyasetin işi değildir. Sahi yatak odalarımızda ne yapacağımıza karar verebilen (!) ya da dikte eden, karışan bir muktedir var. Mahalledeki Ayşe Teyze ya da Ahmet Amca dese ki ' 3 çocuk yapın, yetmez 5 yapın!', 'sanane' diyecek olanlar, muktedir olana 'eyvallah' diyor! Muktedir deyip duruyorum fakat muktedir olan gerçekte kimdir ya da nedir? Sorum kendini mutaassıp ve muhafazakar olarak nitelendirenler için geldi. Siz bu soruya cevap verirken ben de şu şampanya ve secde meselesine biraz değinmek istiyorum.

BAKANLIK MAKAMINDAN VEKİL ADAYLIĞINA!

Adaylar belli oldu, malumunuz. İktidar olan, hükümetinde yer alan 2 bakanı hariç bakanlarını seçilebilecek yerlerden vekil adayı yaptı! Bu bana bir dokunulmazlık zırhına ihtiyacın hasıl olduğunu gösteriyor. Hayırlısı diyelim. Ve savunma bakanı sayın Hulusi Akar, Kayseri'de 'Vur de vuralım, kır de kıralım!' diye slogan atanlara karşılık olarak, gülerek ve coşkuyla 'onun da sırası gelecek!' dedi. Gittiğimiz savaş mı, seçim mi? Vurulacak olan kim ya da nedir?

Derya Yanık seçim turlarında aracı içinde AFAD yazılı kumanya kolileri taşıyor! Bakanlık imkanları yetmemiş, AFAD sayın bakanımızın imdadına yetişmiş! Sanırım bu konu hakkında  özür dilemiş...

İçişleri bakanı Soylu ise '14 Mayıs siyasi darbe girişimidir!' başlığı ile bir beyan vermiş. Seçimleri yenileme kararını kendisinin işaret ettiği ABD değil, bizzat Recep Tayyip Erdoğan aldı! Ne zaman 'Milletin aklı ile dalga geçmenin son raddesi bu herhalde!' desek hemen peşi sıra akla ziyan bir açıklama oluveriyor. O yüzden bu kez bu ifadeyi kullanmayacağım.

Adalet Bakanı, hani 'çocuğun rızası var!' diyen sayın Bekir Bozdağ ise seçim sonuçlarına istinaden şampanya mı, secde mi diye tercih sunma gafletinde bulundu. Ben cumhur ittifakı harici bir partiye ya da ittifaka oy verirsem, sonuç olarak benim oy verdiğim kazanırsa benim şükür secdesi yapıp yapmayacağımı nereden biliyor? Ya da kurban kesmeyeceğimi? Velev ki şampanya patlatma niyetine girdim. Ki bana göre sayın bakanın bu sözleri nasıl israf ise oy verdiğim parti seçimi kazandı diye şampanya patlatmak bana göre olmadığı gibi, israfın önde gidenidir. Zira benim partim yok. Hiç bir zaman da olmayacak. Benim oyum emanet oydur.

Şahsi fikrim her beş yılda bir yönetim kadroları değişmelidir. Devletin dini adalettir. Adaleti liyâkat sahibi bireyler ile sağlarsınız. Kuvvetler ayrılığı ile birbirini denetlenmesi gerekir. Değişen rejim tek bir kişinin dediği dedik, çaldığı düdük şeklini almış durumda. Ve bunun adı demokrasi değil. Olsa olsa Cumhuriyet görünümlü monarşi olur. Bazı kişiler mafyokrasi de diyor.

21 yıl iktidarda kal ama hâlâ ülke dış güçler ve onların içerideki güçleri tarafından ele geçirilmek isteniyor, olsun! Din elden gidiyor, olsun! Asıl mesele koltuk ve şatafat elden gidiyor olmasın? Bana kalırsa mesele bundan başka bir şey değil. Kendini devlet zannederse birileri, devletin iskeleti yani kendisi olan millet sandıkta görüşürüz der. Muhalefet olanların özeti şudur. Onlar ne  dinsiz ne de vatan haini.. Olsa olsa bir rey hakkı olan, düşüncelerini özgürce ifade eden ve nefret ve sülale devrinden bıkmış olanlardır. Adalet deyip ayrıcalık bekleyen değil, adaletin, hakkın ve hukukun üstünlüğüne inanlardır.

27'nci Alay Saygı Yürüyüşü Cuma günü gerçekleşti. Bu haftaki yazımı bu etkinlik hakkındaki gözlemlerimi aktarmak üzerine kurgulamış ve Perşembe günü yazı işlerine teslim etmem gereken yazımı bekletmiştim. Hem ülkenin içinde bulunduğu seçim atmosferi hem de yürüyüş esnasında genç zihinler ile yaşadığım diyalogların yönlendirmesi ile böyle bir yazı ortaya çıktı. Gençlerin varolan gelecek kaygıları, siyasi erkin nefret ve kutuplaşma dili, ekonomik sorunlar lise öğrencilerinin zihninde epeyce bir yer kapsadığını gözlemledim. Ben onlara Mehmet Akif Ersoy'un 'Çanakkale Şehitlerine' isimli şiirini okurken, onlar bana bu kaygılarını ilettiler. 27'nci Alay Saygı Yürüyüşü hakkında aldığım notlar ve anlamı ile ilgili yazımı önümüzdeki haftalara bıraktım.

263bf5b1-774f-4844-94ba-608b6c1a440b

Fakat şunları ifade etmeden bu haftaki yazımı bitirmek istemiyorum. Amacına noksansız ulaşan bir etkinlik oldu. Bu anlamda seneye ve ondan sonraki seneler için daha kapsamlı bir çalışma yapma şevkini artıran bir etkinlik oldu. Bu etkinlik için emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.