Gözetimin gözetledikleri - 1

Bir senedir, evet evet, bir senedir koronavirüs meselesini konuşuyoruz. Nedir, ne değildir; kime bulaşır, kime bulaşmaz; bulaşırsa, vücudumuzdan çıkıp gitmek için bizden neler talep eder. Bu ve buna benzer birçok sorunun cevabını arayıp duruyoruz. Tam cevapları bulduk diyoruz, bir bakıyoruz ki virüs bizi yeni sorular sormaya mecbur bırakmış. Mecbur bırakmış ama yakamızı bırakmamış. İnsan değil ki oturup konuşalım. Görünmüyor yahu, görünmüyor! İlk ortaya çıktığı zaman, havada asılı kalabilme yeteneğine sahip olduğu söylenmişti. Bu söylentiler insanları çok korkutmuştu.  “Havada asılı kalabiliyorsa, her yerde asılı kalabilir“ diye düşünerek “hiçbir yere“ dokunmamaya çalışanlar da olmuştu.  “Hiçbir yere dokunmamak“, “ilk normalimiz“ olmuştu. O günlerde, bundan sonrasında “yeni normallerimiz” olacağını da tahmin edememiştik.

Neydi o  “yeni normaller“?  “Maske takmak“, “sosyal mesafeye uymak“ ve “temizliğe dikkat etmek“. Hadi temizlik neyse ama diğer normaller insanları çok zorladı. Yeni selamlaşma şekilleri icat ettik. Bazılarımız maskelerimizi dirseklerimize taktık. “Birileri“ çok kızdı buna.  “Olmaz öyle şey“ dediler. Bazıları çok korktu. O kadar korktular ki  “insanların olmadığı yerlerde bile“ maskelerini indirmediler, “indiremediler“. Öyle ya, “virüs bize bulaşmak için sürekli bizi gözetliyordu“.

Televizyonlarda, sosyal medyada “virüsten dolayı yerlere düşüp bayılan insanların“ olduğu söylendi bize. Bazıları yine çok korktu. Tabi, durduk yere düşüp bayılmak istemez kimse! Bazıları “ölmekten çok korktukları için“, bazıları da “kıyafetleri kirlenmesin“ diye düşmek istememiştir belki. Bilmiyorum. Her neyse. Yalnız, bu virüsü zamanla tanıdıkça garip özellikleri olduğunu öğrenmiş olduk. Mesela, okullarda derslere giren öğrenci ve öğretmenlere hemen bulaşıveriyordu. Kafelerde, parklarda, lokantalarda, oyun salonlarında da bulaşıyordu. Bulaşmaması için ikna edemiyorduk onu. Oturup iki çift kelâm edemiyorduk. Görünmüyordu çünkü. Ancak, tatil köylerinde insanların arasına belli mesafeler konulduğunda bulaşmıyordu. Hele bir de kuma çizgiler çizdiysek!

Zaman geçtikçe, virüs yüzünden yeni yeni şeyler girdi hayatımıza. HES kodu çıktı birden ortaya. Dediler ki, “bu görünmeyen şeyi görünür kılmak için sizin göremediğiniz kişiler sizin gittiğiniz her yeri ve sizi görecek!“ Bazıları hemen kabul etti bunu.  “Görsünler yahu, ne olacak. Şu virüs çıkıp gitsin hayatımızdan da ne olursa olsun“ dediler. Evet, dediler. Demeye devam edenler var! Zaman geçtikçe, bu virüs birilerine “iyilik yapmaya“ başladı. İlk başlarda çekimlerine ara verilen diziler, bir süre sonra  “çevrimiçi olarak“ yayınlanmaya başladı. Hayır hayır, diziler çekildi ama  “oyuncular birbirini görmedi.“ Hatta bazı dizilerde insan olmadan kendi kendine çeken kameları da göstediler bize. Sonra bunlara da gerek kalmadı. Kol kola, kucak kucağa, omuz omuza, kafa kafaya sahneler gelmeye başladı. Tabi hepsi  “sosyal mesafeye uygun“du! Haa, futbol maçları da başladı. Ne de olsa hepimiz evimizdeydik. Bir şeyler izlemeden duramazdık! Dizileri ve filmleri çekenler, maçları oynatanlar da dediler ki, “Madem izlemeden duramıyorsunuz, alın bakalım size. Doya doya izleyin artık“!

Bazılarımız kurallara harfiyen uydu ve “uymayanları“ da uyardı. Yani, herkes bir nevi kendi kendine polisliğini ilan etti. Herkes birbirini gözetlemeye başladı. Yok yok, zaten herkes birbirinin ne yaptığıyla çok ilgilendiği için hayat boyu birbirini gözetliyordu.  “Koronavirüs yasaklarına“ kimlerin uyup uymadığını gözetlemeye başladık. Bazı insanlar, “kimselerin görmediği yerlerde kimselerin görmediği şeyler“ yaptılar. Mesela, kumar oynayanlar, yani “sosyal mesafeye uymadan kumar oynayanlar“ kovalanmaya başlandı. Komşular komşularını, hasımlar hasımlarını, arkadaşlar arkadaşlarını ihbar etti!  “Herkesin gözlerinden uzak bir köşe bulanlar“, gizli ve küçük çılgınlıklar yapmaya başladı. Mesela, maskeyi kısa süreliğine indirip tekrar kaldırdılar. Herkes,  “işine geldiği gibi, işine geldiği şekilde“ bir eylem biçimi geliştirdi.

Ve geldik bugüne! Geçtiğimiz günlerde bir harita yayınlandı. Herkes haritayı merak etti, bazıları haritanın ne anlama geldiğini anlayamadı. Bu haritada bazı renkler vardı. Mavi, sarı, turuncu ve kırmızı. Mavi renkli olan yerler “düşük risk grubundaki“ yerlerdi. Sarı renkli yerler “orta risk grubundaki“ yerlerdi. Turuncu renkli yerler “yüksek“, kırmızı renkli yerler de “çok yüksek risk grubundaki“ yerlerdi. Haritada gösterilen ve bu renklerden birine sahip olan yerlerde yaşayan insanların uymaları gereken kurallar olduğu söylendi. Öyle herkes kafasına esen şeyi, kafasına estiği zaman, kafasına estiği şekilde yapamayacaktı artık! Tıpkı son bir senedir olduğu gibi.

Artık  “herkes için normal olan şeyler” yoktu.  “Normaller“, yaşanan yere göre ve yaşayan kişilere göre değişecekti. Yani, bir nevi “puanlama sistemi” de denilebilir. Kurallara uyanlar,  “kurallara uymayanları uyaranlar“ çok çalışırlarsa hemen yanı başındaki ilde olduğu gibi “havuza gidebilir, halı saha maçları yapabilir, dışarı çıkabilir“ hale gelebilirdi. Çocukluğumuza geri döndük bir nevi. Haritaya göre, düşük ve orta riskli yerlerde yaşayan insanlar, hem cumartesi hem de pazar günleri dışarı çıkabilecekler. Diğerleri ise “kaderine“ küsecekler ve sadece cumartesi günü dışarı çıkabilecekler. Ancak,  “uslu çocuklar olurlarsa“ onlar da pazar günü dışarı çıkabilecekler. Bu haritadan sonra, “kendilerinin yapamadığı şeyleri yanı başındaki ilde yaşayanların yaptığını gören insanlar“ ne yaparlar acaba? Bunu tahmin etmek zor değil. Onlar da “özgürce“ dışarı çıkabilmek için kurallara daha sıkı bir şekilde uymaya çalışacaklar. Uymayanları “daha da sık“ şikayet etmeye başlayacaklar.

İnsanların kurallara uyup uymadıklarını tespit etmek için  “dijital araçlar“ da daha etkin bir şekilde kullanılmaya başlanıyor. Belki de görünce çok şaşıracağımız şeyler olmaya başlayacak! Bir örnek vereyim. Mesela, trafikte hız sınırını aştığınız zaman “sizin haberiniz olmadan size ceza kesen“ EDS (Elektronik Denetleme Sistemi) var. Acaba, aynı şekilde, bu kez  “altımızda aracımız olmadığı halde“ bize ceza kesilebilir mi? Kesilebilir. Dijital teknolojilerle bunu yapmak mümkün. Bunu deneyenler var. Bunu nasıl yapabilirler acaba? Yaparlar. Biz buna karşı çıkabilir miyiz? Bakacağız artık, çıkmak istersek çıkabiliriz belki! Yalnız, “neden karşı çıkmamız gerektiğini bilmeden“ nasıl karşı çıkabileceğimizi de bilemeyiz. Bu kadar şeyi bundan dolayı yazdım.  “Tek bir yazıyla bunları anlatamam“ diye düşündüm. Bunun için bir yazı dizisi yazmam gerekiyor. Bu yazı da ilk yazı olsun.

Virüsün hayatımıza bundan sonrasında nasıl yön vereceğini, bundan sonra dünyanın nasıl bir yer olacağını öngörebilmek için hepimiz gözlerimizi, kulaklarımızı açmalıyız. “Kulaklarımızı ve gözlerimizi açmanın belki de fayda etmeyeceği“ günlerin gelme ihtimalini düşünmeliyiz. Amacım karanlık bir tablo çizmek değil. Zaten yeterince sıkıldı herkes. Ancak,  “virüs bir an önce hayatımızdan çıkıp gitsin“ diye de her şeyi sorgulamadan kabul etmek pek mantıklı olmasa gerek. Ellerim, gözlerim, aklım ve bilgim yettiğince bir şeyler karalayacağım. Kaç tane yazı olur bilmiyorum. Bilmem de çok önemli değil zaten...