Salgında doktor, gazeteci, esnaf, anne, çocuk, öğretmen ve bir sürü şey olmak...

Salgında doktor, gazeteci, esnaf, anne, çocuk, öğretmen ve bir sürü şey olmak...

Herkes, her şey acılarını farklı çekti. Herkes, her şey sonuçlarını farklı ödedi ve hala ödüyor. Dün sabah Biga İlçe Milli Eğitim Müdürü Erkan Bilen bir davette bulundu. 'Hayırdır müdür bey?' dediğimizde çok heyecanlıydı. Türkiye genelinde bir yarışmanın kurum olarak proje sahibi olduklarından bahsetti. Ve hemen daireye gittik.

İçeriye girdiğimizde projeyi anlatmak yerine bir kağıt verdi ve 'lütfen okuyun' dedi. Yazının ikinci paragrafından sonra gözleriniz dolmaya başlıyor. Kağıdı tutan eller titriyor ve arka sayfada artık gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz. Bittikten sonra müdür bey dedi ki; 'Durun daha bu jüri ödüllü hikayeydi. Şimdi size 1'inci olan hikayeyi vereceğim.' Onu da aldım başladım okumaya. Daha 1'inci paragrafta hayatınız film şeridi gibi başlıyor akmaya, gözünüzün önünden. Bir öğretmen, öğretmenliği hak eden iyi bir insan, öğrencisinin önce hayatla savaşını, sonra da salgınla olan sınavını anlatıyor. Bu hikayeyi sizler için yayınlayacağız. Ve lütfen okuyun! Size sadece şu kadarını yazayım.

'Benim babam yarasa yemedi' diyor küçük kız. Projeyi konuşmaya başladıktan sonra önemini daha da iyi anladık tabi. Biga ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü 'pandemide öğretmen olmak' adında bir yarışma projesi konusu yazıyor. Proje tüm Türkiye'ye bakanlık tarafından yayınlanmış ve birçok öğretmen başvurmuş. Jüri de Biga'dan 5 adet edebiyat öğretmeninden oluşuyor. Bilgisayar, tablet, akıllı saat gibi öğretmenin hak ettiği ya da işine her zaman yarayacak ödüller ile ödüllendirilmiş öğretmenler.

Böyle bir projeye sahiplik yapmak müdür beyi sevindirdiği kadar bizleri de mutlu etti. Hani şu geçen sene klavyenin başına geçip, 'Şu öğretmenler ne yapıyor Allah aşkına?' diyen bazı kesimler var ya. Öğretmenler yüzlerce hikayeler anlatmış. Kimisi dram dolu kimisi komedi. Okuyunuz efendim. Bu hikayelere tanıklık etmek değil de bence asıl mesele şu. Yıllarca okuyorsunuz, çalışıyorsunuz deneyimliyorsunuz. Yüz yüze bile altından kalkamadığınız problemler bir gün geliyor ve deniyor ki 'Ekranın karşısına geç ve onlara öğret.' Ben yaşadım mesela. Oğlumla birlikte. 2'nci sınıf öğrencisiydi. Okumayı biliyor, toplama çıkarmayı kısmen anlamış haldeyken uzaktan eğitime geçildi.

Sınıfta interneti, bilgisayarı olmayan öğrenciler... Anneler babalar çalışıyoruz. Çocuğun ders dinlemesi gereken uygun bir ortam sağlamaya çalışanlar, anne baba öğretmen çocukları öğrenci, her odada ders anlatan ve ders dinleyenler. Ve büyük ekranda görünen (boyun fıtığı olduğu için günde 1 saatten fazla ekrana bakmaması gereken) öğretmeni... Eleştiren anneler ve babalar siz ne yaptınız bu süreçte? Evet, tüm öğretmenler aynı çabayı göstermedi belki; ama bunu genele yaymak ve 'oturduğu yerden ders anlatıyor, parayı alıyor' demek büyük vicdansızlık. Eve geliyorum. Müzik dersinde müzik dinliyorlar, şarkı söylüyorlar. Beden eğitimi dersinde spor yapıyorlar. Resim dersinde resim yapıp hepsi kameraya tutuyor. Öğretmen teknik eksikleri söylüyor ve düzeltiyorlar. Yani hiç bir dersin zevkinden mahrum bırakmıyor çocuklarını, öğretmen.

Evet, bu, çocuk için belki çok zor ama; bir öğretmen için çok sıradışı bir durum. Ne zaman bitecek, bu müfredat nasıl aktarılacak, ben acaba başarılı olabiliyor muyum?... Bu konuda saatlerce konuşulur, yazılır, çizilir tabi ama konunun özüne dönersek... Sayın Erkan Bilen'i şahsım adına tebrik ediyorum. Övgülerin arkasında durduğu gibi eleştirilere de saygı duyduğu için, enerjisini kurumunda ve alanında tükettiği için... Ve en önemlisi başında bulunduğu kurumun neyi temsil ettiğinin farkında olduğu için... Son olarak Türkiye genelindeki 133 eserin yarıştığı yarışmada Şırnak'tan Coşkun Erol 'Milat' adlı eseriyle birinci, Antalya'dan Akın Acar 'Duvar' adlı eseriyle ikinci ve Nazı Turan ise Trabzon'dan 'Tandır ekmeği' adlı eseriyle üçüncü seçildiler. Zihinlerine, emeklerine sağlık.