Emek kelimesi, aslında çok da farklı anlamlarda tanımlanan bir şey değil. Emeği, basitçe “bir şeyi yapmak için ortaya konulan çaba“ olarak tanımlarsak aslında çok da yanlış tanımlamış olmayız.

Sürekli emekten bahsediyoruz. Hepimizin dilinde “emek“ kelimesi var. Televizyonlar, gazeteler, sosyal medya sürekli olarak “emek“ten bahsediyor. İşçilerin emeğinden, öğretmenlerin emeğinden, madencilerin emeğinden... Yalnız bir mesele var çok konuşulmayan, konuşulsa da belli bağlamlarda konuşulan, belli bağlamlara hapsedilerek konuşulan. Sürekli olarak çalışma hayatıyla ilgili, “karşılığı para olarak alınan“ emekten bahsediliyor. Sanki emek sadece çalışma hayatıyla ve parayla ilgili bir şeymiş gibi! İsterseniz gelin biz bugün emeğe daha geniş bir açıdan bakmaya çalışalım.

Emek kelimesi, aslında çok da farklı anlamlarda tanımlanan bir şey değil. Emeği, basitçe “bir şeyi yapmak için ortaya konulan çaba“ olarak tanımlarsak aslında çok da yanlış tanımlamış olmayız.  Bu  “bir şey“in yerine istediğinizi yazabilirsiniz. Emek çok farklı şekillerde tanımlansa da genel olarak aynı anlama gelecek şekilde kullanılır. Ancak benim bahsetmek istediğim şey, “emeği hangi bağlamda“ kullandığımız. Mesela, bir insanın hayatta kalması için emek verebiliriz. Bunu bir  “doktor olarak“ da yapabiliriz, bir “polis“, bir “itfaiyeci“ ya da sadece mesleğimizin gereği olarak değil, “insanlığın gereği olarak“ da yapabiliriz. Mesela bir anne ya da baba olarak da bir insanın hayatta kalması için emek verebiliriz ama bunun karşılığında maaş almayız. “Aaa ne güzel, çocuğunuzu hayatta tutmak için emek vermişsiniz; eveet buyrun, bu da sizin ücretiniz“ diye bir cümle duymazsınız pek. Ben duymadım en azından!     

Etrafınıza bir baktığınız zaman, emekten söz edildiğinde en çok duyduğumuz söz “emeğimin karşılığını alamıyorum“ sözüdür sanırım. “Emeğimin karşılığı“ sözünü duyduğumuz zaman genellikle ilk olarak “emeğin maddi karşılığı olan“ para geliyor aklımıza sanırım. Evet, bence asıl mesele de bu. Sizce emeğin karşılığı para olarak alınınca sorunlar ortadan kalkar mı? Bu karşılığa kim karar verecek? Emek sadece sabahın köründe gittiğimiz, akşamlara kadar çalıştığımız, akşam olunca çıkıp gittiğimiz bir mekanın içerisinde verdiğimiz bir şey midir? Herkes bir mekânın içerisinde sıcak ofislerinde çalışmıyor elbette. Sabahtan akşama kadar  “sokaklarda emek veren“ çok fazla insan var.

Mesela, günlerdir her yerde sağlık çalışanlarının haykırışlarını duyuyorsunuz. “Biz o kadar fazla çalışmamıza rağmen, insanların sağlığı için çabalamamıza rağmen emeğimizin karşılığını alamıyoruz“ diyorlar! “Emeğimizin karşılığını alamadığımız gibi bir de şiddete maruz kalıyoruz“ diye de ekliyorlar! Haklılar mı? Elbette haklılar. Ama size bir sorum var. Diyelim ki sağlık çalışanları  “maddi olarak emeklerinin karşılığını“ aldılar, sizce sorunlar sona mı erecek? Sağlık çalışanları hak ettiklerini düşündükleri çalışma koşullarına ve emeklerinin  “maddi karşılığına“ ulaşınca dertleri bitecek mi? Keşke bitse ama bence maalesef bitmeyecek! Neden biliyor musunuz? Çünkü emekleri hiçe sayılmaya devam edecek! Onlar sabahlardan gecelere kadar “emek verirken“; birileri maskeleri kollarında, ağızları havada, bakışları etrafta, akılları kendi keyiflerinde dolanmaya devam edecekler. Sağlık çalışanları emeklerinin karşılığını “maddi olarak“ alsalar bile “manevi olarak“ alamamaya devam edecekler. Çünkü onlar insanların hayatta kalması için ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar, birileri onların emeğini hiçe saymaya devam edecek! Evett, asıl meseleye de geldik. Emeğin sadece maddi karşılığı mı var? Olur mu hiç! Emeğin manevi karşışlığı da var. Bir kişi hangi işte çalışırsa çalışsın, emeğinin karşılığını “maddi olarak“ almak istediği gibi “manevi olarak“ da almak ister. Yoksa yanılıyor muyum? İçinizde, “emeğimin karşılığını maddi olarak alayım da manevi olarak almak umrumda değil!“ diyenler var mı? Vardır belki ama onlar da “aç kalmayayım da manevi karşılığını almasam da olur“ diye düşündükleri için böyle diyorlardır muhtemelen. Peki emeğin karşılığını manevi olarak almak ne demek? Mesela çalıştığınız yerde işverenden, çalışma arkadaşlarınızdan, iş yerinin güvenliğinden ve aklınıza gelebilecek diğer kişilerden saygı, sevgi, ilgi, teşekkür, iltifat gibi şeyler görmezseniz orada çalışmak ister misiniz? Bunları görmezseniz ne zamana kadar orada çalışmaya devam edebilirsiniz? Bütün bu saydıklarım, bir işyerinde verdiğimiz emek ve emeğimizin karşılığı olarak beklediklerimizle ilgiliydi. Şimdi başka bir noktaya geliyorum.

İş yerinin dışında verilen emekten bahsedelim mi biraz da?  “Emek bir hiç değildir“ dememin sebebi, dünya üzerinde yapılan hiçbir şeyin az ya da çok emek verilmeden yapılamayacağını düşünmemdir. Bu konuda sizinle hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Şimdi “hiç emek vermeden, birilerinin elini eteğini öperek bir yerlere gelenler ne olacak“ diyor olabilirsiniz. Ne güzel işte, “birilerinin elini eteğini öperek“ diyorsunuz, birilerinin elini eteğini öperek bir yerlere gelmek de emek vermeyi gerektirir! Yalakalık, gammazlık, yalancılık, sahtekârlık, hırsızlık da belli bir emek vermeyi gerektirir.  Bu durum size garip mi geldi? Gelmesin. Biraz düşününce bana hak vereceksiniz. “Emeğinizi neye vereceğinize“ göre değişir durumlar!

Evet, “emek bir hiç değildir“ ama biz emek kelimesini belli bir anlama hapsediyormuşuz gibi geliyor. Bence bu anlamı biraz yerinden oynatmalıyız. Başka şeylere de emek demeliyiz. Mesela “saygı emektir“, “sevgi emektir“ gibi şeyler de söylemeliyiz. Ama bizim kültürümüzde bunlara benzer sözler pek karşılık görmüyor. Çünkü çocukluğumuzdan öldüğümüz güne kadar sürekli olarak saygı, sevgi gibi şeylerin “gösterilmesi gereken, zaten gösterilmesi gereken şeyler“ olduğu öğretiliyor. Mesela  “küçükler büyüklere saygı göstermeli“ diyorlar;  “hangi küçükler hangi büyüklere“, “büyükler de küçüklere saygı gösteriyor mu ya da göstermeli mi“ gibi sözleri pek duymuyoruz. Kalıp halinde kabul edilmiş anlayışlar var elimizde. Birisinin saygıyı ya da sevgiyi hak etmesi için emek vermesi gerekmiyor mu sizce? Mesela bir anne, çocukları için her türlü emeği veriyor diyelim. Ama ülkemizde emek vermenin annelerin  “zaten görevi olduğu“ düşünülüyor. “Zaten görevi olduğu düşünüldüğü için“  bu emek çoğu zaman hiçe sayılıyor! Annelere annelik yaptıkları için “bir maaş“ verilmiyor, verilmediği için de “sanki emek vermiyorlarmış gibi“ davranılıyor çoğu zaman. Biz, emek kelimesini sürekli olarak  “iş hayatıyla ilgili olarak“ konuştuğumuz için, anneler gibi başkalarının emekleri de hiçe sayılıyor.  “Sen benim emeğimi hiçe sayamazsın“ diye karşı çıkanlara da “zaten senin görevin“ şeklinde karşılık veriliyor. Ama iş hayatında bunu duyamazsınız. Yalnız pek emin değilim, duyabilirsiniz belki de. Çeşit çeşit insanlar var! “Sen benim emeğimi hiçe sayamazsın“ diyen bir işçiye, karşılığında “bu zaten senin görevin“ diyen bir patron var mıdır bilmem!  Varsa bile, “bu zaten benim görevimse“,  emeğimin “karşılığını vermek de senin görevin“ cevabı verilir, verilmesi gerekir!

“Emek her şeydir“! Emek sadece iş hayatında verilen bir şey olamaz, değildir de zaten. Arkadaşlıklar, evlilikler, kısacası dünya üzerinde her şey emeğe bağlıdır. Ne “iş hayatında verilen emek“ hiçe sayılabilir ne de  “hayatın geri kalanında verilen maddi ve manevi emek“ hiçe sayılabilir. Bizim için maddi ve manevi emek veren, bize saygı duyan, sevgi ve ilgi duyan insanların bizim için “verdiği her türlü“ emeği hiçe sayarsak, emeğimizi hiçe saymaya kalkan diğer insanlara karşı çıkmamız samimi olur mu sizce? Siz bunu bir düşünün...