KIYIDA KÖŞEDE BİR YER

BİGALI MEHMET ÇAVUŞ

Mehmetçiğin isim babası Bigalı Mehmet Çavuş ve onun gibi nice kahramanlar bu günleri görseydi, eminim salt yüzlerimize tükürmekle kalmazdı! Savaş meydanında ya da savaş esnasında vatan topraklarını yedi düvele karşı savunurken gösterdikleri gayreti, canlarını hiçe saydıklarını defa kez okumuş, dinlemiş veya izlemişsinizdir. Ben Bigalı Mehmet Çavuş'un, verilen haklarını elinin tersiyle geri çevirmesinden bahsetmek istiyorum. Görgü tanıklarının ifadeleri aynen aşağıdaki okuyacaklarınız gibidir.

Devletin askeri Bahçeli Köyü’nde bulunan evine gelir. Mehmet Çavuş askerleri görünce karşılarında selam durur. Askerler, "Siz bize değil, bizim size selam durmamız gerek. Size devletimizin selamını getirdik. Devletimiz hakkınız olan gazilik maaşını size tahsis etmek ve yardımda bulunmak istiyor" dediklerinde Mehmet Çavuş; "Benim öküzüm, bağım, bahçem var. Ben kendime yetiyorum" diyerek özetle gazilik maaşı ve yardımını kabul etmiyor. Daha sonra şartları zorlaşınca yakınları ve dönemin muhtarı vasıtasıyla bir avukatla gazilik maaşı için girişim oluyor. Avukatın; “Kazanılmış hakların yarısını alırım” ifadesini duyunca, Çanakkale merkeze bizzat giderek bu haktan vazgeçtiğini söylüyor ve ölümünden sonra onun adına hiç kimsenin hak sahibi olmasına müsaade etmemiştir.

Böylesine omurgalı bir karakterin ve kahramanın ölüm yıldönümü olan 3 Şubat tarihinde Bahçeli Köyü’nde bir anma etkinliği gerçekleşecek. Savaş meydanında gösterdiği kahramanlık, Mehmetçiğin isim babası olması ile Bigalı Mehmet Çavuş ulusal ve uluslararası boyutta bilinen bir figür oldu. 2015 yılında başlayan ahde vefa örneği olan, kısa sürede fakat meşakkatli bir süreç ile buralara gelmesinde emeği olan Bigalı Mehmet Çavuş Derneği Başkanı Necdet Özer, araştırmacı yazar Ömer Arslan nezdinde tüm emek verenlere teşekkür ederim.

FISFIS İLE TISTIS

Sesler duyuyorum. Azgın azınlık ses benzeşmesinde ve sloganlaşan. Sloganı atanların karşısına dev bir ayna bırakmak icap ettiğini hatırlıyorum. Ki kendilerini görebilsinler. İllegalin legal hale getirildiği, devlet adamlığının kıymeti harbiyesinin kalmadığı, siyasallaşmanın ve rantın kıymetlendiği, yargıdan tutun da Kızılay gibi kurumların bile siyasallaştığı, hakkın hukukun hiçe sayıldığı, iyi bir şey olduğunda tek kişinin sahiplendiği, kötü bir şey olduğunda dış güçlere ve denetlemede bulunanlara ihale edildiği, nefret dilinin ayyuka çıktığı bir dönemde aklımızı kafatasımızın içinde tutmaya çalışıyoruz!

Son 15 yıldır; yağdanlığı bile kıskandıran insan silüetlerinin varlığı midemi bulandırıyor. "Sen çok yaşa padişahım!" diyenlerin hakkın rahmetine kavuştuğu gibi hakkın da çok yaşaması için sloganlar atılan çok fazla Kral, Şah, Padişah ve Sultanın hakkın insafına muhtaç olarak tahtalı köye göç ettiğini biliyoruz. Biliyoruz biliyoruz da sultan, padişah, şah ve kraldan çok kralcı üretmekte üstümüze yok! İster istemez ‘hak ettiğimiz şekilde yönetiliyoruz’ söylemi akıllara geliyor. Gerçekten hak ettiğimiz ile ters orantılı bir durum olması elbette düşündürücü ve üzüntü verici bir durum. Keşke sadece üzüntü verse!...

Geldiğimiz nokta gözler önünde... İktidar olana taraftar olursan ve yüksek mevkilerde tanıdık varsa ihya oluyorsun. Taraf değilsen ya vatan haini ya da terörist ilan ediliyorsun. Hükümeti devlet sanan bir kitle yaratıldı! Gerçi bunu en başta hükümet kendi böyle sanıyor. Özetle mıknatısın birbirini çeken tarafındaysanız fıstıklı baklava yemeniz işten değil. Ama birbirini iten taraftaysanız baklavayı fıstığı geçtim, taş yemeniz bile suç!