KIYIDA KÖŞEDE BİR YER

Mülteciyim, mültecisin, mülteciler... Mezar-ı Şerif ile Çanakkale arasında dağlar kadar fark vardır! Dağlar, onların yamaçları ve yollar. Asfalt ve toprak yollar! Harita uygulamalarında Mezar-ı Şerif ile Çanakkale arası yaklaşık 5 bin km gibi bir mesafe olduğunu görüyoruz. Muhtemelen ana arterler üzerinden yapılmış bir ölçüm. Kuş uçumu mesafe daha yakındır. Geldiğin yön ve yol ile alakalı bir durum bu mesafe meselesi...

Geçen hafta Ahmet adında Afganistan Özbeklerinden biriyle tanıştım. 10 ay önce Çanakkale'ye gelmiş. Otuzlu yaşlarında Ahmet. 35 günde molalar hariç sadece ve sadece yürüyerek Mezar-ı Şerif’ten, Çanakkale'ye gelmiş. Önce Pakistan sonra İran ve ver elini Türkiye... Şansı (!) yaver gitmiş. Türkiye sınırından zorlu ama sorun yaşamadan geçmiş. Elbette bu geçiş pasaportlu değildi. Kaçak yollar ile sınırdan geçmiş. Sonra iltica talebinde bulunmuş ve mülteci olmuş.

CENNET VATAN TÜRKİYE!

Taliban zulmünden kaçtı desem eşini ve çocuklarını orada bırakmış! Hâlâ ama hâlâ Afganistan para birimi, bizim para birimimizden değersiz olduğu için, para kazanmak için gelmiş. Sonra peşinden üç hemşerisini çağırmış. Onlar biraz şanssızmış. 25 gün kadar Türkiye İran sınırında takılmışlar. 60 günün sonunda hemşeriler Çanakkale il sınırlarında buluşmuşlar. Onların geliş amacı ise başlık parası biriktirmek! Yanlış okumadın. Evet, başlık parası biriktirmek için o kadar yolu dere tepe düz tepmişler.

Hasan 20, Ramazan 21, Razvay 18 yaşındalar ve nişanlılar. Afganistan'da başlık parası ne kadar diye soranları duyar gibiyim. Afgan Afganisi ile ortalama 350 Bin Afgani. Türk Lirası olarak 70 Bin Lira gibi bir rakama karşılık geliyor. Şimdilik tarla işlerinde çalışıyorlar. Ne iş olsa yaparız kafasındalar. Ayrıca dönmek yerine, yakınlarını Türkiye Cumhuriyeti'ne(!) ne zaman ve nasıl getirebiliriz gibi düşünceler içindeler...

Mültecilere sordum ve bir popüler cevap aldım. "Türkiye bir cennet! " İçlerinden bazıları "Kıymetini bilin ülkenizin... " gibi tam olarak nasihat kategorisinde olmayan cümleler kurdu. Zira kaçarak ve kaçak yollarla girdiği bir ülkenin vatandaşına kanımca nasihat verecek konumda değiller.

Uzun zamandır bu mülteci konusu hakkında bir fıkra yazmayı düşünüyordum.

Fıkra denilince akla genelde Nasrettin Hoca ya da Karadeniz mizahının işlendiği edebi tür gelir. Kısmen doğrudur. Fakat noksan bilgidir. Fıkra türü, gazeteciliğin geliştiği 17. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkmıştır. Tanzimat Dönemiyle Batıdan, Türk Edebiyatı konu başlıkları arasına girer. Ve ikiye ayrılır.

1. Mizahi Fıkralar:

Küçük hikâye niteliğinde olan nükteli fıkralar. Mizahi fıkralar, yaşamsal olaylardan yola çıkılarak anlatılır. Sözlü ve yazılı şekillerde oluşur. Mizahi fıkralarda en önemli unsur nükte ve mizah kavramlarıdır.

2. Gazete Fıkraları

Daha çok gazetelerin ve dergilerin belirli köşelerinde yer alan yazarların kişisel görüşlerini içeren fikir yazılarıdır.

Mülteci meselesine ve bu konu hakkındaki görüşlerimi paylaşmaya dönecek olursak!

ENSAR OLMAK, ENSAR'A MUHTAÇ OLMAK!

Savaş ve benzeri sebeple; çocuk, kadın ve yaşlılar baş tacı. Eyvallah. Fakat Kurtuluş Savaşı yapmış bir ülkenin bireyi olarak; tarihimizde Nene Hatun, Sütçü İmam, 15'liler gibi kahramanlık ve vatan müdafaası yapmış çocuktan yaşlısına, erkeğinden kadınına örneklerimiz çoktur. Dolayısıyla ülkemizdeki mülteci vahametinin ensar olma meselesinden çıktığı kanısındayım.

Mülteci denilince aklıma kamp geliyor. Mülteci kampı! Fakat kamp; sokağımızın, mahallemizin, ilçemizin özetle ülkemizin her bir yanına dağılmış vaziyette! Geçtiğimiz aylarda bu konu ile ilgili kısa bir film yayınlanmıştı. Kendi vatanında mülteci olmak temalı bir kısa film... Bundan 20 ila 30 yıl önce izlediğimiz bilim kurgu filmleri artık bize komik ve basit geliyor. Orada tahayyül edilen teknolojiler hayatımıza çoktan girdi. Zaten o yüzden basit ve komik geliyor. Demem o ki; yayınlanan o kısa film size ne hissettirdi bilmiyorum. Senaryo gerçek olursa basit ama hiç de komik olmayacak! Ensar olalım derken, ensar aramaya çıkmayalım. Hazır ülkede başlık parası kalkmışken, sevenleri birbirinden ayırmayalım.

Bana kalsa; tıpkı zengin fakir kavramı gibi dünyadaki sınırları ortadan kaldırmak gerek. Her insan bu gezegenin mültecisi değil mi? Zengin mülteci olur mu? O zaman fakir mülteci de olmasın! Yahu mülteci olmasın!...