KIYIDA KÖŞEDE BİR YER

Bu sözü ya da benzerlerini; dindar biriyseniz, herhangi bir uhrevi dinin birçok ayetinde görebilirsiniz. Eğer dindar değil seküler biriyseniz, ‘toplumların belirlediği doğru/yanlış davranışlar’ başlıklarında karşınıza çıkar.

Yolsuzluğun yol olduğunu benimseyen toplumlarda bu durum yozlaşmanın bir emaresi olduğu gibi, sayılı insanların hayat standartlarını etkilemesi kaçınılmazdır. Çoğunluk ise çok çalışıp, az ile yetinmek zorunda kaldığı gibi şükretmek gerektiği konusunda tavsiye alır...

Bu ve benzeri durumlara, yüzde 99'unun müslüman olduğu iddaa edilen Türkiye'de sıklıkla şahit olmamız ise manidardır!

Eşit ve adaletli paylaşım, hakkaniyet emaresidir. Doğru deyişle; ta kendisidir. Günümüzde paylaşmak yerine, "hep bana rabbena" diyenler azımsanmayacak kadar çoğaldı. Bir makamın yoksa hiç yoksun gibi gözümseniyor.

Bir memuriyet için başvurduğunda "Ankara’da dayın var mı?" sorusu ile ya da uyarısı ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Mezuniyet, yeterlilik durumu sorgulanması gerekirken, nüfus sorgulanıyor! Ve bu durumun normal olarak karşılanması, olayın başka düşündürücü noktası olarak karşımıza çıkıyor.

Şimdi bir düşünelim; yolsuzlukları hangi kurum ya da hangi bireylerin yaptığından ziyade, yolsuzluk denilince aklınıza ilk ne geliyor?

DEVLET SU İŞLERİ, FIRÇALA ŞU DİŞLERİ!

Devlet idare ve kademelerinde bulunanlar, iktidar ve muhalefet olanlar, bürokratlar, devlet memurlarının ve benzeri mevkilerde bulunanların akçeli işleri, kendi menfaatleri doğrultusunda kullanma durumu, muhtemelen ilk aklına gelendir. Bana kalırsa; şu ara yozlaşmanın geldiği nokta, çok daha ileri bir safhada seyrediyor!

Demokrasi ve hukuk devleti olduğumuz her siyasetçinin ağzında pelesenk olmuş bir söylemdir. Türkiye'de siyasetçi olmak için öncelikle kalburüstü bir zenginliğe ulaşmanız gerekiyor. Maddi gücünüz; siyasal, genel ya da alan bilginizden ve tecrübenizden çok önce gelmektedir. Ve sanırım önemli bir nüans, anti samimi olmanız gerekiyor. Bir gün hatta saatler önce kullandığınız söylemin, tam karşıtı söylemi kullanmak zorunda kaldığınız anların çok olduğu bir alandır. Yani istisnai durumlar dışında, yolsuzluk deyince aklınıza ilk gelen siyasetçilerden biri olmanız çok zor.

AL, BEN BİR VATANDAŞIM!

Siyasetçi olmadığınıza göre en azından vatandaşlık hakkınız olarak, seçim zamanı vekil namzetlerine oy verip belirleme hakkınız oluyor! Bu arada oy vermek, onay vermektir. Onay verilen sizin seçtiğinizi zannettiğiniz vekil aslında bağlı olduğu partinin en tepesindeki ismin onay verdiği vekil adayı oluyor. Yani siz seçilmiş olanlara onay veriyorsunuz. O seçmişin seçtiklerine siz onay verdikten sonra, onlar akçeli işler yaptığında eleştirmek yerine meşhur bir atasözü devreye giriyor. Bal tutan parmağını yalar! Üzünç veren durum ve yozlaşmanın başka bir boyutunu burada gözler önüne sermek lazım gelir. Ayıplaması, eleştirmesi gereken vatandaş bu atasözünü kabulleniyor ve normal bir durummuş gibi kendisi dillendiriyor.

Oysa; devlet ve kamu yönetim kademelerinde bulunacakları belirlerken, parmaklarına baldıran zehri sürmek gerekmez mi? Ki bal ya da balları tutarken parmaklarını yalamayı düşünmesinler!

Sen çay kaşığı ile yiyemezken; neden onlar büyük bir kevgir ile yakınları ve yakın gördükleriyle beraber döke saça yiyebiliyor? Bu eleştirim salt iktidar olanlar için değildir. Oy verip onay verdiğiniz kim varsa onlar için geçerlidir. Ayrıca hakkın olan bir kavanoz bal için neden bir partiye ya da zümreye ait olman gerekiyor? İşe girmek, yakınının işe girmesi için neden kartvizitler sümenlerin üzerine bırakılıyor da neden liyâkat sümenaltı ediliyor?

Dolayısıyla bir taraf olmadığında memur olma durumunun zayıf olduğu, devlete sırtını dayama şansının olmadığını düşünen bir toplum yaratıldı. Devlete sırtını dayamak deyimi de hoş değil. Devlet vatandaşlarını ayırmaksızın yanındadır. Ve ayırmadan hakkaniyet ile yanında olmalıdır. Ya da belli bir kesim kendi kendine böyle bir düşünce tarzı yarattı. Kesin olan insan faktörü. Kelimesi fırsatçılık olan insanlar, bu algı ile bu olguyu yarattı. Bu olgunun getirisiyse, değişmesi gerekenleri yukarıya itmeye, çıkarmaya devam etti.

İktidarıyla, muhalefetiyle onların taraftarı olan vatandaş el birliği ile yolsuzluğun; yol olduğu bir ülke haline geldik.

Değişmesi gerekenler zamanı gelince değişmelidir. Değişmediğinde başka şeylerin değiştiğine şahit oluruz. Ahlak gibi, adalet gibi...

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDİYORUZ...

28 Ekim 1923 tarihinde bu sözler; Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün o an aklına gelen bir söz değildi. Bir sürü cephede savaşmış ve yokluk içinde bir milletin ayakta kalması için mücadele ettiği yıllarda hayalini kurduğu, bunun için çalışmalar yaptığı yadsınamaz bir gerçektir. Ülkesi ve milleti için hayatını adayan bir önder...

Onun ve arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyet 100’üncü yılına girdi. 99’uncu yılını kutladığımız şu günlerde, sağlam temelin ne demek olduğunu, bakmak için değil, görmek için bakan gözler görebilir...

Yaşı altmış ve üzeri olanlar, bu genç ama kökleri çok yaşlı ülkenin, yakın tarihini gözlemlediler. Dünya değişirken ve gelişirken, ülke olarak 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, 50 yıl süren bir durağanlığa girdik. Bana göre o durağanlık, milenyum ile beraber kısmi bir hareketlilik içinde. Potansiyelinin çok çok altında bir hareketlilik bu. Bunun başlıca sebebi siyasal ve toplumsal yozlaşma ve bu yozlaşmaya eşlik eden halkın kendisidir. Zira her seçim zamanı onay veren milletin ta kendisidir.

Doğruya ‘doğru’ demenin kimseye zararı olmaz. Yanlışlıkla, yanlışa doğru demek şansınız yok! İki seçenek bunu demenizi sağlar. Ya konu hakkında cahilsiniz ya da yanlışı doğru olarak lanse etmeniz kişisel menfaatiniz gereğidir. Her iki durumda da yolsuzluğun yol olmasına sebep olursunuz...

Cumhuriyetin yüzüncü yılının; bu yozlaşmanın durdurulması adına bir mihenk taşı olmasını umut ediyorum. Başta ahlak, adalet ve liyâkat göz önüne alınarak, müreffeh bir ülke olma yolunda, milletçe ivedilikle ilerlememiz gerektiğine inanıyor ve temenni ediyorum.

Bizlere Cumhuriyeti, bu vatanı hediye ve emanet eden, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, aziz şehit ve gazilerimize, aramızdan çeşitli vesile ile ahirete intikal etmiş büyüklerimize, Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.

Cumhuriyetimizin 99’uncu yılı kutlu olsun. Yaşasın Cumhuriyet.

******

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebet payidar kalacaktır.”

 Mustafa Kemal Atatürk