Karışık olanın düzenine alışığım…

Parmağımla Ahlat Ağacı filminin senaristini gösteriyorum. Yakında eylemci şiirlerime de rastlayacaksınız sokaklarda.

Maslak’ta sahici konserler oluyor. Biralar, konserler, minibüsler… Beşiktaş’a hemen varılmıyor. 

Oda ve ada fotoğrafları devrime yol açıyor.

Biraz adalarda dolaşıyorum, Haluk Şahin kitabı okuyorum.

Bir model buluyorum, bir sigara sarıyorum… 81 milimetrede pozlamalar, 160 ISO’da gülümsemeler.

Sonbaharda buralarda kimse kalmıyor. Tezgah boşalınca; kalabalık içinde yalnızlığına yaslanıyor insan. Heveslerimiz üzüm bağlarından başlıyor.

Ağustosa bir selam çakıyorum, sabahlar doğuyor.

Açılışta ve kapanışta Sait Faik kafası taşıyorum. Caddelerde dolaşıyorum; parkları ve bankları seviyorum. Sinema modunda çekeceğim beş bin fotoğraf var aklımda... Tek başınayım…

Kavşaklarda küçük dünyalarından ve berbat yaşamlarınızdan kaçıyorum.

İlkelerimi sınıyorum ve aynadaki görüntümü tanıyorum. Yıllar ve yollar sonrası iyi olsun diye şimdilerimde duraklar var.

İstiklal’de durmadan yürüyen ve durmadan düşünen birileri var. İçli köfte satan Mustafa Usta, dans eden İspanyollar, kırmızı bir tramvay, dumandan bir detay. Yolda Cahit Berkay’ı görüyorum, her şeye kafa tutuyorum.… Steve McCurry’den devrimci fotoğraflara bakıyorum… Caddeden geçen insanlar telaşlı, düşünceli ve özgürler. Hepsinin şarkıları var. Elimde fotoğraf makinem; tüm caddeleri dolaşıyorum; sanki herkesi tanıyorum

Taco Del Reyes’teki Meksika işi yemekler, Isabelle Geffroy’dan akıldan çıkmayacak pozlar, Santral’daki Amy şarkısı, sahil midyecisi, Ortaköy özçekimleri, turuncu saçlı kadın, iskelenin gece yarısı hali… Çırağan’da bir Hint lokantasına girmek istiyorum.

Ninda’dan biraz MAVİ, Pelin’den biraz kahve almak istiyorum. Sabahın aydınlığına yakın olayım ve duvarın ışığına yaslanalım… Bir fotoğrafımız olsun ve üzerine mavi sloganlar yazalım. Sokağın ortasına mavi bir masa koyalım.

Yeni reçetelerim ve mektuplarım var. Şiir yazıyorum, gölgeleri terketmiyorum. Adalarda, sokaklarda ve sabahlarda düşünmeler başka oluyor. Üzüm ve Polonya keki mutluluk veriyor. Kahveme de biraz buz ekliyorum.

Sanata ve seslere; anılarım, hissettiklerim ve gelecek adına sonsuz saygı sunuyorum…

Doğru söylüyorum; şiirler ve şarkılar yalan söylemiyor ve bazı sesler evrenden ve hislerden silinmiyor. Seslerimiz kaydediliyor ve güzel zamanlara umut olmayı sürdürüyor. Her zaman, her şeyin ve direnmelerin en güzelini ve doğrusunu sanat biliyor.

Ada vapurunda şarkılar söyleniyor. Şarkıları ve martıları dinlemelerimiz sürüyor... Dijital sesleri çöpe atıp kasetlerin ve plakların dönüşüyle özgürleşiyoruz.

Zihnimde sarmal kayıtlar, yaza bir selam çakıyorum.

Polente’de kızıl bir gün akıyor…

Oppenheimer vicdanına tutsak.

Her sonbaharda film yeniden başlıyor...

image0-2