KIYIDA KÖŞEDE BİR YER

Birçok gereksinim dururken hiç de gereksinim olmayan şeyler alındığında kullanılan bir deyişimiz. 'Takke düştü, kel göründü!' başlıklı bir yazım olunca neden bu başlıkla da bir yazım olmasın diye düşündüm. Yazının geri kalanı aşlıkla ne kadar ilintili olur. Buna okur karar versin. Vira bismillah. Yazmaya başlayalım.

Seçimler; iftira ve karalama propagandası, Suriyeli seçmen(!) ve para karşılığı satılan vatandaşlık ile kazanılan oy hakkı gibi gerekçelerle mevcut iktidarın kazanmasıyla sonuçlandı. Kimine göre bu zafer, PİRUS ZAFERİ olarak kabul gördü. Nedir bu Pirus zaferi diye fazla irdelemek istemiyorum. Muhtemelen gündemi yakından takip edenler konuya vakıf, bilmeyenler hazreti Google amcaya sorabilir. Siz de her şeyi devletten beklemeyin canım.

Ben daha çok yaşanan ekonomik sıkıntılara, ortaya atılan onca yolsuzluk iddialarına, liyakatın ikinci plana atılışına, onca yıldır devam eden mülteci sorununa, kayırmacılığa, nefret diline, yalana ve iftiraya rağmen iktidarın neden tekrar kabul gördüğünü irdelemek istiyorum. Belki bu konuyu 'Milletin yüzde 52'si halinden memnun!' diyerek kapatabiliriz. Fakat noksan kalır... O zaman haydi biraz tarihin derinliklerine inelim. Ama önce bir analiz...

Mevcut iktidarın oy deposu olarak belirtilen kırsal bölgeler ve büyük şehirlerin varoş diye nitelendirilen bölgelerinde eğitim seviyelerinin düşük ve yaş ortalamalarının yüksek olduğu bilinen bir gerçek. Hatta geçtiğimiz yıllarda iktidar kanadından bir yetkili bu durumu şöyle itiraf etmişti:

"Eğitim seviyesi yükseldikçe, oy potansiyelimiz düşüyor!"

Buna bir de tarikatları ve müritleri eklersek, iyi eğitimli bireylerin oy verme durumunu istisnai durum olarak belirtebilirsiniz.

TARİHİN DERİNLİKLERİNDE BİR EFLATUN!

Felsefe tarihinin en önemli düşünürlerinden biri olan Platon (Eflatun); yaklaşık 2400 sene önce meşhur Mağara alegorisini (benzetme) 'Devlet' adlı eserinin yedinci kitabında geliştirmiştir.

Mağara alegorisini, adalet, gerçeklik ve güzellik kavramlarını inceleyerek, ideal bir toplum hayalini canlandırdığı, gerçeklik kavramı hakkında bilinenleri sıralayan ve hayatın anlamını sorgulayan Platon, Atina yönetiminin demokrasi(!) anlayışına istinaden ve akıl hocası Sokrates'in aynı anlayış yüzünden hayatını kaybetmesi üzerine kaleme aldığını birçok değerlendirme metinlerinde okudum.

Platon’un 2400 yıl önce yazmış olduğu "Devlet" adlı eseri, siyaset felsefesinin başyapıtı olarak kabul edilir. Mağara benzetmesinde işlediği konu özetle şöyledir.

Mağara alegorisine göre bir grup insan, ömürleri boyunca karanlık bir mağarada elleri ve ayakları bağlı, etraflarını görmeyip yalnızca önlerinde bulunan duvara bakabilecek pozisyonda bağlı bir şekilde hapsedilmiştir. Doğdukları andan itibaren hayatlarını bu sistem altında yaşayan insanların görebildikleri tek şey mağaraya ışığı sızan ateşin önünden geçen insanların, hayvanların ve nesnelerin gölgeleri; duyabildikleri ise yine bu insanların ve hayvanların seslerinin yankılarıdır. Hayatları, görüp duydukları bu gölge ve seslerin gerçekliğine inanmak ile geçiyor.

ömeryazı1

Bu noktada Platon’un geliştirdiği varsayıma göre, içeride bağlı bulunan mahkumlardan bir tanesi prangalarından kurtulmuş ve mağarada serbest şekilde dolaşmaya başlamıştır. Başlangıçta ateşin ışığından gözleri kamaşsa da sonrasında yavaş yavaş gerçek sandığı gölgelerin kaynağını görerek, bunların tamamen bir yansımadan ibaret olduğunun farkına varmıştır. Ardından mağarayı terk edip dış dünyanın gerçekleriyle karşılaştığında, aydınlanmanın verdiği coşku ile  gördüklerini anlatmak üzere mağaradaki arkadaşlarının yanına gelip her şeyin bir yanılsamadan ibaret olduğunu anlatsa da arkadaşları, görüp duyduklarından başka bir gerçek olduğuna inanmamışlardır. Hatta diğer mahkumlar bu farklılığı tamamen reddedip, kendisinin aptal ve kör olduğunu iddia ederek tutsak edildikleri mağaradan serbest bırakılma eylemine şiddetle karşı çıkıyorlar.

Özetin özeti de şudur; Mutlu olduklarını zannettikleri karanlığı savunuyor ve aydınlık ve özgürlük yerine esareti ve karanlığı  tercih ediyorlar. Cehalet mutluluktur! 

"BİZDEN BİRİ, EN AZINDAN MÜMİN!"

Platon da bizden biri ama daha bizden, tanıma ihtimalin yüksek bir ismin seçim sonrası bir paylaşımını okudum. Okuyunca aklıma seçim sonuçları netleşmeye başladığında sokaklara dökülen sevinç(!) gösterileri geldi. Peki kim bu mümin kişi? Ne laf etmiş acep?

Mümin Sekman / Yazar

Dün sordum.

"Hayatta başaranların çoğu seçimde kaybediyor, seçimde kazananların çoğu hayatta kaybediyor. Neden?” 

Bugün cevaplıyorum. Gelişmişlik seviyesine göre toplumda üç grup vardır.

 1. Çok gelişmişler. 

2. Orta derece gelişmişler.

3. Az gelişmişler. 

 Bu grupları sayılarını da dikkat alarak bir grafiğe yerleştirirsek, piramit şekli çıkar. Çok gelişmiş az sayıda insan, az gelişmiş çok sayıda insan ve orta derecede gelişmiş orta kesimler.

ömeryazı2

Az gelişmişler sayısal çokluktan gelen güçlerine yaslanır. Çok gelişmiş azınlık ise zeka kapasitesine güvenir. Çok gelişmişler, “biz daha eğitimliyiz, dediğimiz yapılmalı” der. Diğer grup “Biz çoğunluğuz, demek ki haklıyız" der.

Peki herkesin eşit olduğu bir seçim yaparsak, kimin dediği olur? Nitelik değil nicelik, kalite değil sayı belirleyici olduğu için az gelişmiş kitle sonucu domine eder. Yani kaybedenlere oynayan kazanır.

Bu demokrasinin en büyük sorunu. Bu yüzden birçok ülkede popülist liderler kolayca seçiliyor. “Baş takımı” ile “ayak takımı” aynı kafada oluyor ama dalak, böbrek, mide, kalp takımı bu duruma sinir oluyor.

Gelecekte durum değişir mi? Fazla umutlanmayın. Çünkü az gelişmiş kitlelerin sayısı kadar üreme hızı da çok yüksek. Seyyar satıcılar 5 çocuk yaparken CEO’lar tek çocukta kalabiliyor. 

Türkiye için yazmıyorum, Amerikayı düşünün. “Bunak” Biden ile “manyak” Trump arasında seçim yapıyorlar. Önce Trump, sonra Biden, şimdi tekrar Trump geliyor. 15 yıl bu iki tipitiple geçer mi? Dünyanın en büyük ülkesi bile böyle. 

Çözüm yeni bir demokrasiye geçmek. İlkokul mezunlarının 1, lise mezunlarının 2, üniversite bitirmişlerin 3, doktoralıların 4 oyu olursa nitelik ile nicelik dengelenir. Daha sağlıklı ve sürdürülebilir siyasi gelişme sağlanır. Bunu Türkiye yapamaz tabii ki, ama gelecekte Avrupa ülkeleri deneyebilir. Biz daha standart demokrasiyi tam olarak çalıştıramıyoruz! 

Sonuç: Hayatta kaybedip seçimde kazananlar bir günlüğüne sevinir. Seçimde kaybedip hayatta kazananlar ise bir ömür boyu güzel yaşar. Hangisi daha iyi? Doğru başarıyı seçin..

Mümin Sekman takip ettiğim nadir kişisel gelişimci  yazarlardan. Tespitleri çoğu zaman evet yahu nidalarıma gark olur. Bu anekdot seçim sonrası sosyal medya sayfasında  paylaşmıştı. Ben, Platon ile seçimleri yorumlar bu hafta yazımı öyle bağlarım diye düşünürken karşıma çıktı. İyi de oldu. 

CAHİLLE SOHBETİ KESTİM...

İki seçim arası sosyal medya ortamında yaptığım bir tespit. Sanırım bu hafta köşe yazısı bu tespit ile sonlanacak. Hadi hayırlısı.. 

Güldür güldür adlı komedi televizyon programını biliyorsunuzdur. Bazı skeçler devam niteliğindedir. Onlardan biri Cahil Savar. O skeçlerden biri ile paylaştığım tespite geçmeden önce Türkü hakkında bilgilendirme yapmak isterim. 

Gül yüzlü gül destim

Pirim ben sana küstüm

Gül yüzlü gül destim

Pirim ben sana küstüm

İnan değil sana kastım

Cahille sohbeti kestim

Dost, dost

Okuduğunuz sözler türkünün nakarat bölümüdür. Ahmet Kaya’nın 1998’de çıkan Dosta Düşmana isimli albümünde yer alan, söz ve müziği Hüseyin Karakuş’a ait Dost isimli parçada geçiyor.

Hüseyin Karakuş’un söz ve bestelerinden oluşup çeşitli müzisyenlerce seslendirilen parçaların yer aldığı Karakuş Türküleri isimli bir albüm mevcut. 2015’te yayınlanan albümde türkü bu kez, Gül Yüzlü Gül Destim olarak Duygu Koç tarafından yorumlanıyor. Bir çok kişi nakarat kısmını paylaştığım sözlerin, Aşık Veysel'e ait olduğunu zanneder! Neyse efendim. Sanırım tespite ve yazıyı sonlandırma zamanı geldi. 

Türkü; Cahil ile sohbeti kestim der. Cehalet,  sohbeti kesmek ile bitirilmez. Aksine cehaleti kendi haline bırakarak artmasına sebep olursunuz.  Cehaleti yenmek için anlatmak istediğinizi karşınızdakinin cehaletini başına kakarak anlatmaya çalışmayın.  Siz ona 'cahilsin'  dedikçe o savunma mekanizmasını çalıştıracak. 

Ötekileştirme meselesi; birileri başka birilerine koyun (cahil) , diğer bir kesim birilerine çapulcu diyerek başladı. 

Seçim sonuçları için anadolu irfanı yorumu yapanlar var. Bana göre seçimin sonuçlarını bizzat şu durum belirledi. Kandil ile bizzat görüşenlerin; " kandil ile görüşüyorlar! " diye siyasi rakibine iftira attığını bile bile, %52 lik seçmen dilimi iftira atanlara oy verdi. Sırf onlara cahil olduğunu hissettirmediği için. 

Velev ki vatan elden gidiyorsa, sırf birilerinin şatafatlı hayatlarını devam ettirmek için attıkları yalanlara, mütedeyyin ve milliyetçi kesimin  inanmış olmasından dolayı olacak.

Umarım bundan sonra  belagat ile icraatlar doğru değerlendirilir. 

Cahil ile sohbeti kesmeyin. Onlara cahil demeyi kesin...

Saygıyla.