KIYIDA KÖŞEDE BİR YER

ÖZDENETİM!

Akşam yemeği sonrası yürüyüş yapmak için Biga sokaklarına çıkmıştım. Yürüyüş sonrasında Medya Lokum Biga Gazetesi’ndeki köşemde yayınlamak üzere yazı yazmak için plan yapmıştım. Muammer Aksoy Caddesi’nden Kavaklık’a doğru yürürken, geçtiğimiz hafta otoparkta bulunan araçların üzerine düşen aracın, bıraktığı hasarı gördüm. Kendine maddi ve manevi zarar veren bir birey aynı zamanda kamu zararı da verdi. ‘Allah beterinden saklasın’ dedim. Altmış saniye kadar aklımdan bunları geçirdim. Oysa araçların üstüne düşmesi, bariyerleri kırması hepi topu beş altı saniye sürmüştür. Bir de olayı yaşayana sormak lazım! Geçmiş olsun.

Yürürken karşılaştığım eş dost ile selamlaştıktan sonra eve geldim. Bir bardak su alıp, odama geçtim. Bir ara odamda bulunan duvar saatinin tik taklarının ahengi ile saati izlemeye başladım. Akrep dokuz, yelkovan sekizin üzerindeydi. Telefonu alıp, yazımı yazmaya başladığımda akrep dokuz, yelkovan sekizle dokuzun tam ortasındaydı. Saniye kadranı durmadan dönmeye, rakamların üzerinden geçmeye devam ediyordu.

Okuduğunuz bu köşe yazısının başlığını ilk önce 'nanosaniye, dekasaniye’ye karşı' diye attım. Kendi kategorilerinde en küçük ve en büyük zaman birimi oldukları gibi ‘an'ı temsil ediyorlar. Biga sokaklarında akşam yürüyüşüne çıkma sebebim ile paralel bir durumdu. Bu haftaki yazımı yazmadan önce biraz olsun oksijen depolamak ve az olanın, çok olan ile kaçınılmaz bağını düşünme isteğimdi. Zira bu aralar hayatımda neler az ve neler çok diye bir liste çıkardım. Yarar/zarar denkleminde neleri azaltmak ya da neleri çoğaltmak gerektiğine bu liste yardımcı olacak. Zaman zaman özdenetim yapmak, bireye fayda sağlar...

Nelerin azaldığı, nelerin çoğaldığı bireylerin kararları doğrultusunda olduğu aşikar. Peki salt alınan karar mı etkilidir? Bu kararların alınmasının sebepleri nelerdir? İçsel ve çevresel etki olarak belirtilebilir. İnsan; derinliği, genişliği ve yüksekliği olan bir varlıktır. İnsanı herhangi bir nesneden ayıran ve değerli kılan; fiziksel, sosyolojik ve psikolojik boyuttur. Ve birbirini tetikleyen bu boyutların yansımalarını ifade etmesi, edebilmesidir...

Fizyolojisi, sosyolojisi, psikolojisi birbirini tetikleyen etkenlerdir. Zaman boyutu, tüm bunların etkileşimiyle şekillenir. Dolayısıyla aldığımız kararların çoğu etki tepki kanununa paralel olur. Birine kızmanız, sevmeniz, üzülmeniz, sevinmeniz vs... Mesele aslında kimi seveceğini, kime kızgın olacağını bilmek ya da bulmak değil! Bu, çoğu zaman doğal gerçekleşen bir silsiledir. Mesele sevilen olmak mı, sevilmeyen olmak mı? Özdenetim hem bunun için hem de kendi yaşam standardımız için gereklidir. Konfor alanı yaratırken, elbette başka bireylerin konfor alanına zarar vermemek önemlidir.

YAKLAŞAN GENEL SEÇİMLER

'İki varlığını bir'e borçluydu / Bir hiç'e...' Gülten Akın'a ait bu kısa şiir ile yaklaşan genel seçimler için ‘ne alaka’ diyenler olabilir! Gülten Akın Türk Edebiyatı’nın en önemli şairlerindendir. Bana göre günümüz konjonktürel yapısını ve yaklaşan seçimlerin özeti olması yanında felsefi bir yaklaşım ile durumu irdeleme fırsatı sunuyor!

Uzunca zamandır siyaset haddinden fazla hararetli! Zira siyasilerin nefret dili; meydanlarda, televizyonlar ve sosyal medya vasıtası ile vatandaşlar tarafından sahiplenme durumunu geçeli çok oldu. İki kardeşin siyaset konuşamadığı, vekil olarak seçtiklerimizi eleştiremez olduğumuz gün gibi ortada... Kendi seçtiğini ya da atananları göklere çıkaranlar, eleştiri yapanları vatan haini ilan edecek raddeye geldi. Eleştirdiğini zannedip, hakaret savuranlar...

Kısaca kutuplaştırıldık!

Sıkça söylenen yandaş medya, yandaş gazeteci ibaresi o kadar çok kullanılmış ki artık normal karşılıyoruz! Yanında olmamız gereken etik değerlerin alt üst olduğu bir dönemde bir seçim yaklaşıyor. Mesleğini hakkı ile yapmaya çalışan basın emekçilerini elbette tenzih ediyorum. Basın kuruluşları denetlemenin bir başka ayağıdır. Konvansiyonel medya gibi sosyal medya alanı da leş gibi... Son yıllarda sosyal medya aşırı derecede trollerin manipülasyonuna maruz kalmış durumda. Mutlu azınlık (!), mutsuz çoğunluğu pembe yalanlar ile avutmaya çalışıyor. Ya da liyakatsızlığı ifşa edenleri itibarsızlaştırmak ile görevlerini yapıyorlar. Görev diyorum, zira yalan haber oluşturmak, yalan haberi yaymak maaşlı bir işe dönüşmüş vaziyette. Yereliyle geneliyle utanılması gereken durumdan, övünç kaynağı çıkaranlar var!

Neredeyse siyasi her konumun ve konunun yandaşlığı oluşturulmuş durumda.

Miting alanlarına insan taşımak nedir yahu? Hangi çağda yaşıyoruz! Ülke ekonomik bir kriz yaşıyor. Seçimlerde bayrak afiş parasına, sosyal medyalara, konvansiyonel medyaya verilecek reklam paralarına, miting alanlarına ve oraya taşınan insanlara ve insanların harcadıkları paralara, parti amblemi, siyasi figür yazılı eşantiyon ürünlerine harcanacak paralar topyekün israftan başka ne olabilir?

Kaç kişi Cumhurbaşkanı adayı olacak bilmiyorum! Seçime kaç siyasi parti giriyorsa artık. Seçim takvimi boyunca 15 günde bir devletin televizyonunda halkın karşısına çıksınlar. Cumhurbaşkanı adayları ayrı! Aday değilse genel başkanlar ya da yardımcıları ayrı! Her çıktıklarında belli konu başlıkları ve eşit söz hakkı ile tüm halkın gözleri önünde açık oturum yapabilmelidir? Tek başına birbirlerine sallıyorlar, hakaret ediyorlar. Kavgasını vatandaşlar yapıyor. Komşusuyla yapıyor. Akrabasıyla, eşiyle, dostuyla... Sade vatandaş birbiriyle kavgasını yapıyor. Üstelik doğru tek olduğu halde! Seçim ekonomisi diye, propaganda diye israfın daniskası yapılıyor. Hem de bu çağda!

Vatandaşın hükmü ise sadece 1 dakika! Sandık başına gelmeden önce oy kullanma alanında geçirdiği süre en fazla 1 dakika! Zarf sandığa girdiği gibi hükmü değersizleşmeye başlıyor. ‘Bir dahaki seçimlerde görüşmek üzere’ modu aktif oluyor. Futbol takımı tutar gibi parti tutar olduk. Yahu; yanlışa yanlış demek ayıp addedilir oldu! El insaf! Çoğunluk azınlığa, azınlık çoğunluğa muhtaç olabilir. İnsan insana her daim muhtaçtır. Eyvallah.

Az olan doğru ise çoğalmalı, çok olan yanlış ise azalmalı, hatta bitmeli! Bunun formülü basittir. Kelimemiz fırsatçılık ve menfaat olmayacak! Bir an önce liyâkat ve adalet olguları, fırsatçılık ve menfaat kelimeleri ile yer değiştirmelidir. Sonrasında eğitim, sevgi, saygı gibi benzeri olgular peşlerinden gelecektir.

İsterseniz 3600 salise, isterseniz 60 saniye diyebilirsiniz. Yaklaşan seçimlerin tarihi geldiğinde, siyasetin ve siyasetçilerin gözünde en değerli olduğun an, o 1 dakika! O ana kadar bolca zamanın var. Bu süre zarfında liyâkat ve adalet kelimelerini biraz düşün. Zaman sevgi, saygı kelimeleri için ve nice erdemli olgu ve kelimeyi düşünecek, üzerine konuşabileceğimiz kadar uzun. Neyin çoğaldığına, nelerin azaldığına vicdanınız ve aklınız ile karar vermeniz dileğiyle...