Öğretmen nedir? İnsandır, yahu ne olacak. Senin benim gibi canı kanı olan, hayatla savaşan, kendi ailesinin sıkıntıları olan, çoluğu çocuğu olan hatta kendisi de çocuğunun velisi olan yurdum insanı.

O zaman iyi insan olmak ile iyi öğretmen ya da iyi doktor ya da iyi şoför olmanın arasında bir fark yok. İnsan olarak iyiyseniz eğer, meslek olarak hangi konumda olduğunuzun bir önemi olduğunu düşünmüyorum. Vizyonunuz varsa kazandığınız parayı hak etmek gibi bir derdiniz varsa ya da topluma faydalı olmak gibi bir idealiniz varsa, ne konumda olduğunuzun pek bir önemi kalmıyor bence.

Ve işte bu öğretmenler yani iyi insan olanları bizlerin hayatlarında pozitif anlamda çok büyük etkileri oluyor. Bugün düşünüyorum da yaptığım işlerde temelden gelen bilgilerimi hala kullanıyorum ve onları öğreten öğretmenlerimin öğretme yöntemleri hep aklımda. Kim öğretti, nasıl öğretti ve neden bunları öğretmeyi tercih etti diye. Sonuç olarak öğrendiklerimin ve hala kullandığım bilgilerimin çoğu müfredatta olmamasına rağmen öğretilenler. Yani insan yetiştirmeye çalışan öğretmenlerimizin öğrettikleri. Mesela Allah rahmet eylesin bir felsefe öğretmenimiz vardı; filozofların söylediği sözleri inceler ve sonra üzerine aslında somut olarak hayatta bu söze karşılık gelen hikayeler anlatırdı.

Örneğin ‘Hayatta yapılacak o kadar çok hata var ki, aynı hatayı yapmakta ısrar etmenin anlamı yok’ diye Sartre'nin sözünü tekrarlardı. Sonra da; ‘Hata yapmıyorsanız bir şey yapmıyorsunuz demektir. Hata yapın ama hep aynı hataları yapmayın. Hata yaptınız diye size kızan olur olsun korkmayın’ derdi.

Şimdi ben liseyi bitireli tam 22 yıl olmuş. Bunu asla unutmuyorum. Bu öğretmenimin hakkını ödeyebilir miyim?

Edebiyat ve Türkçe öğretmenimiz vardı, Melik Altun. ‘Bir şey yapmıyorsanız okuyun. Ben okuyan öğrenciye kötü not vermem. Okudukça sadece Türkçe’yi değil her şeyi öğreneceksiniz zaten’ derdi. Bugün görüyorum ki tam da öyleymiş aslında her şey. Ki'leri, de'leri ayırmak elbette çok mühim bir mesele fakat ayrılmışı ya da ayrılmamışı fark etmeden okumayan, okuduğunu anlamayan o kadar çok insan var ki, Melik hocam hakkını ne yapsak ödeyemeyiz gerçekten.

Artık bir veliyim ben de. Henüz ilkokula giden bir çocuğum var. Anasınıfı ve ilkokulda çok iyi insanlarla kesişti yolu ve ben de annem ve babamın bize yaptığı gibi; ‘Her zaman öğretmenine fikrini söylemekten çekinme ama sakın saygısızlık yapma’ diye tembih ediyorum. Çünkü saygıyı ve sevgiyi hak eden çok değerli öğretmenler. Mesela şu anda akademik anlamda ne yapmam gerektiğini öğretmenine soruyorum, öğretmeninin söylediği şeyleri çocuğumun yanında eleştirmiyorum. ‘Doğrudur oğlum’ diyorum ama çocuğumun fikrini dinliyorum ve ‘Bu fikrini öğretmeninle paylaş’ diyorum. Çünkü fikrini sunma özgürlüğünü çocuklara vermiş bir öğretmeni var ve şu ana kadar öğretmeninin kuralları bizi hiç yanıltmadı. Bu, branş öğretmenlerinde de böyle oldu. Bu vesile ile buradan oğlumun sınıf öğretmeni sayın Hüseyin Gök'e de teşekkürlerin en büyüğünü bir borç bilirim. Nasıl bir veli olunur ve sınırlarımız nelerdir, bizlere öğrettiği için. Ve branş öğretmenleri Ayşenur İlimen (oğlum hayrandır kendisine), İbrahim Dönmez, Murat Tirfilli ve Ömer Aydın'a hayatımıza girdikleri için teşekkür ederim ve sayın İbrahim Erdem Pembecioğlu'na her şey için çok teşekkür ederim.

Velhasıl başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere hayatımıza giren tüm iyi insanların öğretmenler gününü kutluyorum. Haklarını, hak ettikleri saygınlıklarını, üstünlüklerini ve önceliklerini hissedebilecekleri bir dünyada yaşamaları dileğiyle.

Ama iyi insan bile olmayı başaramayan, bir de üstüne öğretmen olmuş olanlar var ya… İşte onları ben de affetmiyorum, belki Allah affeder…